D_Masthead_970x250

Trump seçimi kazanmak için yargıyla oynuyor

"Trump Amerikan demokrasisi ile oynuyor!.. Seçimleri yeniden kazanmak için!.. Bunda da güvendiği kurumlardan biri Yüksek Mahkeme!.."

"Katolik inancına bağlı... İyi bir eş... Yedi çocuklu..."

Bu Washington’da Beyaz Saray’ın açıklaması...

"Yüksek Mahkeme" üyeliğine aday gösterilen yargıç Amy Coney Barrett ile ilgili açıklama...

Amerika’da Anayasa Mahkemesi yerine geçen, yasama, yürütme ve yargıyı denetleyen en yüksek yargı organı "Yüksek Mahkeme" dokuz üyeden oluşuyor. Dünyanın en saygın ve güvenilir yüksek yargı organlarının başında geliyor.

Başkan Trump ise, tam seçim öncesinde Yüksek Mahkeme’yi kendine bağlamak girişiminde bulunuyor.  

Bize yabancı değil!..

Ama Amerika’ya, Amerikan demokrasisine ve genel anlamda demokrasilere çok yabancı!..

Amerikalı ve dünyadaki pek çok siyasetçinin ve hukukçunun üzerinde birleştiği bir konu var, akıllara zor gelen bir konu:

"Trump Amerikan demokrasisi ile oynuyor!.. Seçimleri yeniden kazanmak için!..

Bunda da güvendiği kurumlardan biri Yüksek Mahkeme!.."

Trump’ın yargıç adayı ile ilgili tanımına bakar mısınız?..

"Katolik!.."

Bize hiç yabancı değil!..

Üçe karşı altı muhafazakâr

Trump’ın yargıç Barrett’i Yüksek Mahkeme adaylığına göstermesinin olağanüstü bir etkisi var.

"Barrett’in atanmasıyla birlikte Yüksek Mahkeme’de muhafazakâr kanadın üye sayısı altıya yükseliyor".

O zaman ne oluyor?.. Çok şey oluyor:

"Dokuz üyeden oluşan mahkeme muhafazakâr eğilimli yargıçların egemenliği altına giriyor".

Bu durum üç liberal eğilimli üyeye karşı, altı muhafazakâr eğilimli yargıcın mahkeme kararları üzerinde etkili olacağı anlamına geliyor.

Trump’ın tercihinde bir başka konu daha dikkat çekiyor:

"Yargıç Barrett ne Harvard, ne de Yale Üniversitesi mezunu!.."

Yani, öyle ünlü üniversitelerden birini değil, "daha mütevazı, halka daha yakın" bir üniversiteyi bitirmiş!.. Öğrencilerinin yüzde sekseninin Katolik olduğu İndiana Notre Dame Hukuk Fakültesi mezunu. Halen orada öğretim üyesi.

Bizim çok iyi bildiğimiz jargonla, Trump açısından, "bizden biri!.."

Bizdeki durum

Arada yine de, fark var.

Bizde Anayasa Mahkemesi üyeliği, "tek adam rejiminde" Cumhurbaşkanının tekelinde.

"Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesinden 14’ünü, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, YÖK’ün belirlediği adaylar arasından Cumhurbaşkanı seçiyor."

O kurumların adayları nasıl belirleyeceği sır değil!.. "Şu isimler aday olsun" demek yeter. Dolayısıyla, üyeleri artık doğrudan Cumhurbaşkanı atıyor, görüşü çok yerinde.

Yargının bağımsızlığını yitirdiği bir ortamda, Anayasa Mahkemesi de, siyasi etki altında!..

Barrett senatoda sorguda

Amerika’da ise, üye adayını Başkan belirlese bile, "Yüksek Mahkeme üyeliği Senatodan onay almak zorunda".

Senatoda Cumhuriyetçiler, yani Trump’ın partisi çoğunlukta. Barrett’in üyeliğinin büyük olasılıkla onaylanması bekleniyor.

Bununla birlikte...

Her önemli atamada olduğu gibi, Barrett önceki gün ve dün Senato'da tam anlamıyla "sorguya" çekiliyor.

O sorgu seanslarını CNN International’de izliyorum. "Canlı yayında..." Amerikan diliyle, "breaking news" yayınında.

O "canlı yayınlar" bizdekine benzemiyor!.. Konu ne olursa olsun, birileri konuşuyor, yandaşlar emir - komuta zincirinde anında yayınlıyor, yok öyle değil!..

Demokratlar Barrett’i Senatoda eleştiri yağmuruna tutuyor, sıkıştırıyor:

"- Şu dosyada şöyle bir karar verirken, etki altında mı kaldınız?..

- Şu dosyada neden bu kararı verdiniz?..

- Amerikan Anayasasını nasıl yorumluyorsunuz?..

- Başkanı nasıl buluyorsunuz?..

- Soykırım hakkında düşünceniz nedir?..

- Yazdığınız bir makalede "Süper Başkan" deyimini kullanıyorsunuz, bununla neyi kastediyorsunuz?.."

Demokratlar her türlü güçlüğü çıkartıyor. Ancak, çoğunluk onlarda değil. Trump üç hafta sonra yapılacak Başkanlık Seçimi öncesinde Barrett’in bir an önce atanmasını istiyor.

Bush - Gore seçimi

Trump neden acele ediyor?..

2000 yılındaki Başkanlık seçimi... George W. Bush ile Al Gore arasındaki seçim...

Seçim sonuçları, Amerikan tarihinin görmediği biçimde uzuyor da, uzuyor ve resmi sonuç bir türlü açıklanamıyor.

Nihayet:

"Bush ie Gore arasındaki seçimi kimin kazandığına Yüksek Mahkeme karar veriyor, Başkan Bush lehine!.."

2000 yılındaki seçimin ve Başkanlığın kaderini Yüksek Mahkeme belirliyor.

Üç hafta sonra yapılacak seçimde, "Trump - Biden" arasında çıkabilecek benzer bir belirsizlik halinde, karar yine Yüksek Mahkeme’ye kalabilir.

Ve...

Barrett’in katılımıyla, Yüksek Mahkeme Trump lehine karar verebilir!..

"Amerikan Demokrasisinde bu olmaz" demeyin, örneği ortada, yeniden olabilir!..

İtiraf gibi

Trump’ın seçimi kazanmak amacıyla her türlü hileye başvurabileceği Amerikan medyası tarafından sık sık dile getiriliyor.

Buna örnek olarak, Trump’ın bir ay kadar önce yaptığı konuşmaya dikkat çekiliyor. Trump orada:

"Ben bu sefer seçimlerin Yüksek Mahkeme’de sonuçlanacağını düşünüyorum. Şu anda Yüksek Mahkeme’de bir üye eksik, onun için oraya hemen yeni bir üyenin seçilmesi gerek."

Bu sözlerin ardından, Trump yargıç Barrett’i aday gösteriyor!..

Ayrıca, çeşitli konuşmalarında "seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğini, sorunu Yüksek Mahkeme’ye taşıyabileceğininin" işaretlerini veriyor.

Hile ve hile

Durum demokrasi açısından ürkütücü.

"Trump seçimi kazanabilmek için:

- Dünyanın en gelişmiş demokrasileri arasında yer alan Amerikan Demokrasisi ile oynuyor...

- Denge ve denetleme mekanizmalarına sahip bir demokraside, o demokrasiyi ayakta tutan kurumlarla oynuyor...

- Hileye başvurma hazırlığına geçiyor...

- Kendi adamlarını en kritik görevlere getirmeye çalışıyor..."

Bunca uğraş verdiğine göre, seçimi kaybedeceğini kendisi de, görüyor. Zaten bütün anketlerde Biden altı, yedi puan önde.

O zaman ne yapmak gerek:

"Hile yapmak!.."

İlgili İçerikler