24 Eylül 2016 günü Türkiye için sanki Amerika’nın 11 Eylül’ü gibi. Hani, New York’ta İkiz Kulelerin vurularak yerle bir edildiği, dört binden fazla insanın hayatını kaybettiği 11 Eylül 2001 günü gibi. Bir felaket günü.
On şehit veriyoruz dün, on şehit. 26 Eylül günü on şehit. Tam “kara Eylül.”
On şehit vermeden iki gün önce 24 Eylül gününün dökümü Türkiye için uluslararası çanların nasıl çaldığının göstergesi.
24 Eylül günü Batı gazetelerini açıyorum. İspanyol, İtalyan ve Alman gazetelerini. O gazetelerde aynı gün aynı haber var. Bir Alman haber ajansı da aynı haberi abonelerine ayrıca servis ediyor. Haber bir röportaj.
Fetullah ile Amerika’da yapılan röportaj. FETÖ aynı anda üç gazete ve bir haber ajansına röportaj veriyor.
Tahmin etmek güç değil. Röportajda “Tayyip Erdoğan’ı suçluyor”, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında “Erdoğan’ın bulunduğunu” öne sürerek, 15 Temmuz’u kendisi için kullandığını iddia ediyor.
Aynı anda Batının üç büyük gazetesi.
Röportajın devamı çok ilginç.
Alman gazetesinde röportaj bitiyor, yazının sonuna geliniyor. Sonra?
Sonra röportajın altında gazetenin düzenlediği bir anket var.
Gazete okurlarına soruyor:
“Türkiye’nin AB ile tam üyelik görüşmelerinin devamından yana mısınız, karşı mısınız?”
Ne alaka ise.
Yanıt tahmin edebileceğiniz gibi.
Yüzde 85 tam üyelik görüşmelerinin sona erdirilmesinden yana.
Önce röportaj, Türkiye’ye ağzına geleni söyleyen FETÖ’nün sayıp döktükleri, ardından yüzde 85 “Türkiye’yi istemiyoruz.”
Düzenleme müthiş.
Aynı gün, 24 Eylül günü Belçika’nın başkenti Brüksel’de bir kongre toplanıyor.
PYD Avrupa Örgütü 8. Kongresi.
PYD, YPG, PKK bayrakları, PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in konuşması, Türkiye’yi suçlayan sözler ve Öcalan posterleri.
O Salih Müslim 2013 Temmuz’unda Ankara’ya davet ediliyor mu? Kucaklaşmalar, sıcak mesajlar, v.s. Brüksel Kongresinden o davet günlerine bakınca, bir kez daha “yanıldık, Rabbim affetsin”.
Kongreye dünyadan ilgi sanılanın ötesinde büyük. Amerika, Afrika, Latin Amerika ve Avrupa’dan 190 konuk katılıyor.
190 konuk PKK, PYD, YPG bayrakları ve Öcalan posteri altında poz veriyor. Oradakiler ve dağdakiler memnun ve mesut. Onlar hep birlikte el ele, kol kola.
PKK, YPG, PYD Brüksel’de kendilerine gösterilen ilgiden güç alarak, hızlarını kesmiyor, bu kez dün Alman Parlamentosu Bundestag önünde çadır kuruyor.
Berlin’in göbeğinde, Alman Parlamentosu önünde terörün bayrakları ve posterleri. Kimse de müdahale edip, “Kaldırın şunları, çekin gidin buradan” demiyor.
Onlar orada kurdukları çadırın önünde propaganda yaparken, Türkiye on şehit daha veriyor.
Türkiye dün on şehit daha verirken, Amerika’da Maryland’de bir cenaze töreni var.
Suriye’de çatışmalarda hayatını kaybeden YPG gönüllüsü Amerikalı William Savage için cenaze töreni düzenleniyor.
Amerikalı... YPG gönüllüsü... Amerika’dan kalkıp Orta Doğu dağlarına gidiyor... Binlerce kilometre ötede savaşıyor, gönüllü olarak... Ve ölüyor... Hangi ideal uğruna? Cenaze töreninde YPG ve PKK bayrakları.
Maryland, Washington’un göbeğinde.
24 Eylül Türkiye için sanki Amerika’nın 11 Eylül’ü gibi.
O gün bitmek bilmiyor. Sahnede bu kez Moody’s var, Türkiye’nin ekonomik karnesine bir kırık ekliyor, notunu düşürüyor.
Yukarıda aktardıklarım içinde tek isabetli davranan Moody’s. Türkiye’nin notunu düşürürken, ele aldığı ölçüler son derece doğru.
-Türkiye’nin ortalama yüzde 5 büyümesi gerekirken, son beş yılda büyüme hızı yüzde 2.1 ile 4.2 arasında değişiyor. Notun kırılma nedenlerinden biri.
-Türkiye’nin önümüzdeki yıl 200 milyar dolara ihtiyacı var, dış finansman açığı çok yüksek. 200 milyar dolar, Türkiye’de gayri safi milli hasılanın hemen hemen dörtte biri. Nerede bu para? Notun kırılmasında ikinci neden.
-Hem ekonomik ölçüler, hem iç ve dış siyasal çalkantılardan dolayı, yatırım yapılabilir olmaktan çıkıyor, dünya ölçüsünde rekabet gücü geriliyor. Notun kırılmasında üçüncü neden.
(Bu konuda çok daha ayrıntılı bilgi edinmek için eski Hazine Müsteşarlarından, parlak iktisatçı Mahfi Eğilmez’in sitesine bakmak mümkün).
Ortaklaşa FETÖ röportajından, kurulan çadırlardan, düzenlenen kongrelerden, Moody’s’e uzanan müthiş bir çember. Eş zamanlı. Siyaseti ve ekonomisi ile Türkiye’nin dört bir yandan çevrilmiş hali.
Tayyip Erdoğan “PYD de, YPG de, PKK gibi terör örgütüdür” diye bas bas bağırıyor, adamlar Avrupa’nın başkentlerinde cirit atıyor, Washington ise bırakın dinlemeyi, “Biz YPG’ye desteğimizi sürdüreceğiz” diye resmi açıklamalarda bulunuyor.
Türkiye’nin nereye gittiğini görmek için bu tablonun bütününe aynı anda bakmak yeter. İçerde ve dışarıda herkese “haddini bildirmek” alışkanlığından vazgeçip, içerde ve dışarda yeni politikalar üretmek gerekiyor.
“Demokrasiye ve çok sesliliğe dayalı, barışçı politikalar.”
İçerde demokratikleşme, dışarıda sağduyulu, ayakları yere basan, herkesle diyalog kanallarını açık tutan bir dış politika.
“Had bildirdikçe”, işler böyle görüldüğü gibi, çok daha içinden çıkılmaz hale geliyor.
Dün on şehit, on.
Ve en can alıcı sorular: “Biz buraya nasıl geldik?” “Ne oldu da, bugünleri yaşıyoruz?”
On şehit gölgesinde Brüksel, Berlin, Maryland, Moody’s, Alman, İtalyan, İspanyol gazeteleri.
Amerika’nın 11 Eylül’ü gibi.