“Olağanüstü Hal (OHAL) Komisyonu çalışmalarına başlamak üzeredir”.
Hükümetin bu açıklamasının üstünden altı ay geçiyor. Ancak altı ayın sonunda komisyon çalışmaya başlıyor.
Neden böyle bir komisyon?
İşlerinden atılan insanların durumlarını incelemek “ve varsa”, mağduriyetlerini gidermek amacıyla.
Ne demek, “ve varsa”...
İnsanları işinden atmak, onlara başlı başına bir mağduriyet yaratmıyor mu? Elbet, yaratıyor. O kadar ki, kimin, neden atıldığı belli bile değil.
OHAL döneminde mesleklerinden ihraç edilen kamu görevlilerinin sayısı 112.863.
KHK’ları ihraç listelerinde yer almayan, bununla birlikte yine KHK’ların verdiği yetkiyle, çalıştıkları kamu kurumlardan, o kurumun kararıyla görevlerine son verilenler var. Onların sayısı da, 32.080 kişi.
Bu insanların durumu soruşturuluyor. Ne kadar zamanda? Ne kadar olursa, süre sınırı yok. Yani, 32.080 kişinin kaderinin ne zaman netleşeceği, görevine iade mi edileceği yoksa, ihracının kesinleşmiş mi olacağı belirsiz.
Ne demokrasi ama.
32.080 kişi durumları netleştiği zaman, eğer mağduriyetleri devam ediyorsa, OHAL İnceleme Komisyonuna başvurabiliyor. Yoksa, ondan önce böyle bir hakları yok.
Bunun dışında, KHK’larla tam 1.424 özel eğitim kurumu kapatılıyor.
Bu kurumlarda 20.292 kişi çalışıyor. Onların çalışma izinleri iptal ediliyor. Orada da, garip bir mantık işletiliyor.
Çalışma izni iptal edilenler OHAL İnceleme Komisyonuna başvuramıyor, başvuru hakkı kapatılan kuruma ait.
Dolayısıyla, o insanlar da haklarını arayamıyor. Ve şu anda işsiz. Mağduriyet arş-ı alayı geçmiş durumda.
Bu kadar hukuksuzluğu ve insan haklarına aykırı bu durumu tespit eden CHP milletvekili Şenal Sarıhan “bu insanlar haklarını nasıl arayacak” diye soru önergeleri veriyor. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yanıtlaması istemiyle.
İlk önergenin üzerinden iki ay geçmiş, hala çıt yok.
Ya haklarını arayamayan o insanların hali? Onu düşünen yok.
Bunların ötesinde, askeri öğrencilerle ilgili de bir sorun var. Onlar da, OHAL İnceleme Komisyonuna başvurma hakkına sahip değil.
Askeri okul öğrencileri “emir-komuta zinciri” içinde davranmış, nerede, neden görev verilmiş, bilmiyorlar. Sadece emirleri yerine getiriyorlar. Ama, o nedenle hapiste ve okullardan ihraç edilmiş durumda olanlar var.
Konu öğrenciler mi? Sorun çeşit çeşit. Örneğin, kapatılan okullardan başka okullara nakledilen öğrenciler var. Onların diplomalarına “KHK ile verildi” diye not düşülüyor. Bir tür “fişleme”.
Madem ki, “KHK ile diploma” almışlar, o öğrenciler iş bulamıyor.
Herhangi bir medya organında yayınlanan bir rakam değil, doğrudan OHAL Komisyonu raporunda yer alan bir bilgi:
“Komisyona 110 bin kişi başvurmuş bulunuyor”.
Başvurma hakkına sahip olmayanların dışında, 110 bin kişi. Yani, komisyon 110 bin kişinin kaderini belirleyecek.
CHP milletvekili Sarıhan önergesinde şöyle bir hesap yapıyor.
Komisyon yılda 250 gün ve günde ortalama sekiz saat çalışırsa, bu incelemeler yıllar sürecek. Çünkü, 110 bin dosyayı tek tek, her türlü ayrıntısıyla incelemek zorunda. Diyelim ki:
Komisyon her dosyaya beş dakika, evet sadece beş dakika ayırsa, bu beş dakika içinde bir insanın kaderini belirlemek demek, başvuruların sonuçlanması için beş yıl gerekiyor.
Beş yıl... Kim öle, kim kala.
Örneğin, bir kişi bu inceleme sonucunda görevine iade ediliyor, o insan acaba o gün hala hayatta mı? Nerede? Ne yapıyor? Beş yıl içinde ne yiyip, ne içiyor? Hayatından beş yıl geçmiş, onun hesabını kim verecek?
Korkunç bir durum.
Kendinizi bir an için o insanların yerine koyun!..
Büyüklerimiz “süre çok uzun, bir an önce karar verin” derse... Böyle bir ikazda bulunmak akıllara gelirse...
Ve diyelim ki, “bir yıl içinde sonuçlandırın” diye, büyük yerden emir gelirse...
İncelemenin bir yıl içinde bitmesi için her dosyaya sadece 65 saniye düşüyor.
65 saniyede dosya incelenecek, o kişinin işine haklı mı, haksız mı son verildiğine karar verilecek ve 65 saniyede insanların kaderi belirlenecek.
65 saniye...
Sadece uzun tutukluluk süreleri, suçlu mu suçsuz mu, hukuken belli olmadan, herkesi içeri atmak, temel hak ve özgürlüklerin askıya almak insan haklarına aykırı.
Beş yılda ya da 65 saniyede insanların hayatı üzerine karar vermek de, insan haklarına aykırı.
Şenal Sarıhan’ın önergelerine aylardır neden yanıt verilmiyor, çok net değil mi?