Maden ocağı patlıyor, 301 işçi hayatını kaybediyor, Soma’da...
Tren kazası oluyor, 25 insan hayatını kaybediyor, Çorlu’da...
Cephanelik patlıyor, 25 asker hayatını kaybediyor, Afyon’da...
İnşaatta asansör düşüyor, 11 işçi hayatını kaybediyor, İstanbul’da...
Sel basıyor, 30 ve 8 ve 5 ve 3 insan hayatını kaybediyor, İstanbul’da, Bursa‘da, Rize’de...
Kaçak mültecileri taşıyan tekneler batıyor, 22, 30, 14, 12 insan hayatını kaybediyor, Marmara’da, Ege’de, Van’da...
Çığ düşüyor, 41 insan hayatını kaybediyor, Van’da...
Öncelikle tersanelerde, inşaatlarda, maden ocaklarında, taşımacılık sektörlerinde meydana gelen "kaza değil, iş cinayetlerinde" hemen her gün insanlar ölüyor.
Başı bozulukluk, ihmaller, vurdum duymazlık, kural dışılık...
2019 yılından geriye doğru gidiyorum, "iş kazalarında ölenler" başlığı altında derlenmiş "İş Sağlığı ve Güvenliği" istatistiklerine bakıyorum.
Şu "iş kazaları", hayır "iş cinayetleri" sayılarına bakın:
2012 yılında 744 insan hayatını kaybediyor,
2013 yılında 1.360 insan hayatını kaybediyor,
2014 yılında 1.626 insan hayatını kaybediyor,
2015 yılında 1.252 insan hayatını kaybediyor,
2016 yılında 1.405 insan hayatını kaybediyor,
2017 yılında 1.639 insan hayatını kaybediyor,
2018 yılında 1.542 insan hayatını kaybediyor,
2019 yılında 1.736 insan hayatını kaybediyor bu ülkede.
Rakamlara bakar mısınız, "iş kazası" dedikleri "cinayetler" yıldan yıla artıyor. Her bir rakam, tek tek "koca bir hayat, korkunç bir acı, derin bir keder, müthiş bir yoksulluk, ağır bir geçim sıkıntısı".
Geride kalan o çaresiz insanlar feryat ettikçe, ruhum acıyor, etim sanki kıymık kıymık doğranıyor, gün onların kaderiyle birlikte kararıyor.
"Kader mi?.." Her iş cinayetinden sonra söylüyorlar ya... "Allah’ın çizdiği kader" aldatmacası...
Bu rakamlar saklanamaz bir gerçeği daha ifade ediyor. "Türkiye ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada ön sıralarda yer alıyor."
Her iş cinayetinden sonra bıkkınlık yaratan aynı sahneler, aynı laflar...
"Soruşturma başlatılmıştır... Sorumlular hakkında adli işlem yapılacaktır..."
1- Bazı sorumlular ya bir kaç ay hapis yatıyor ya da hiç yatmıyor, bazıları kısa sürede serbest bırakılıyor.
2- Açılan davalar yıllarca sürüyor.
3- Hayatlarını kaybeden işçilerin geride kalan eşlerine, çocuklarına ödenmesi gereken tazminatlar yıllarca ödenmiyor ya da bölük pörçük ödeniyor.
4- "Sorumlu" adı altında yargılananlar genellikle bir kaç gariban memur ya da işçi oluyor. Buna karşılık, "kırk bir insanın hayatına mal olan Pamukova hızlı tren kazasında TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman AKP milletvekilliği" ile ödüllendiriliyor. O şu anda milletvekili!..
Son "iş kazası" Sakarya’daki havai fişek fabrikasında yaşanıyor, patlama sonucu önce 7 işçi hayatını kaybediyor.
Bu fabrika sözde "mart ayında denetimden" geçiyor. CHP milletvekillerinin raporları ortada, "fabrikada eksiklikler var", nasıl bir denetim ise!..
Muhalefet partileri Sakarya’daki patlamayla ilgili Meclis araştırması açılmasını istiyor, AKP - MHP ortaklığı bunu geri çeviriyor. Geri çevirdiğinin ertesi günü, havai fişeklerin imhası sırasında yeni bir patlamayla 3 jandarma eri hayatını kaybediyor.
Bir felaketten ötekine... Yukarıdaki istatistiklerin gösterdiği gibi...
Sakarya’daki patlamayla bağlantılı olarak...
Bu tür patlayıcı maddelerin üretildiği fabrika ve iş yerlerinde, ayrıca petrol, kimya, petro - kimya sektörlerinde geçerli olan temel bir formül, işin en başından itibaren çok sıkı uygulanan temel bir kural var:
"İngilizcesi HSSE ya da Türkçesi SEÇ-G..."
Ne demek bu?.. Şu demek:
"Sağlık... Emniyet... Çevre... Güvenlik..."
Ciddi iş yerlerinde, ciddi firmalarda her toplantı öncesinde çalışanlara mutlaka ve mutlaka bu kural hatırlatılıyor, istisnasız herkesin bu kurala uyması isteniyor.
"Kurala uymayan gözünün yaşına bakılmadan, kapının önüne bırakılıyor."
Olağanüstü titizlikle uygulanıyor bu kural. Yine de, bir hata yaşanırsa, ekipler kuruluyor, hata sonuna kadar inceleniyor, inceleme sonuçları çalışanlara bütün ayrıntılarıyla açıklanıyor, "nerede, ne hata yaptık, bu hatadan hangi dersleri çıkardık" öğretisiyle...
Her türlü dikkate rağmen, yine de bir kaza yaşanırsa ve fakat hiç kimseye bir şey olmaz ise...
"Ramak kala" formülü devreye giriyor. Yani, kaza yine sonuna kadar inceleniyor, istatistikleri tutuluyor, sonuçları çalışanlarla paylaşılıyor.
Ve yine çok önemli bir nokta:
"Ne olup bittiyse, asla ve asla hiç bir ayrıntı gizlenmiyor, her hata, her ihmal, artık ne ise, hiç bir eksik bırakmadan, her gerçek olduğu gibi çalışanlarla paylaşılıyor, yöneticiler buna göre önlemlerini alıyor. Yani, yalan söylenmiyor""
İş kazalarını önlemek adına, "SEÇ - G" formülü üzerinden çalışanlar her gün eğitimden geçiyor, çalışma ve üretim ancak ondan sonra başlıyor, her gün!..
Batı’da ülkeler böyle yapıyor. Aslında bizde de büyük firmalar, özellikle de "özel sektörün önde gelen firmaları" bu formüle ve devamındaki kurallara sadık bir biçimde çalışıyor.
"Uygulayanlarda ya hiç kaza yok ya da çok az denecek ölçüde ve genellikle ölümcül değil."
Ya genel durum ne?..
Ne olacak, "iş cinayetleri" istatistikleri o durumdaki kepazeliği, başı boşluğu, eğitimsizliği, denetim yoksunluğunu, insan hayatına değer verilmeyişini yeteri kadar anlatıyor.
Sonra da:
"Biz bu ülkeyi yönetiyoruz!.."
İşte, böyle yönetiyorsunuz!..