Cumhurbaşkanı çay dağıtıyor.
Rektör tıp fakültesine manav açıyor.
Kuyrukta bekleyenler “ekonominin uçtuğunu” söylüyor.
Vekil, “partimize oy verenden Allah hesap sormaz” diyor.
“Bakana güveniyoruz” diyen holding sahipleri Malta vatandaşı oluyor.
Memleketin hali bu durumda iken, Tayyip Erdoğan hayli sıkıntılı bir durumda, çevresine “Ankara ve İstanbul’u kaybedersek, sıkıntıya düşeriz” diyor.
O sıkıntının çaresini İstanbul’un her köşesine döşenen afişlerde arıyor:
“İstanbul bizim için bir aşk hikayesidir”.
O nasıl “aşk” ise...
Daha dün ve çeşitli aralıklara şunu söylemiyor mu?..
“Biz İstanbul’a ihanet ettik”.
“İhanet ettiği” İstanbul için şimdi nasıl oluyor da, “İstanbul bizim için bir aşk hikayesidir” diyor?..
Madem “aşk hikayesi”, o zaman “ihaneti” nereye koyacağız?..
Madem “ihanet” var, o zaman “aşk” filan hikaye.
Kaldı ki, 1994 yılından bu yana aralıksız, yani yirmi beş yıldır İstanbul’u yönetiyorsun, hâlâ:
“Çarpık kentleşmeyi önleyeceğiz”.
“Çarpık kentleşme” kimin eseri?..
Dere yatağından taşan sel otuz insanın canına mal oluyor. Erdoğan:
“Derelerin intikamı bu... Sel yatağına bina yaparsanız, böyle olur”.
Sel yatağına bina yapılmasına kim izin veriyor?..
Kaldı ki:
O sel baskınından sonra, inanmak güç ama, aynı dereye başka binalar yapılıyor. Hatta, o binalardan biri de, bir AVM.
Bilmem kaç katlı yükselen bina için “İstanbul’un siluetini bozuyor, tıraşlayın” diye emir veriyor.
Ne tıraşı, hangi tıraş?.. Söylediği söz “tıraşın kendisine” dönüşüyor. O bina taş gibi yerinde duruyor.
Dünyanın en işlek hava alanı Amerika’da, Atlanta Hava Alanı. Yılda tam 180 milyon yolcu geçiyor o hava alanından.
Büyüklüğü ne kadar?..
Şaşırsınız...
Bizim Ankara Esenboğa Havaalanı kadar.
Nasıl oluyor?..
Organizasyon...
O hava alanında kimse kimsenin ayağına basmıyor, hiç bir uçak iniş ya da kalkışta rötar yapmıyor.
İstanbul’da Atatürk Havaalanı, doğru, yetmiyor.
Ne yapmak gerek?..
Bilmem kaç milyar Avro yerine, hayır, yeni bir hava alanı değil, bir kaç milyar Avro karşılığı Atatürk Hava Alanını genişletmek mümkün iken, yüzlerce gölet, binlerce ağaç sizlere ömür, üstelik ters rüzgâr ve kuşların göç yolları, bir de uzak mı uzak, uçak parasından daha çok oraya yol parası vermek gerek, bir de o kadar zaman...
Şimdi yeni hava alanını yapan firmaların bazısı kaçarken, diğerleri de kaçmak için fırsat kolluyor.
1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğu sırada Erdoğan çok hızlı:
“İstanbul’a üçüncü köprü yanlıştır, yeni rant alanlarıdır, kalan akciğerimizin yok edilmesidir”.
Yavuz Sulan Selim Köprüsü ne?
İstanbul’a üçüncü köprü!..
Kimin zamanında?..
Ne zaman?..
2016 Ağustos ayında açılıyor, Erdoğan imzalı.
Üstelik, İstanbul için “akciğerlerimizin yok edilmesidir” dediği, tam da o akciğerlerimizin yer aldığı kuzey ormanlarının içinden geçen köprü.
Kaldı ki...
Aynı köprünün benzeri, hemen hemen aynı bitki örtüsünde Malezya’da bir köprü yapılıyor. Köprüye giden yol ormanın altından geçen tünelle köprüye bağlanıyor, yol tam köprüye geldiğinde yukarıya çıkıyor, köprüye ulaşıyor.
Orada tek bir ağaç kesilmiyor, burada binlerce ağaç kesiliyor.
Al sana bir “akciğer hastalığı” daha...
“İstanbul bizim için bir aşk hikayesi..” Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın fotoğraflarıyla...
Bu nasıl bir aşk ise... Kim inanır?..
İhanet var, akciğer hastalığı var, çarpık kentleşme var, silüet bozukluğu var, gereksiz AVM’ler var, söylediğinin yine tersine, dikine dikine binalar var...
Son macera “Kanal İstanbul”...
Yirmi beşlik yıllık bu “ihanetin” bir bedeli olmalı, 31 Mart’ta...