“Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yasası” 4 Ocak 1961 tarihinde kabul ediliyor. O yasanın 112. maddesi, askere görev veriyor:
“Yer sarsıntısı, yangın, su basması, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri doğal afetlerde ülkeyi bu tür tehdit ve tehlikelere karşı korumakla yükümlüdür”.
“Asker zamanında deprem bölgesine gitti, gitmedi, asker emir bekledi, beklemedi...”
Boş tartışmalar!..
Yasanın verdiği görev ortada.
Depremi birebir yaşayan, arama ve kurtarma bekleyen, kurtulduktan sonra yardım bekleyen yurttaşlardan günlerdir çığlıklar yükseliyor:
“Devlet nerede?..”
Bu soru aslında hem AFAD ve Kızılay gibi, doğrudan kurtarma ekiplerini, hem de askeri arayan, devletin kurumlarını sorgulayan, onların olmadığını gösteren bir soru.
Çeşitli resmi açıklamalara rağmen, iddia o ki, bölgeye müdahale etmek için asker emir bekliyor.
Oysa, yasa çok açık, emir beklemeye filan gerek yok ama, bekliyor, çünkü dünyanın hiç bir yerinde eşi benzeri olmayan bugünkü siyasal rejim “tek adama bağlandığı” için arama da aksıyor, kurtarma da aksıyor, yardım da aksıyor.
“Saraydan” emir bekleyen bekleyene!..
“Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler Ve Yapılacak Yardımlara İlişkin Kanun”.
25 Mayıs 1959’da kabul ediliyor. O yasanın daha birinci maddesi:
“Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerde alınacak tedbirler ve yapılacak yardımlarda (...) afetin meydana geldiği bölgenin valisi yetkilidir”.
Yasa ortada ama, depremin meydana geldiği on bir ilde valiler yasadan aldıkları yetkiyi kullanıyorlar mı?..
Yoksa, onlar da mı emir bekliyor?..
Kimden?..
Saray’dan!..
Neden?..
Çünkü...
“2 Temmuz 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı KHK’si ile ‘afetlerde tatbik edilecek hususlara dair esaslar Cumhurbaşkanınca belirlenir’ şeklinde değiştiriliyor”.
Asker müdahale için bu nedenle emir bekliyor, valiler bu nedenle talimat bekliyor.
Yasalar tek adama bağlanırken...
Bu koşullarda en acil durum olan afetlere müdahale bile çıkmaza sürüklenirken...
Meclis ne oluyor?..
“-2005 ile 2022 arasında, Meclis’te depremle ilgili her parti tarafından toplam 96 araştırma önergesi veriliyor.
-Bunların 17’si kabul ediliyor. Kabul edilenler genellikle deprem vergileriyle ilgili, bir kaçı da belli bir yerde deprem sonrası incelemelerle bağlantılı”.
Asıl önem taşıyanlar kabul edilen değil, reddedilen önergeler.
Reddedilen önergeler incelendiğinde:
“Depremlere uzun dönem hazırlıkları, alınması gereken önlemleri içeren önergeler, tek başına iktidarda olduğu yıllarda AKP, sonraları AKP - MHP oylarıyla reddediliyor”.
Hazırlık gereksiz görülüyor ki, önergeler geri çevriliyor.
Dolayısıyla...
6 Şubat’ta meydana gelen felakette tek başına AKP, sonrasında AKP - MHP ortaklığının sorumluluğu gün gibi ortada.
Ayrıca, Saray’ın sorumluluğu yine gün gibi ortada.
Varolan yasalar uygulanmıyor, önergeler Meclis’te geri çevriliyor, depreme hazırlıkların araştırılması, konuşulması istenmiyor.
Şimdi başka çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.
Yine kimseye danışmadan, hiç bir yetkili ve uzmana sormadan, yine “ben yaptım oldu” mantığı ile iki gün önce bir kararname yayınlanıyor.
Yıkılan binalar yerine yeni binalar yapılacak ya...
“Cumhurbaşkanlığı KHK’si ile yeni yerleşim alanları kurmak amacıyla orman ve meraların orman sınırı dışına çıkartılmasına izin veriliyor.
Bunun için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkili kılınıyor”.
Çevreyi talan edecek, ormanlara ve meralara olağanüstü zarar verecek, yeni bir karar.
Ayrıntıya inersek:
“-Ormanlar ve meralar inşaata açılıyor.
-Buna ormanlarla ilgili hiç bir bilgisi bulunmayan bir Bakanlık karar veriyor.
-İnşaat planlarının askıya çıkartılmayacağı öngörülüyor. Yani, halktan saklanıyor.
-Planlara itiraz edilemiyor”.
Yine parlak fikirlerden biri daha!..
Orada kalmıyor.
Çok ciddi büyüklükte orman ve meraların kaybına giden yol açılıyor.
Depremde felakete uğrayan insanlar için yeni evler yapmak, hatta yeni kentler kurmak elbette çok doğal. Yeni yerleşim yerleri için sağlam zeminler bulmak elbette çok zorunlu.
Ancak, miktarı belli olmayan ölçüde ormanları ve meraları inşaata açmak başka afetlerin habercisi olabilir ki, bilim adamları bunu vurguluyor:
“Seller, taşkınlar, kuraklıklar, su krizi ve benzeri afetler!.. Hayvancılığa darbe!..”.
Bir afetten kaçarken, başka afetlere yakalanmak tehlikesi!..
Depremden sonra alınan en ürkütücü karar.
Bir kere, iktidarınızda bir kere de olsa, böylesine hayati kararlar almadan önce, bunu bilim adamlarına sorsanız!..
Yoook, olmaz öyle şey!..
“Tek adamın cilası dökülür o zaman!..”
Yalçın Doğan kimdir? Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı. 1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor. Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı. Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir. |