Osmanlı'da matbaayı ilk kuran Macar asıllı İbrahim Müteferrika...
Üç yüz yıl önce bir kitap yazıyor:
"Usulü'l - Hikem fi Nizami'l - Ümem."
Günümüz Türkçesiyle, ‘Milletlerin Düzeni Hakkındaki Bilgelik Kuralları' .
Bir ülkenin ne zaman düşüşe geçtiğini, halkın ne zaman mutsuzluğa kapıldığını, ülkeyi yönetenlere karşı güvensizliğin ne zaman arttığını anlatan kitabında İbrahim Müteferrika o sebepleri sıralarken, en başa neyi koyuyor?..
"Adaletsizliği."
Adalet yoksa, adalete erişilemiyorsa, ülke çöküyor.
Sonra sırasıyla şunlar geliyor:
"- Yolsuzluk ve rüşvet,
- Devletin gelirlerini kötüye kullanmak, israf,
- Devletin ehliyetsiz ellere düşmesi,
- Bilim adamlarının fikirlerine tahammülsüzlük,
- Dış dünyadan habersizlik."
Çok tanıdık geliyor, değil mi?..
Üç yüz yıl önce, ondan da geriye gidildiğinde, Milattan Önce Yunan filozoflarına gidildiğinde, ülkelerin yönetiminde öne çıkan yine aynı kavram:
"ADALET."
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ‘Altılı Masa'daki liderlerin Cumhurbaşkanı gibi imza yetkisi olacak' yönündeki Ahmet Davutoğlu'nun açıklamasıyla ilgili olarak dün şunu söylüyor
‘Anayasaya rağmen, Altılı Masa'dakilerin alacağı kararlar, yürütme organına sivil darbe olur'.
Vay canına!.. Şuraya bakın!..
"Adalet Bakanının aklına anayasa geliyor!.."
Madem anayasaya bu kadar bağlı, o zaman:
"Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen ki, anayasaya göre o kararlara uymak zorunlu, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş neden hala cezaevinde?.."
Madem adalete ve anayasaya bu kadar meraklı, o zaman:
"- Üç ayı geçtiği halde, 42 insanın hayatını kaybettiği Amasra maden ocağı faciasında, bilirkişi raporunda belirtilen sorumlulara karşı savcılık neden hala harekete geçmiş değil?..
- Dört buçuk yıl geçtiği halde, 28 kişinin can verdiği Çorlu Tren Kazasında neden hala tek bir sorumlu cezaevinde değil, dört buçuk yıldır süren davada adalet neden gerçekleşmiyor?..
- Beraatle sonuçlandığı halde, Gezi davasında suçsuz olanlar neden bir kez daha yargılanıp, cezaevine atılıyor?..
- Pek çok davada görüldüğü gibi, son olarak Ekrem İmamoğlu davasında yargıçlar neden sık sık değiştiriliyor?..
- Tutukluluk istisna olduğu halde, ağzını açan neden soluğu hapiste alıyor?.."
O kadar çok örneği var ki, bu ülkede adalete erişmek bir mucize.
Üstelik, Bekir Bozdağ Adalet Bakanı olmanın ötesinde, savcı ve yargıçların özlük hakları, atamalarıyla yetkili Hakim ve Savcılar Kurulu'nun Başkanı.
"Yargı bağımsızlığının kalmadığı bu ülkede, anayasayı ve adaleti ağzına alacak en son kişilerden biri Adalet Bakanı Bekir Bozdağ."
Üç yüz yıl önce ülke yönetiminde ilk sıraya "adaleti" yerleştiren, sonra ülkenin ehil ellerce yönetilmesinin önemini vurgulayan İbrahim Müteferrika'nın ruhu şad olsun!..
Bugün İstanbul Kartal'da miting var, "Emek ve Özgürlük İttifakı'nın" düzenlediği miting. HDP'nin, TİP'in, Emek Partisi'nin başını çektiği ittifak.
Dün Halk TV'de Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz'i dinliyorum. O da HDP ve TİP gibi, benzer çağrıda bulunuyor:
"Ülkeyi felakete sürükleyen bu iktidarın değişmesi için Cumhurbaşkanlığı seçimine Altılı Masa ile birlikte, ortak adayla gidilmesi gerekir."
Akıl için yol bir!..
Ercüment Akdeniz de, Selahattin Demirtaş, Mithat Sancar, Erkan Baş gibi, ortak adayda uzlaşmak adına kapıyı sonuna kadar açık bırakıyor.
Bununla birlikte, Altılı Masa'nın elini uzatmaması durumunda, 24 Ocak'ta aday belirleme konusunda ciddi bir adım atabileceklerini ekliyor.
Yine de ve hala ve buna rağmen, Altılı Masa'dan gelebilecek sinyali beklemeye hazır olduklarını vurguluyor.
"Emek ve Özgürlük İttifakı" bugün Kartal'da ilk kez hep birlikte halkın karşısına çıkıyor.
Orada bir sürpriz var:
"Edirne Cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş o mitinge nasıl katılabilir?.."
İster emekli ve memura yüzde 30 zam, ister hala geciken EYT'lilerin haklarının verilmesi, ister kamuda zamların durdurulması, ister fiyatların emirle sabitlenme çabası, derin yoksulluk toplumun canına okuyor.
O nedenle bugün Kartal'daki mitingin başlığı:
"Yoksulluğa, Baskılara ve Savaşa Hayır."
Toplumun tüm kesimleri gibi, işçiler de bu iktidardan umudunu çoktan yitirmiş durumda. Haklarını kendileri almaya kararlı.
Bunun bir örneği kısa zamanda ortaya çıkıyor, "iki bin işçi grev hazırlığında."
İzmit'teki bir fabrikada grev sonucu haklarına kavuşan işçiler gibi, şimde başka işçiler greve gidiyor.
İş Sağlı ve İş Güvenliği Meclisi'nin Aralık başı itibariyle yayınladığı verilere göre:
"2022 yılının on bir ayında, kaza denilen gerçekte iş cinayetlerinde 61'i çocuk, 1.658 işçi hayatını kaybediyor."
Bu cinayetlerden biri, İstanbul Tuzla'da bir tersanede meydana geliyor.
Bir çocuk işçi yukarıdan düşüyor ve hayatını kaybediyor.
Tersane yöneticileri koşa koşa yaşamını yitiren çocuğun başına dikilerek...
"Üzerinde olması gereken ve fakat olmayan emniyet kemerini onun cansız bedenine takmaya çalışıyor."
Kendilerini kurtarmak adına yaptıkları bu hile diğer işçilerin protestolarıyla karşılanıyor.
Devamı?..
Pazarlık, dram, insanlığın iflası...
Dün Emek Partisi Başkanı Ercüment Akdeniz anlatıyor Halk TV'de:
"Tersane sahipleri hayatını kaybeden çocuğun ailesinin kendilerini mahkemeye vermesini önlemek üzere, aileye kan parası öneriyor, çocuğun hayatına karşı aileyi parayla ikna etmek."
Yoksul bir aile...
Çok acı ama, aile tersane sahiplerini, yöneticilerini dava etmekten vazgeçiyor.
"Eyyy, Altılı Masa olunca, aklına aniden anayasa gelen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ!..
Aile davadan vazgeçmiş ama, kamu davası nerede?..
Nerede savcılar?..
Sen neredesin?.."
"Adalet" adına var mı sesini duyan?..
Altılı Masa ile polemik olunca var, yoksa yok!..
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |