Aman ha, sakın “eğdim söğüt dalını saydım yaprakları” türküsünü ağzına almayın. “Neden söğüt dalını eğdin, yapraklarını sayarak, neyi amaçladın” sorusu, “darbe yanlısı” olmakla suçlanmaya yetebilir.
Aman ha, sakın “fındık serdim harmana, ne darıldın yar bana” türküsüne de dikkat. “Neden serdin fındığı, kime darıldın, yar ile kastettiğin kim” sorusu üzerinden “darbe bağlantılı olmakla” suçlanabilirsiniz.
Aman ha, “erik dalı gevrek olur, basmaya gelmez” türküsünden de uzak durun. “Neden erik dalı, neyi basmak” gibi bir soru karşısında, “darbe niyetlisi” olmak gibi bir suçlamayla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Hele de, “gezme ceylan bu dağlarda, seni avlarlar” türküsü, tam da “darbeyle birebir ilişkili” olmaya suç oluşturabilir, çünkü “ceylan kim, hangi amaçla avlarlar” soruları tehlikeye yol açabilir.
Ya da “havada bulut yok, bu ne dumandır” türküsü, doğrudan bir “darbe şifresi” olabilir, aman ha...
Neden erik, söğüt, fındık türküleri?..
Nereden çıkıyor şimdi bu?..
Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak davasında geçenlerde verilen ağırlaştırılmış müebbet cezalarının gerekçeli kararı önceki gün yayınlanıyor. O gerekçeli kararın bir yerinde, aynen:
“Bu sanıkların katıldıkları TV programında ‘Yine Yeşillenmiş Fındık Dalları’ türküsünün çalındığı, koyu yeşil fon üzerinde büyük harflerle ‘anlayana sivrisinek saz’ yazısıyla devam edildiği (...) böylelikle darbeye ilişkin birden fazla sübliminal mesaj verildiği...”
Sübliminal, yani “bilinçaltı”...
“Fındık dalları” darbeye bilinçaltı mesaj ise, erik, söğüt, havada bulut, ceylan, “leblebi koydum tasa gız annem”, “evlerinin önü Mersin”, “dolana ay dolana”, “dere geliyor dere kumunu süre süre” neden darbe şifresi olmasın.
Günümüz Türkiye’sinde türküler “hukukun vazgeçilmez bir kanıtı”. Hele de, darbe söz konusu ise, türkülerden daha iyi bir kanıt bulmak zor.
Türkülerden herhangi biri pekala “sübliminal darbe yanlısı olmanın” işareti olabilir, en iyisi türkü söylemekten uzak durmak gerek.
Türküler... Bilinçaltı darbe işareti... Şaka gibi... Ve bu 21. yüzyılda bir ağır ceza kararının gerekçesi...
Şakayı, mizahı aşan bu “hukuki kararlar” karşısında söz bitiyor. Yine de, aynı gerekçeli karara aynı davanın avukatları Ergin Cinmen ile Figen Albuga Çalıkuşu dün bir açıklama yapıyor. O açıklamanın bir bölümü olağanüstü önemli:
“Nihai ve bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararı kabul edilemez biçimde yok sayılmıştır. Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’ne bağlı çalışan ve taraf devlet olarak kararlarına uymakla yükümlü olduğumuz 20 Mart 2018 tarihli AİHM kararı da yok kabul edilmiştir. Gerek AYM Genel Kurul, gerek AİHM kararlarıyla ilgili gerekçeli kararda tek satır yoktur”.
Yüksek Mahkeme kararlarına uymak zorunda olan yerel mahkeme bunları yok sayıyor.
Avukatlar AİHM ile AYM kararını daha somut hale getirerek açıklamalarını şöyle sürdürüyor:
“Mehmet Altan’ın dava dosyası, yani tıpa tıp aynı dosya dört mahkeme önüne gitti. AYM Genel Kurulu ve AİHM dosyaya bakarak, Mehmet Altan’ın ‘göz altına bile alınamayacağına, suç işlediğine dair delil bulunmadığına’ hükmederken, İstanbul 26. Ağır Ceza ve İstanbul Bölge 2. Ceza Dairesi aynı dava dosyasına ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi”.
Neden verdi?..
Çünkü, “Yine Yeşillenmiş Fındık Dalları”...
AİHM nereden bilecek bu türkünün “subliminal darbe mesajı” olduğunu?..
Anayasa Mahkemesi de, türkülerin subliminal darbe mesajı olduğunun henüz farkına varmamış ve çok ayıp etmiş.
“Hukuk devleti” olmakla uzak yakın ilgisi olmayan bu kararlar başka uygulamalarda da kendini gösteriyor.
En çarpıcı örneklerden biri Osman Kavala.
Osman Kavala 16 Ekim 2017’de gözaltına alınıyor. Bugün 19 Ekim 2018.
Osman Kavala bir yıldır, hatta artık bir yıldan fazla tutuklu.
Osman Kavala hakkında henüz bir iddianame bile hazır değil.
Osman Kavala ne ile suçlandığını bilmiyor. Avukatları da bilmiyor.
Osman Kavala aradan bir yıl geçmesine rağmen, henüz yargıç karşısına çıkmış değil.
Adalet Bakanı nerede bu ülkede?.. Ne iş yapar?..
Hakim ve Savcılar Kurulu nerede?.. Bu duruma nasıl seyirci kalabiliyor bu kurul?..
AKP’nin “hukuk okumuş” milletvekilleri nerede?.. Vicdanen hiç rahatsızlık duymuyorlar mı?..
Bu uygulamalar, bu kararlar karşısında, “aldırma gönül aldırma” türküsünü mü söylüyorlar acaba?..
Sanmıyorum, malum, türkü söylemek tehlikeli artık bu ülkede.