- Elektrik ve doğalgaz fiyatlarında yüzde 10 seçim indirimi,
- Su fiyatlarında yüzde 15 seçim indirimi,
31 Mart yerel seçimlerinden sonra bu ürünlere “yeniden zam yapmak” üzere.
Bu indirimler yetmiyor, firmalara emir - komuta zinciri içinde talimat gidiyor, “her türlü üründe yüzde 10 indirime gidilmesi” talimatı.
Buna rağmen, ocak ayı istatistikleri yayınlandığında görülüyor ki, tüketici fiyatlarında yıllık enflasyon yüzde 20.35, üretici fiyatlarında yüzde 32.93 oranında artıyor.
Enflasyon durdurulamıyor.
Bu enflasyon oranıyla Türkiye dünyada en yüksek enflasyona sahip ülkeler arasında onuncu sırada.
Birincilik Venezuela’ya ait. Onu sırasıyla Sudan, Kuzey Kore, Güney Sudan, Arjantin, Orta Afrika Cumhuriyeti, İran, Suriye, Liberya izliyor. Onuncu sırada Türkiye var.
Şu ülkelere bakar mısınız?..
Hem siyasal rejimleriyle, hem demokrasi ve insan hakları ölçüleriyle, hem sosyal ve kültürel değerleriyle, hem ekonomileriyle perişan vaziyette olan bu ülkelerle, enflasyon açısından Türkiye şimdi “aynı ligde”.
Enflasyon nedeniyle de olsa, bu ülkelerle birlikte anılmak, Türkiye’nin dünyadaki konumunu yeterince gösteriyor.
Ocak ayı enflasyonundaki yüksekliğe neden olan üç kalem var.
Gıda fiyatlarında yüzde 30.97,
Çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 29.07,
Ev eşyasında yüzde 29 oranında artış.
Asıl vahim olan, gıda fiyatlarındaki artış. Ortalama bir yurttaşı asıl etkileyen fiyat artışı bu.
Gıdadaki fiyat artışını önlemek üzere, örneğin depolar basılıyor, patates ve soğanda olduğu gibi.
Ya da marketlere satış yasağı geliyor, patlıcan ve biberde olduğu gibi.
Gıdadaki enflasyonla mücadele için serbest piyasa ekonomisinde pek görülmeyen, özünde zaten pek işe yaramayan gülünç, polisiye yaptırımlar, depo basmak, markette yasaklamak gibi.
Bu fiyat artışları karşısında ortalama yurttaş ne yapıyor?..
Bulunduğunuz il ya da ilçe neresi ise, Türkiye’nin herhangi bir yeri olabilir, insanlar artık genellikle sebze ve meyveyi kilo yerine gram ve taneyle alıyor.
Üç tane portakal, beş yüz gram domates gibi.
Gıda fiyatlarındaki artış son on beş yılın en yüksek artışı. En son 2004 yılında bu kadar yükseliyor gıda fiyatları.
Neden şimdi yeniden böyle?..
Çünkü, tarımda maliyetler artıyor. Kötü ekonomi yönetiminin bir başka yansıması.
-Gübrede fiyat artışı yüzde 20.
-Tohumda yüzde 30.
-Ve mazotta son iki yılda yüzde 50 fiyat artışı var.
Pamukta, tahıllarda ve bazı ürünlerde mazotta devlet desteği var ancak, yaş sebze ve meyvede yok.
Temel girdi fiyatlarındaki artış nedeniyle, gıda fiyatlarındaki artış aslında “geliyorum” diyor. Bir ayda yüzde 31 gibi, çok yüksek orandaki artışın habercisi geçen Ekim ve Kasım ayları.
2018’in Ekim ayında gıda fiyatları yüzde 25.24, Kasım’da ise, yüzde 26.2 artıyor. Onlar da çok yüksek.
Gıda fiyatlarındaki artış öylesine başını almış gidiyor ki:
Bir yıllık artış yüzde 80.
Bu artışla Türkiye gıda fiyatları artışında dünyada beşinci.
Bu rakamı FAO veriyor, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü.
FAO’nun sıralamasına göre, gıda fiyatları artışında dünyadaki ilk beş şöyle:
Venezuella, İran, Arjantin, Güney Sudan ve Türkiye.
Ve ne zaman?..
Dünya gıda fiyatları yüzde 9 oranında düşerken!..
Tüketici Hakları Derneği bu artış karşısında bir hesap yapıyor. Türk - İş’in verilerinden hareketle:
Türkiye’de halkın yüzde yirmisi açlık sınırında, yani 16 milyon kişi,
Türkiye’de halkın yüzde altmışı yoksulluk sınırında, yani 48 milyon insan.
Son nüfus verilerine göre, Türkiye 82 milyon kişi.
Bu durumda halkın büyük çoğunluğu yoksul ve aç.
Bu insanlar hala nasıl oluyor da, AKP’ye oy veriyor, anlamak mümkün değil.
Partisinin grup toplantısında Tayyip Erdoğan konuşmasının bir bölümünde dün aynı konuya değiniyor:
“Bu fiyatlara gerekirse, ayar çekme kararı aldık. Tanzim satışları kurulmuştu, belediyelerimiz vasıtasıyla bu adımları da atabiliriz.
(...) Üreticiden çıktığında, üretici halinden alıp, araya aracı koymadan, direkt halka ulaşmasını sağlamak”.
Nasıl “ayar çekecek”?..
Herkesin akına gelen, hatta dün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in de vurguladığı gibi:
“Gıda ürünlerinde KDV’yi kaldırmak.”
Diyelim kaldırıyor, o zaman bütçedeki denge biraz daha bozulmuyor mu?..
Gelelim, Erdoğan’ın dün sözünü ettiği “tanzim satışlarına.”
Hikâyesi var, bütünüyle gerçek.
1977 sonlarında kurulan Ecevit hükümetinde üç bakanın katılımıyla yürürlük kazanan bir uygulama.
TANSA, tanzim satış mağazaları, üreticiden tüketiciye, aracısız gıda ürünleri satışı.
1977’de Yerel Yönetimler Bakanı Mahmut Özdemir, Ticaret Bakanı Teoman Köprülüler, Devlet Bakanı Erman Şahin.
Özdemir ve Köprülüler ekibi tanzim satış mağazalarının, TANSA’ları örgütlüyor, hazırlıyor, Şahin de halka anlatıyor, halkı örgütlüyor.
İlk uygulama Muğla ve İzmir’de. Ve bu uygulama müthiş tutuyor, her yerde yaygınlaşıyor.
Aradan kırk yıl geçiyor.
Erdoğan açısından dramatik bir hatırlama.
CHP’nin uyguladığı tanzim satışlarına dönmek istiyor.
Her fırsatta, bugün ve geçmişteki CHP uygulamalarına olur olmaz çatan Erdoğan bugün kurtuluşu CHP formülünde buluyor!..
Bulsun, aracı ortadan kalksın, gıda fiyatları düşsün de...
Demek ki neymiş, olur olmaz çatmak, insanı bazen zor durumlarda bırakırmış!..