Sabah gözaltına alınıyor, akşam serbest bırakılıyor, iki gün sonra yeniden gözaltına alınıyor, bu kez tutuklanıyor, bir ay sonra serbest bırakılıyor, serbest bırakıldıktan iki gün sonra yine gözaltına alınıyor.
Ya da bir başkası... Gözaltına alınıyor, hemen tutuklanıyor, üç hafta sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor, dört gün sonra yeniden tutuklanıyor.
Ya da bir başkası... Doğrudan mahkemeye çıkartılıyor, tutuklanıyor, bir buçuk ay hapis yatıyor, serbest bırakılıyor, bir kaç gün sonra yeniden gözaltına alınıyor.
Ya da bir başkası... Sabah gözaltına alınıyor, akşam adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor, ertesi sabah yeniden gözaltına alınıyor.
Ya da başkaları... Gözaltına alınıyor, ertesi gün tutuklanıyor, dört ayı aşkın süredir hapisteler, hala yargı önüne çıkmış değiller.
Ya da başkaları... Gözaltına alınıyor, bir kaç gün gözaltında kaldıktan sonra mahkemeye çıkartılıyor, adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor, aralarında serbest olanlar var.
Onlar HDP milletvekilleri. Hangisinin başına ne zaman, ne geleceği, sonra ne olacağı hiç belli değil.
Örneğin, HDP milletvekili Ferhat Encü.
4 Kasım 2016’da tutuklanıyor, üç gün önce tahliye ediliyor, dün yeniden gözaltına alınıyor. Mahkemenin tahliye gerekçesi şöyle açıklanıyor:
“Sanığın tutuklulukta geçirdiği süre... Yani, ‘biz yeteri kadar tutukladık, yeteri kadar yattı, dört ay.’ İkinci gerekçesi, ‘mevcut delil durumu...’ Yani, bu arkadaşımız dört ay tutuklu kalmış, dosyasında tutuklandığı günden bugüne tek bir delil değişikliği olmamasına rağmen, ‘mevcut delil durumu’ diyor. Yani, mevcut delil durumuna göre, tutukluluğu gerektiren bir durum yok. Peki, yoksa dört aydır neden tutuklu? Yine sanığa isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetinde değişme ihtimali varsa, mahkeme bunu dört ay sonra mı görüyor? Dört ay boyunca yargı bu durumu değerlendiremiyor mu?
En vahimi de şu.
‘Tutuklulukta istenilen sonuç elde edildiğinden adli kontrolle bu sonucun devam edebileceği’, adli kontrol ile de, istenilen amacın elde edileceği belirtiyor ve arkadaşımız tahliye ediliyor”. (HDP milletvekili Mehmet Emin Adıyaman, TBMM Tutanak, 16 Şubat 2017, s.38).
Ama, Ferhat Encü tahliyeden iki gün sonra, dün yeniden tutuklanıyor.
Neler oluyor bu ülkede?
Bu nasıl hukuk?
HDP milletvekillerinin başına gelenler nedir böyle?
Elbette sadece onların değil, içerde tutuklu yüzlerce gazeteci ve aydının başına gelenler?
“Sayın Çağlar Demirel’in kararı elimde. Kararda şöyle deniyor:
‘Tutuklama kararı verildikten sonra geçen süre göz önünde bulundurulduğundan adil yargılanma hakkının ihlal edilmesinin yahut uzun tutukluluk durumunun söz konusu olmaması, bu nedenle sanığın Meclis çalışmalarından uzun süre mahrum bırakılmak suretiyle yasama faaliyetinden alakonulmuş olmaması’ gibi bir ifade.” (Filiz Kerestecioğlu Demir, TBMM Tutanak, 16 Şubat 2017, s.45).
Kararın Türkçesini anlamak pek kolay olmasa da, mahkeme herhalde şunu demek istiyor, Çağlar Demirel uzun süre tutuklu değildir, onun için Meclis çalışmalarından alakonulmuş da değildir, gibi garip bir mantık.
Yani, bir milletvekili ancak uzun süre tutuklu kalırsa yasama faaliyetinden alakonulmuş oluyor, yoksa tutukluluk süresi uzun değilse, mesele yok, faaliyetten alakonulmuş olmuyor!!!.
O nedenle, Çağlar Demirel’in tutukluluk hali devam ediyor.
“Ben aynı şekilde İdris Baluken kararını okumak istiyorum.
‘Sanığın savunmasının alınmış olması, toplanması gereken ve sanığın etki edebileceği delil bulunmaması, sanığın milletvekili olması ve Anayasa Mahkemesinin 4.12.2013 tarih ve 2013/1272 sayılı kararında milletvekillerinin tutukluluk hallerinin incelenmesinde gözetilmesini gerektirdiği kriterler birlikte değerlendirildiğinde, tutuklama talebinden elde edilen sonucun adli kontrolla da elde edilebileceği’ gerekçesiyle, mahkeme Sayın Baluken’in tahliyesine karar veriyor.” (Filiz Kerestecioğlu Demir, TBMM Tutanak, 16 Şubat 2017, s.45).
Baluken 4 Kasım 2016’da tutuklanıyor. Mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin kararını gerekçe gösteriyor, ayrıca adli kontrol ile de amaca ulaşılacağını söylüyor ve Baluken 30 Ocak 2017’de tahliye ediliyor.
Ama, dün yeniden tutuklama kararı çıkıyor.
Tahliyeye gerekçe gösterilen Anayasa Mahkemesi'nin kararı ne oluyor? Ya da “adli kontrol ile sonucun elde edilebileceği” kararı? Şimdi değişen ne?
Madem ortada böyle bir Anayasa Mahkemesi kararı var, o zaman hapisteki HDP milletvekillerinin tamamı nasıl hala tutuklu kalabiliyor?
Baluken hakkında yeniden nasıl tutuklama kararı verilebiliyor? Üstelik, bir mahkeme o karara dayanarak, tahliye kararı veriyorsa...
Bu nasıl bir “hukuk”? “Hukuk” mu?
Tutuklu HDP milletvekillerinden Meral Danış Beştaş aynı zamanda Anayasa Komisyonu üyesi. Beştaş Meclis Başkanlığı'na başvuruyor:
“Anayasa referandumuna gidilirken, Anayasa Komisyonu üyesi bir milletvekilinin tutuklu olması hakkında ne düşünüyorsunuz?”
Ne düşünecek, yanıt filan yok tabii. Meclis Başkanı Abdülhamit’le meşgul.
Yarın bu dönemin “hukuk tarihi” yazılırken, o tarihe kalacak ibret belgeleri bunlar.
HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ haklarındaki iddianame tutukluluktan üç ay sonra kabul ediliyor. Demirtaş’ın ilk duruşması 28 Nisan’da, tutukluluktan altı ay sonra.
Milletvekilleri dışında, Güneydoğu’da tutuklamalar devam ediyor.
Güneydoğu’da halkın ancak yüzde 25.1’i referanduma “evet” diyor.
Dünyada çeşitli kuruluşların raporlarında, “bir yıl içinde özgürlüklerin en kötüye gittiği ülke Türkiye” diye, boşuna yazılıp çizilmiyor.