“-Bağımsız olma niteliğini kaybetmektedir,
-Yürütmenin emrinde görev yaptığına ilişkin güçlü işaretler vardır,
-Tatmin edici bilgi vermekten uzaktır.”
Avrupa Yargıçlar Birliği Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) gözlemci statüsünü bu gerekçelerle askıya alma hazırlığında.
Demokratik ülkeler arasında bu bir ilk.
Avrupa Konseyi'nde zaman zaman bazı ülkelerin üyeliklerinin askıya alındığı oluyor. Özellikle askeri darbe dönemlerinde.
Ama, bir ülkenin en yüksek yargı kurumunun statüsünün sorgulanması, askıya alınmasıyla ilgili çalışmaların demokratik ülkeler arasında örneği yok.
HSYK, yargı bağımsızlığının ortadan kalkmasında, yargının yürütmenin emrine girmesinde sorumlu görülüyor ve bu süreç içinde bu rolü üstlenmiş olmakla eleştiriliyor.
Yargı bağımsızlığının ortadan kalkmasına ilişkin gösterilen gerekçeler arasında yer alan “işaret” için yapılan vurgu şu:
“-Yeni adli yılın açılış töreni Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yapılmıştır, bu yargı bağımsızlığına taban tabana zıttır.
-Adli yılın açılışı töreninde Cumhurbaşkanı bir konuşma yapmıştır. Yürütmenin başı olarak böyle bir törende Cumhurbaşkanı da olsa, konuşma yapamaz. Konuşması adalete gölge düşürür.
-Ayrıca, Cumhurbaşkanı salona girdiğinde, bütün yüksek yargı üyeleri ayağa kalkmış, konuşması sonrasında Cumhurbaşkanını alkışlamıştır. Hukukun üstünlüğü demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinin başında gelir. Alkışlamak, ayağa kalkmak gibi davranışlar bu ilkeyi zedelediği gibi, demokratik ülkelerin adalet geleneklerinde böyle bir uygulama asla düşünülemez.”
Bu sözler henüz resmiyete, yazılı metinlere dönüşmüş değil. Bu Türkiye’de ne olup bittiğini anlamaya çalışan ve Türkiye’ye gelen Avrupa Konseyi’nin değişik heyetlerinin siyasi partiler ve bazı sivil toplum kuruluşlarıyla yaptıkları görüşmelerde aktardıkları izlenimlerden bir özet.
15 Temmuz sonrasındaki işten atmalar, kitlesel tutuklamalar, OHAL kararnamelerini Meclis’ten geçmeden uygulamalar ve bunlar karşısında yargının tutumunu Avrupa Yargıçlar Birliği demokrasi ile bağdaştıramıyor.
Avrupa Yargıçlar Birliği HSYK’nın bu uygulamalara karşı çıkmasını ve önlemesini beklerken, tam tersinin yaşandığını, siyasi iktidarı desteklediğini vurguluyor.
Bunun ilk adımı olmak üzere, HSYK’nın gözlemci statüsünü askıya almayı düşünüyor.
İkinci adım ise, Türkiye’de yargı bağımsızlığının nasıl ve ne zamandır zedelendiğini araştırmak, bundan sonraki süreci izlemek amacıyla uluslararası bağımsız bir komisyon oluşturulması üzerinde çalışıyor.
Türkiye’deki yargı bağımsızlığı adına, çok ağır yaptırımlar. Askeri darbe dönemlerinde yaşanmayan yaptırımlar.
Son aylarda Avrupa Konseyi'nde Türkiye ile ilgili soru işaretleri sürekli artıyor.
Daha yeni yayınlanan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Raporu bir felaket. Temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığını, hukukun üstünlüğüne son verildiğini, OHAL kararnameleriyle yönetime sınırsız yetki verildiğini, keyfi güç kullanıldığını belirten bir rapor.
Ardından Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi “Türkiye’nin denetim altına alınması” için adım atmaya hazırlanıyor, uygulamalardan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. “Bunlar demokrasi ile bağdaşmıyor” tezi Konsey’de hızla taraftar topluyor.
Derken, Avrupa Konseyi bu kez "Yerel Yönetimlerden Sorumlu Komisyonu"nu gönderiyor Türkiye’ye. Belediye başkanlarının görevlerinden alınması, kayyum atanması gibi uygulamaları yerinde görmek amacıyla.
Bunlara ek olarak, konsey şimdi Venedik Komisyonu'ndan bir rapor istiyor ki, o komisyon Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışmanı.
Kısaca, Avrupa Türkiye’deki uygulamaları fena halde mercek altına almak üzere.
12 Eylül askeri darbe döneminde bile olmayan yaptırımların ayak sesleri.
Avrupa’dan gelen bu tepkilere karşı AKP iktidarı yine tepkiyle karşılık veriyor.
“Siz işinize bakın, Türkiye artık o eski Türkiye değil, kendi kararlarını kendi verir, siz OHAL ilan edince kimsenin sesi çıkmıyor, Türkiye kendi hakkını koruduğunda, bu demokrasiye aykırı oluyor” gibi ifadeler.
Doğru, Fransa’da da OHAL ilan ediliyor. Ama, ne binlerce insanın işine son veriliyor, ne sorgusuz sualsiz binlerce insan hapse atılıyor.
Bunlan yetmiyormuş gibi, hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına bile, “yok hükmündedir” diye, itirazlar eksik değil.
Umursamazlık, tepki, kararların gereğini yerine getirmemek gibi politikalardan sadece Türkiye değil, AKP iktidarının kendisi de, ne kadar zarar göreceğinin farkında değil.
Adım adım, HSYK’nın gözlemci statüsünü askıya almak, Türkiye’yi yeniden denetlemek, siyasi yaptırımlarla sınırlı kalacak bir şey değil.
Bir kez, “sen artık demokrat değilsin, bizim aramızda yerin olamaz” denildiği anda, bunun ekonomik sonuçları kaçınılmaz hale gelebilir. Türkiye’ye ağır faturalara mal olabilir.
O nedenle gelenlere fırça atmak yerine, demokrasi dışı uygulamalardan vazgeçmek gerek.
Hiç hafife alınacak gibi değil, bağırıp çağırarak yanıt verecek durum çoktan geride kalmış bulunuyor.