"Zafer kapımızda!.."
Oysa, aynı gün, hemen aynı gün, hatta aynı saatlerde "zafer" yerine "kapımızda" olan...
"Rus askerleriydi!.."
İkinci Dünya Savaşı'nın son gününe geliniyor, Almanya ağır bir yenilgiye uğruyor, o son gün bile, Alman gazetelerinde, o tarihten sekiz, dokuz yıl geriye gidildiğinde, bütün o zaman dilimi içinde görüldüğü gibi, savaşa ait haberlerde:
"Rusya'yı işgal ettik... İngiltere düştü... Amerika bizimle barış anlaşması imzalamak istiyor..."
Bu ve buna benzer manşetlerle Alman halkı kandırılıyor, uyutuluyor, gerçeklerden uzaklaştırılıyor.
Ve hatta işte o son gün, Rus askerleri Almanya'ya çoktan girmiş, artık Berlin'i işgale başlıyor, Berlin'in merkezinde yakaladıkları Alman askerlerini tutukluyorlar ama Alman gazeteleri hâlâ:
"Zafer kapımızda" manşetleri atmakla meşgul!..
Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın bir gece yarısı kararnamesiyle görevinden alınmasıyla başlayan ekonomik kriz, "kara pazartesi" bu kez doları inip çıkmasıyla sonuçlanacak gibi değil, daha önce yaşadığımız krizlere benzemiyor.
"Çok daha ağır, çok daha kalıcı, çok daha tahrip edici" görünüyor.
Buna rağmen...
Dün yandaş medyanın manşetleri Almanların "zafer kapımızda" aldatmacasını andırıyor.
Biri:
"Dillere Destan Aşk Hikâyesi" anlatıyor.
Diğeri:
"Adım Adım Kapımızda" diyerek, o da "kapıdan" başlıyor ama, o kapı "Korona kapısı!.."
Öteki:
"Rakamlarda Aşı Etkisi" diyerek, o da kendisini Korona "kapısına" atıyor!..
Bir başkası, ne alaka ise:
"Baykal Milli Davranırdı" diyerek, krize "kapıyı" kapatıyor!..
Birkaçı, sayfanın aşağısında, sağında, solunda, tek sütün, çift sütun, hatta sür manşetten:
"Küresel Eşkiyadan Kur Saldırısı" ya da buna benzer, "Yine Kur Saldırısı" başlıklarıyla, "kara pazartesiyi saklama, gizleme, gözlerden kaçırma, saptırma" denemelerine girişiyor.
Huzurlarınızda, "dış güçler!.."
Demek ki, "şahsı" dış güçlerin etkisiyle, Merkez Bankası Başkanı'nın görevine son veriyor!..
Onun ötesinde...
Yandaşların tamamı, gazetesine göre, tek sütun, bir buçuk sütun Hazine ve Maliye Bakanı ile ekonomiyle ilgili AKP'li bir kaç kişinin "serbest piyasadan vazgeçmiyoruz" gibi, sade suya tirit açıklamalarına yer veriyor.
Bir ülke bataklığa işte böyle sürükleniyor, o manşetleri atanlarla birlikte.
Ancak, halk artık oralarda okuduklarına değil, (artık ne kadar okuyorlarsa), birebir yaşadığına bakıyor.
Örneğin, doların zıplamasından dolayı, ithal ürünleri bir anda yüzde 10 pahalı hale geliyor. O yüzde 10 fiyat artışı dün piyasaya yansıyor.
Sanayiciler "kimse ne yapacağını bilmiyor" diye çırpınırken, işsiz olanlara ek olarak, halen çalışanlar "acaba işimden olur muyum" diyerek, haklı bir telaşa düşüyor.
Borsa dün yine kapanıyor, açılıyor. Kapanıyor, "kayba uğrayan şirketlerin iflasını önlemek" çabasıyla.
Buna karşılık, çoktandır ortalarda görünmeyen "yiğitler" ekranlarda sahne alıyor, "spekülasyon yapılıyor, manipülasyon yapılıyor, Türkiye'nin döviz sorunu yok" mavraları atıyor.
Merkez Bankası rezervleri eksik 45 milyar dolara geriliyor, kuyumculardan 500 gram altın hibe edilmesine çalışılıyor, hâlâ "döviz sorunu yok" yalanları!..
2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beş gün önce, 19 Haziran'da dolar 4.74 TL. Tayyip Erdoğan o günkü seçim konuşmasında:
"Bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra faizle, dolarla, şunla, bunla nasıl uğraşılır, göreceksiniz."
On dokuz yıl boyunca, "bu kardeşinize" ben hiçbir zaman asla yetki filan vermedim, verenlere anlatıyorum:
O yetkiyi alıyor, "tek adam rejimi" başlıyor ve yetkiyi alışının üzerinden 52 gün geçmeden, dolar 6.30 liraya fırlıyor, elli ikinci günde ilk döviz krizi!..
Yetki alışının üzerinden iki buçuk yılı biraz aşan sürede, tek adam döneminde:
"Kardeşiniz aldığı yetkiyle, ekonomiyi üç kez krize sürüklüyor, iki buçuk yılda üç ekonomik kriz!.."
"Faizle" nasıl "uğraştığına" gelince...
Türkiye'de faiz oranı şu anda yüzde 19.
"Avrupa'da en yüksek faiz oranı bizde, Avrupa'da birinci, dünyada ise, yedinci ülkeyiz.
İran, Sudan, Haiti, Sierra Leone, Kongo, Gana, Angola'da bile faiz oranları bizden daha düşük."
Bu sıralamanın ötesinde...
Nasıl "uğraşıyor" bakın:
"Yedi yıl önce bütçede faiz ödemelerine ayrılan para 51 milyar lira iken, bu yılın bütçesinde
faiz ödemeleri için bütçeden 179 milyar lira para ayrılıyor."
Nasıl "uğraşıyor" bakın:
Daha önceki gün... Yani, "kara pazartesi" günü...
"Devlet yüzde 19 ile on yıllık borçlanıyor, faiz oranı yüzde 19!.."
Bu borçlanma senin, benim paramla!..
Üç kez krize sürüklüyor, faizde rekor üstüne rekor kırıyor, yine de mangalda kül bırakmıyor:
"Ekonomi benim alanım!.."
Ya da:
"Ekonomiden ben sorumluyum, ben!.."
Çok iyi, madem sorumlusun, bilanço ortada, ağır faturalar hızla kabarıyor.
Yapacak tek şey var:
"Bakanları değiştirmek gibi, oyalayıcı manevraları bir yana bırakıp...
Yok, her şeyi bırakıp...
Seçime gitmek...
Ve artık seçimde aday olmaktan vazgeçmek..."
Her alanda yaşadığımız bu kabusu noktalamak!..
Ne demek noktalamak, olur mu öyle şey:
"Zafer kapımızda!.."