"Atandı ama, fiilen rektörlük yapamıyor.
Çünkü, hiçbir öğretim üyesi, onun önerdiği herhangi bir görevi, örneğin rektör yardımcılığını kabul etmiyor."
Kim o?..
Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör olarak atanan Melih Bulu...
Üniversitede boykot yok ama, gerek öğretim üyeleri, gerekse öğrencilerin direnişi devam ediyor.
Belki, Bulu'nun atandığı günlerdeki gibi, olaylar yok, ancak...
"Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri, öğrencileri, personeli ile birlikte, bir bütün halinde Melih Bulu'yu rektör olarak kabul etmiş değil."
Bulu bu dışlanmaya ne kadar tahammül edebilir, belli değil. İstifa etmeyi düşünürse, Tayyip Erdoğan onun orada kalmasında ısrar eder mi?.. Edebilir.
Eder de, sonuç ne olur, şu anda belirsiz.
Sosyal medyada harika bir espri dolaşıyor.
Polis Melih Bulu'yu protesto gösterilerine katılan bir öğrenciye, vazgeçirmek için nasihat ediyor:
"Akıllı ol!.."
Öğrenci çok hazır cevap:
"Sen diyorsun?.. Üniversiteye giriş sınavında en yüksek puanı alanlardan biri olarak, akıllı olduğum için Boğaziçi Üniversitesi'ne girdim, hâlâ ne akıllı ol, uyarısı?.."
Öğrencilerin Boğaziçi Üniversitesi'nde "akıllı olması" sadece temel hak ve özgürlüklere sahip çıkmak, kendi hukukunu korumak, toplumsal olaylarla ilgilenmekle sınırlı değil.
Başka bir pratiği daha var.
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü, öğrencilerin kurduğu bir kulüp. Onlar "Dinamik" başlığıyla bir yayın yapıyorlar.
"Akıllı" olduklarını burada da, kanıtlıyorlar. Son yayınladıkları "Dinamik" dünyada rektör atamalarıyla ilgili. Hangi ülkede, hangi üniversitelerde rektörler nasıl atanıyor, onu araştırmışlar, onu yayınıyorlar.
Sadece protesto ile yetinmiyorlar, daha ötesi:
"Rektör atamalarına ilişkin dünyanın çeşitli üniversitelerinden örnekler vererek atanmış rektörü neden protesto ettiklerini bilimsel bir temele dayandırıyorlar."
Amerikan üniversitelerinden, Avrupa üniversitelerinden örnekler veriyorlar.
Sadece Macaristan'da Bakanlık atıyor, oradaki rejim zaten belli, onun dışında:
"Hiçbir demokratik ülkede siyasi iktidarlar rektör atamıyor!..
Tek bir üniversitenin bile rektörünü siyasal iktidarlar belirlemiyor!..
Yok böyle bir sistem!.."
Neden yok?..
Çünkü, orada üniversiteler bilimsel ve yönetimsel özgürlüğe sahip, siyasal iktidarlardan bütünüyle bağımsız.
O üniversitelerde rektörler çeşitli yöntemlerle ve fakat hep "seçimle" iş başına geliyor. Seçenler üniversitesine göre, mezunlar cemiyeti, öğretim üyeleri, öğrenciler, üniversite personeli gibi kurumlar ve bunlara ek olarak, aylar süren "mülakatlar" sonucu belirleniyor.
Demokratik ülkelerde rektör seçimleri böylesine ince elenip, sık dokunduğu için o ülkelerde bilim de ileri gidiyor, bilim insanları da daha çok yetişiyor. Çünkü, rektörler siyasal iktidarların emrinde değil.
Rektörler sadece Türkiye'de tek bir kişinin iradesine bağlı atamayla gerçekleşiyor.
Bizdeki otoriter rejimin bir başka göstergesi.
Dolayısıyla, "dünyada da atamayla geliyorlar" açıklaması baştan sona yanlış.
Ellerindeki bu bilimsel verilere dayanarak, tepeden yapılan atamayı kabul etmeyen öğrenciler protesto edince, artık bıkkınlık veren suçlama tekrarlanıyor:
"Bu işin içinde teröristler var, terörle iltisaklı (bağlantılı) kişiler var."
Erdoğan'ın isteklerine, atamalarına, sözlerine, yaptıklarına kim karşı çıkarsa, suçlama belli:
"Bunlar terörist!.. PKK'lı!.. FETÖ'cü!.."
Erdoğan bugüne kadar çok farklı kesimleri "teröristlikle" suçluyor. Örnek mi?..
-12 Ocak 2017... Türk Lirası yine dolar karşısında değer kaybediyor, Erdoğan anında teşhisi patlatıyor:
"Türkiye'nin maruz kaldığı saldırıların ekonomik boyutunu artık herkes görüyor. Elinde silahı, bombası olan teröristle doları, Avrosu, faizi olan terörist arasında amaç bakımından hiç fark yoktur."
-7 Şubat 2017'de TOBB Ekonomik Şurası'nda Türkiye'nin kredi notunu düşüren kurumlara:
"Kredi derecelendirme kuruluşlarının attığı adımın altına ne yatıyor?.. Ekonomik terör estirmek suretiyle acaba Türkiye'yi nasıl ürkütürüz gayreti içindeler."
-31 Mart 2019 yerel seçimlere giderken, muhalefetin oluşturduğu, ‘Millet İttifakını' Zillet İttifakı diye tanımlayarak, sık sık:
"Zillet İttifakının amacı terör örgütlerinin uzantılarını belediye meclislerine taşımaktır."
-Korona salgını sürecinde CHP'li ve İyi Partili belediyelerin faaliyetlerine ilişkin:
"Cumhurbaşkanlığını, Bakanlıkları, vali ve kaymakamları hiçe sayarak, kendi başlarına yardım toplamaya, ekmek dağıtmaya, hastane kurmaya kalkışıyorlar. Bu tür teşebbüsler geçmişte FETÖ ve ve PKK gibi örgütler tarafından da denenmiştir."
-16 Nisan 2017'de hükümet sisteminin, daha doğrusu, siyasi rejimin değiştirileceği, otoriter hale getirileceği Anayasa referandumu öncesinde 12 Şubat'ta konuşuyor:
"Referandumda hayır diyenlerin konumu, aslında 15 Temmuz darbesinin yanında yer almaktır. Kim hayır diyor?.. İmralı, Kandil, FETÖ. Bunlar hayır dediğine göre, burada düşünmek gerekmez mi?.."
-Sık sık Selahattin Demirtaş'ı, "terör örgütleriyle iş tutuyor" diyerek, Kemal Kılıçdaroğlu'nu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nu, "terör örgütünden birini getirip TTB'nin başına koydular' diyerek, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanlığına seçilen Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı'yı, ‘onlar gazeteci değil, terörist' diyerek, hapisteki gazetecileri hep aynı biçimde suçluyor.
Bu örnekler ilk anda akla gelenler. Konu ne olursa olsun, kim farklı düşünüyor, kim muhalefet ediyor, kim iktidardan yana değil, onlar her durumda:
"Terörist!.."
Şimdi de, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine doğrudan olmasa da, dolaylı yoldan, benzer suçlama!..
O cesareti var mı?.. Melih Bulu o iradeye sahip mi?..
"Tepeden inme usulüyle rektörlüğe atanması tutmuyor, tutmayacak...
O halde, istifa etmesi en doğru yol...
Eder mi değil, edebilir mi?.. Öyle bir gücü var mı?..
İstifa etmek gibi, bir izin alabilir mi?..
Öyle bir izin almayı düşünebilir mi?.."
Yoksa, o koltukta oturarak, perişanlığı her geçen gün biraz daha derinleşir mi?..