Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka kendisini Meclis kürsüsüne kelepçeliyor. Kimsenin ayağına basmıyor, kimseye hakaret etmiyor, camları kırmıyor, çimenleri ezmiyor. Sadece dikkat çekmek için bir eylem.
Eylemin AKP’lilerle uzak yakın ilgisi yok, AKP’yi hedef alan bir eylem değil.
Oturumu yöneten Başkan Ayşe Nur Bahçekapılı ki, eskiden sıkı bir CHP’li, şimdi sıkı bir AKP’li ki, AKP’den Meclis Başkanvekili bile oluyor, kelepçesini çözmesi için Nazlıaka’yı uyarıyor.
Nazlıaka oralı değil:
“Ben özellikle MHP milletvekillerine seslenmek istiyorum. Yapmayın, bu yasaya oy vermeyin. İleride çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacaksınız? Lütfen geleceğimizi düşünün, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’in Meclisine kilit vurdurmayın. Cumhuriyetimizi yok edecek bu yasaya “evet” demeyin. MHP milletvekilleri, vicdanınıza sesleniyorum: Çoluğunuzun çocuğunuzun, karınızın yüzüne nasıl bakacaksınız? Atatürk’ün Meclisine kilit vuruluyor, ben de kendimi buraya kilitliyorum. Nasıl hesap vereceksiniz?”
Başkan oturuma ara veriyor. Nazlıaka henüz kürsüde:
“MHP milletvekilleri, aynaya baktığınızda vicdanınız sızlamıyor mu?”
Başkan birleşime kırk beş dakika ara veriyor. Sonra on beş dakika daha, olmuyor, otuz dakika daha ara veriyor. İşte, ne oluyorsa, o arada oluyor.
AKP’li kadın milletvekilleri grup halinde kürsüyü çevreliyor, inanılmaz manzaralar.
AKP’nin kadın milletvekilleri, bazıları türbanlı, yani inançlı olduklarını ilan ediyorlar, başka kadın milletvekillerine şiddet uyguluyor, tekmeliyor, saçlarını çekiyor, hastanelik ediyor.
Ne o, Nazlıaka’nın eylemini protesto ediyor!..
O eylemi kabul etmek şart değil, bir kaç gün önce de, sen “bu Meclis’e köpek giremez” diye elinde bir pankartla Genel Kurul salonuna geliyorsun.
Bu pankart bir hakaret.
Aylin Nazlıaka’nın yukarıdaki sözlerini Meclis tutanaklarından aktarıyorum, ne bir hakaret, bir kötü söz, hiç bir şey yok.
Protesto biçimi kabul edilmeyebilir, kendini kelepçeliyor, sembolik bir girişim, oysa dünyanın demokratik ülke parlamentolarında ne biçim protestolar var, hatta hakaret ve küfür dolu protestolar, ama karşılığında ne tekme, ne tokat, sorun sükunet içinde çözülüyor.
Ya burada?
Kadın kadını tekmeliyor. Saçlarını çekiyor.
Bu tekmeler AKP’deki gerginliğin ifadesi, başka bir düşünceye tahammülsüzlüğün, artık nasıl bir gerilim ise... Bu nasıl bir şiddet, ne biçim bir hiddet...
Kadınların kadınlara böyle bir şiddet uyguladığına ilk kez tanık oluyorum.
Hele de Meclis’te, 97 yılda bir ilk.
Tesadüfe bakın ki, kadınların kadınları hastanelik ettiği oturumu yöneten de bir kadın milletvekili, Ayşe Nur Bahçekapılı. Ne beklersiniz? İşte, tutanaklardan onun sözleri:
“Biraz önce bağımsız milletvekilimiz Aylin Nazlıaka’nın kendisini kürsüye kelepçelemesi üzerine ara vermiştim. Arada grup başkan vekilleriyle görüşürken, burada hiç birimizin onaylamayacağı olaylar yaşanmış. Ben arkadaşlarımdan duydum. Üzüntülerimi bildiriyorum. Bir daha böyle manzaraların bu Mecliste yaşanmamasını rica ediyorum.”
Sanırsınız ki, Ayşe Nur Hanım oturuma ara verdiği dakikalarda değil Meclis’i, Ankara’yı bile terk etmiş, “olayları arkadaşlarından duymuş!”
Kadınların Meclis’te kadınları tekmelemesine onaylayacak hali elbette yok ama, “korku, parti korkusu” onu engelliyor. Kınayamıyor bile.
CHP’liler “ceza ne olacak” diye bağırıyor, Ayşe Nur Hanım “teklifin sekizinci maddesini okutuyorum” diyerek, bir an önce anayasa değişikliği görüşmelerine dönmek istiyor.
CHP’liler “yumruk, tekme atan cezasız mı kalacak” diye ısrar edince, Ayşe Nur Hanım lütfediyor:
“Kim eğer burada herhangi bir şekilde darbe gördüyse, bu hepimize yapılmış yumruktur, darbedir.”
Başkanın “çaresizliği” karşısında CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel söz alıyor:
“Yapılan iş, gözler önünde, Türkiye’yi dünyaya rezil eden, zaten demokraside, insan haklarında OHAL’deyken, düşünmeye bile atmosfer bırakmayan bu ortamda Mecliste bir siyasi partinin temsilcileri bu değişikliği “sistem değişikliği” olarak algılıyor ve anlatmaya çalışıyorken, bir de bunun üstüne üstlük bu kadar fiziki şiddet, baskı, darp... Oturum kapalı olduğu için ceza açısından Parlamento hukuku gereği bunun bir çözümü yok ama, sizin tarafınızdan vicdanları rahatlatılacak, tatmin edici bir açıklama bekledik, bu, olmadı. Yaşananları kınıyoruz, bu vahşeti kınıyoruz, telin ediyoruz.”
Başkan “verdiğiniz derse teşekkür ederim” diyor.
HDP’li Filiz Kerestecioğlu olayları özetliyor:
“Orada yaşanan, benim gözümün önünde, Gökçen Enç direkt elini böyle kaldırmasıydı havaya ve Pervin Hanım’ın “Ne yapıyorsunuz” demesine kalmadan, daha sonra Şafak Hanım’ın yerde olduğunu, arkasından da Pervin Hanım’ın göğsüne darbe yediğini gördük. Bir Meclis Başkan Vekili göğsüne tekme yiyorsa, bu “çok üzgünüm” ile geçiştirilebilecek durum değildir Sayın Başkan. Şu anda kendisi hastanede, ne hâlde olduğunu siz de gittiniz yanına, gördünüz. Burada bir söze ceza veriliyorsa, şiddete de aynı cezanın verilmesi gerekiyor. Bu çoğunluk tahakkümünden başka bir şey değildir.”
Sonunda AKP’liler de şiddeti teslim etmek zorunda kalıyor. AKP Grup Başkanvekili Mehmet Naci Bostancı söz almak zorunda kalıyor:
“Maalesef, zaman zaman, Meclisimizde istenmeyen, kabul edilmeyen birtakım hadiseler yaşanıyor. Siyasi görüşlerimiz ayrı olabilir ama, çalışırken bunu insani, medeni bir şekilde yapmak durumundayız. Bugün Sayın Aylin Nazlıaka’nın eylemi sırasında kesinlikle hiçbirimizin tasvip etmediği olaylar var. Arada yaşanmış olduğu için İç Tüzük gereği kimseye ceza vermiyoruz. Ama her kim kaba davranışı, şiddeti gerçekleştirdiyse onları kesinlikle kınıyorum.”
Bostancı nihayet kendi partisinden şiddet uygulayan kadın milletvekillerini kınıyor. Bu cesaretinden dolayı aslında onu kutlamak gerek!
Sonra bir anektod aktarıyor:
“Güney Afrika’da ırkçı rejim zamanında beyaz polisler gösteri yapan ırkçı siyahileri kovalıyor, kovalarken bir siyahi kadının ayağından ayakkabısı fırlıyor. Onu copuyla kovalayan beyaz polis bu tabloyu gördüğünde duruyor, copunu bırakıyor, koşup kadının ayakkabısını alarak kendisine uzatıyor. Medeni olmak, insan olmak budur.”
Kavga eden, şiddete başvuran AKP’li kadın milletvekilleri bu anektodu hep hatırlar umarım.