14 Mayıs 1950, Demokrat Parti seçimleri kazanıyor ve iktidara geliyor, Cumhuriyet tarihinde bir ilk, seçimle iktidar değişiyor.
O sırada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman. Birbiriyle çelişen iki ayrı versiyon var.
Seçimleri Demokrat Parti’nin kazandığı kesinleşince, Gürman Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye çıkıyor:
“Paşam, ordu emrinizdedir.”
Yani, “isterseniz, iktidarı Demokrat Parti’ye vermeyin”, net bir “darbe önerisi.” İsmet Paşa şiddetle karşı çıkıyor.
Buna tam ters, ikinci versiyon, Gürman Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar’a gidiyor:
“Ordu seçimlere saygılıdır, yeni iktidarın emrindedir.”
Buna rağmen, ordu içinden seslerin yükseldiği haberleri üzerine, 6 Haziran’da Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes Kara Kuvvetleri Komutanı hariç, Genelkurmay Başkanı ile Hava, Deniz ve Jandarma Genel Komutanı ile pek çok generali emekliye sevk ediyor.
14 Mayıs’ta seçimleri kazanıyor, yirmi gün sonra orduda büyük tasfiyeyi gerçekleştiriyor. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nuri Yamut’u Genelkurmay Başkanlığı'na getiriyor.
27 Mayıs 1960’dan bir gün önce, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun yüksek rütbeli askerleri topluyor:
“Kulağıma bir grup subayın Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile Meclis’i basacağı, iktidarı elinde bulunduranların istifalarını isteyeceği haberleri geliyor. Demokraside darbe olmaz, neticesi hüsran olur.”
Bu konuşmanın üstünden on iki saat geçiyor, darbeyi yapan askerler Erdelhun’a gelerek, “yayınlanacak bildiri metnini imzalamasını ve darbenin başına geçmesini” öneriyor.
Erdelhun red ediyor.
27 Mayıs gerçekleşiyor, Erdelhun tutuklanıyor ve DP’lilerle birlikte yargılanıyor.
12 Mart 1971’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç. 12 Mart Muhtırası'nın altında kuvvet komutanları ile birlikte onun da imzası var. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay eski Genelkurmay Başkanı. Darbeyi o da destekliyor.
1973’te seçimlere gidiliyor, CHP-MSP Hükümeti kuruluyor.
Tağmaç 1972’de emekli oluyor, yerine Orgeneral Faruk Gürler geliyor. O da Cumhurbaşkanı olmak için görevinden istifa ediyor ancak, Ecevit - Demirel ittifakı askerlerin o planını suya düşürüyor.
Her ne kadar Cumhurbaşkanlığına yine de eski bir asker, emekli Oramiral Fahri Korutürk seçilse de, orada askeri değil, sivil irade galebe çalıyor.
12 Eylül 1980’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren. Darbeyi Evren öncülüğünde yüksek komuta kademesi yapıyor.
Cumhurbaşkanlığı makamı boş. Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanlığı süresinin dolması ardından, başta AP ve CHP, siyasi partiler bir isim üzerinde uzlaşamıyor, bu kez ittifak oluşamıyor, Cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis’te tam 115 tur atılıyor, 116. tura geçmeden darbe gerçekleşiyor.
Bu kısa tarihçenin bir kaç nedeni var. Önce bir hatırlatma, sonra karşılaştırma, ardından bugüne dersler.
Erdelhun, tıpkı bugün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar gibi, darbe baskısı karşısında geri adım atmıyor.
Buna karşılık, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri Genelkurmay Başkanı dahil, komuta heyetinin imzasını taşıyor.
Hulusi Akar karşı çıkıyor, helal olsun, alnına tabanca dayanıyor, boynu kemerle sıkılıyor, vazgeçmiyor, helal olsun.
Ancak...
Bu olmaz.
Bu olmaz.
Bu olmaz.
Bu Tayyip Erdoğan ile Binali Yıldırım’ın açıkça ilan ettikleri sadece “istihbarat zafiyeti” değil, o da dahil olmak üzere, o zafiyetin de ötesine geçen akıl almaz bir gerçek.
Bundan çıkan sonuç tüyler ürpertici, hepimizin kaderi iğne ipliğine bağlı, tesadüflere.
Darbecilerin arasından biri çıkacak da, o gidip ihbar edecek de, biz de direkten döneceğiz.
Bu olmaz.
Böyle bir durumda, hazır Yüksek Askeri Şura da yaklaşırken...
Komuta kademesinin yenilenmesi gerekir. Onlar hiçbir şey olmamış gibi, görevlerine devam edemez.
Muhtemelen ordunun kendi içinde aşağıdan yukarıya doğru ortaya çıkan “güven bunalımı”, siyasi iradeye de yansımış olabilir. Siyasi irade şu anda o konuda sessizliğini koruyorsa, bu sessizliğin uzun süreceğini sanmak yanlış olur.
Tamam, darbeye karşı çıktılar, helal olsun, alınlarından öpmek gerek. Hepsine canı gönülden teşekkür etmenin ötesinde, saygı duymak gerek. Onlara hepimiz borçluyuz, tamam.
Hele Akar Paşa ölümü göze alıyor, darbecilerin dediğini yapmıyor. Helal olsun. Ayrıca, tek başına ona borcumuz var.
Ama, ortada yaşanmış bir darbe var, şaka değil.
MİT’ten ayrı olarak, ordunun kendi içindeki istihbarat zaafiyeti mi, yönetim zaafiyeti mi, kimlerle çalıştığını bilmemek mi, belki hepsi birden.
Başta Akar, komuta heyetine madalya takıp, teşekkür etmenin zamanı.