-“Sırtını sıvazladı”.
-“Kapıda karşıladı”.
“Gerekeni söyledi”.
-“Beyaz Saray’a YPG uyarısı”
-“İlişkimizi kimse yenemeyecek”.
-“Tarihi mesaj”.
-“Beyaz Saray’da sıcak temas”
-“Yeni dönemin temeli atıldı”.
Bunlar Erdoğan - Trump görüşmesi sonrasında dün bazı gazetelerin manşetleri ve devamındaki haberler. TV’ler de, yazılı basından geri kalmıyor. Muhteşem yorumlar birbirini izliyor.
İnsan biraz sıkılır be.
Hele de, Trump’ın sözleri, dalga geçer gibi.
Önce “Kore Savaşı’ndan” söz ediyor:
“Kore’de Türk ve Amerikan askerleri yan yana savaştı. Türk askerinin orada yaptıkları unutmadık”.
Biz de unutmadık ama, Trump da 1950-53 arasındaki Kore Savaşından bahsederek, sözüm ona, Türkiye’yi onurlandırmaya çalışıyor.
Kore neresi, Türkiye neresi, dünkü görüşme neresi?
O yıllarda Amerika ile Sovyetler Birliği arasında Soğuk Savaş başlamış, bunun karşı karşıya gelmeden, dolaylı olarak “sıcak savaşa” dönüştüğü ilk yer Kore.
Bize ne Kore’den?
Yok, öyle değil, ortada bir koşul var.
Türkiye Kore Savaşı’na asker gönderiyor, karşılığında NATO’ya alınıyor.
Ve önceki günkü görüşmede Kore ne alâka?
Yağ çekmenin Korecesi.
Başkan seçildiğinden bu yana, Trump’a demediğini bırakmayan Amerikan Basını, bu sefer Trump’a paralel, yağ çekme korosuna eşlik ediyor.
Dalga geçmenin ikinci boyutunda Trump:
“IŞİD ve PKK terör örgütlerine karşı mücadelede Türkiye’ye destek veriyoruz”.
Efendim?.. Anlamadım, anlamadım.
Ya, sen daha üç gün önce resmen ve fiilen demedin mi:
“YPG ve PYD’ye ağır silah veriyoruz, bundan geri adım atmak yok”.
Terör örgütlerine silah vermedin mi?
YPG ve PYD terör örgütü değil mi? PKK’nın uzantıları değil mi?
Bir yandan terör örgütlerine silah ver, hem de ağırından, öte yandan “teröre karşı mücadelede Türkiye’ye destek veriyoruz” de!..
Aziz ve muhterem medyamız da, bu sözleri şişire şişire, “Türkiye ile Amerika arasında tarihi temel altıldı” diye, manşetler çeksin, buna paralel yorumlar düzülsün.
Yetmiyor, Trump hepimizin gözünün içine baka baka:
“Türkiye ile başarılı ve güçlü ilişkimiz var”.
Türkiye’nin başına bela terör örgütlerine ağır silah vermek, ne zamandan beri “başarılı ve güçlü ilişkiler” hanesine yazılıyor?
Sabahtan akşama kadar AKP iktidarı ve Erdoğan “böyle ilişki olur mu” diye eleştirmiyor mu?
Zaten Erdoğan bunu ortak basın toplantısında açıkça vurguluyor. Amerika’ya gitmesinde iki neden varsa, biri bunu söylemek.
Diğeri FETÖ.
Trump’tan ona ses yok. Kore Savaşı da imdadına yetişmekten uzak kalıyor.
Bununla birlikte, yine Trump:
“Türkiye ile ilişkilerimizde bizi kimse yenemeyecek”.
Yenemez tabii, sen zaten “yenmiş” durumdasın, terör örgütlerine ağır silah vererek, daha kim, nasıl yenecek?
Bu Trump hayli “pişkin” biri.
Karşıda da, bizim aziz medya, “ver mehteri”, yer gök inlesin, helal sana bu yollar icabında.
Dün aziz medyamıza bakıyorum, sadece “yirmi dakika süren baş başa görüşmenin” süresine ilişkin hani öyle öne çıkan, vurgulanan bir yorum yok.
Yirmi dakika...
Sen kalk, ta buradan Pekin’e, oradan Kutuplardan geç, binlerce kilometre uç, sadece “yirmi dakika”.
Yirmi dakikalık görüşmede Türkçe ve İngilizce çeviri olduğuna ve görüşmenin de yarısı çeviri ile geçtiğine göre, geriye kalıyor net on dakika.
O on dakikanın yarısında Erdoğan, yarısında Trump konuşmuş olsa, gerçekte kişi başına beş dakikalık görüşme.
Haydi diyelim ki, Erdoğan Türkiye’nin sıkıntılarını daha çok dile getiriyor, daha fazla konuşuyor, yine de net altı, yedi dakikalık baş başa görüşme.
Ta Türkiye’den kalkıp oraya gitmek ve baş başa sadece bu kadar görüşebilmek.
“Hızlı çekim” gibi.
Ve bu “hızlı çekim” süresinde, on dakika içinde, şıp şak “tarihi temel” atılıyor.
Akıllara durgunluk veren bu “tarihi temel” hem Erdoğan, hem Trump için “önceden hazırlanmış yazılı metinlerin basın önünde okunmasıyla” iyice sağlamlaşıyor.
Tam anlamıyla, içeriye mesaj, gerisi sade suya tirit.
Ortalama Amerikalı’yı boş verin, onlar farkında bile değildir bu görüşmenin, asıl bizde, hani o referandumda yüzde 51 var ya, onların keyfini çıkarması için “sırtını sıvazladı, kapıda karşıladı” nağmeleri.
Görüşmede belki dile getirmesine fırsat bulamadığı kaygılarını Erdoğan, görüşme sonrasında basın toplantısında yazılı metin üzerinden aktarıyor.
Belki yemekte de, herkesin önünde yine benzer kaygılar vurgulanıyor.
Trump ise, ağır silah verip, hiç bir geri adım atmıyor, danışmanları nereden akıl ettiyse, Kore Savaşı hikayeleriyle geçiştirmeye çalışıyor.
Eh, aziz medyamıza bakarsanız, geçiştirmiş de, görünüyor.
Ne de olsa, “tarihi temel” atılmış vaziyette.
Şimdi...
“Ver Mehter’i”, küheylan şaha kalksın...