İtile kakıla, sürü muamelesi yapıla yapıla, savrula savrula geldik, 'tekrar' seçim anına merdiven dayadık.
Bu, seçimden önceki son yazım.
Türkiye 1 Kasım Pazar günü tarihinin en önemli tercihlerinden birini yapacak. 55 milyona yakın seçmenin basacağı mühürlerden ortaya çıkacak sonuç, ülkenin giderek makus bir hal alan kaderini, her anında SOS işaretleri alınan yürüyüşünü derinden etkileyecek.
Her bir oyun altın değerinde olduğunu söylemeye gerek yok.
Öncelikle altını çizmeliyim.
Ne kadar vurgulasam yetersiz.
Lütfen, demokrasi adına, pazar günü sandık başında olun.
Hangi partiye gönül verdiyseniz verdiniz, önemli değil.
Yeter ki geçerli oy kullanın.
Bununla da yetinmeyin. Sandıklar kapandığında üşenmeyin, gidin sayıma tanıklık edin, hile-hurda ihtimalinin sıfırlanmasına sorumlu bir vatandaş olarak yardımcı olun.
Unutmayın, katılım oranı ne kadar yüksek olursa, seçimlerin adil olma oranı da o kadar artıyor.
Temsil güçleniyor.
'Seçimlerde oyum bu partiye' diyenlerden değilim. Gazeteci olarak görevimizin siyasete mercek tutmak, artıkları eksileri elimizden geldiğince vicdan ve akıl terazisinden geçirerek, yalanları değil hakikatleri okurlarımıza ve izleyicilerimize aktarmak, benim için daha ağır basan bir tercih.
Ben seçmenin aklına güveniyorum, her seçimde akılcı oy verdiğini de düşünüyorum. Onun da bana işini hakkaniyetle yapan bir meslek erbabı olarak güvenmesi yeterli.
Seçmen de bizler gibi pek çok şeyi görüyor.
Ülkemizin insanları arasında nasıl bir kutuplaşma yaratıldığına, nasıl bir 'biz ve onlar' yarılmasına sebebiyet verildiğine, muhalefetin, aydınların ve eleştiri hakkını mahfuz tutan medyanın nasıl düşmanlaştırıldığına, zaten sayıca kıt olan değerli insan kaynağımızın nasıl horlandığına; dilde-eylemde nefret ve şiddet saçarak, kendi haline yaşayan insanlarımızın nasıl itilip kakıldığına, evlat acısı çeken annelerin nasıl yuhalatıldığına, 'onlar' kategorisine sokulan vatandaşların sokaklara çıkmaması için nasıl yasaklar konduğuna, adalet algısının nasıl hoyratça budandığına gün be gün tanıklık ediyor.
Seçmen bu ülkede herkese bugün ve bir gün lazım olacak, - başta can ve mal güvenliği olmak üzere - en temel hak ve özgürlüklerin son dört yılda nasıl hoyratça budandığını, nasıl bir 'gidin işinize ya!' düzeni kurulmak istendiğini de anlıyor.
İnsan haysiyetiyle nasıl oynandığının baştan aşağı farkında.
Araştırmalara göre seçmenin dörtte üçünün 'bu gidişat hiç hayra alamet değil ve ben endişeliyim' dediği, yalan fırtınaları yüzünden güvensizliğin halk kesimleri arasında yayılarak kalın duvarlar ördüğü bir ortamda seçime gidiyor Türkiye.
1 Kasım, her şey bir yana, demokrasi için referandumdur.
İktidar, güçler ayrılığına ve yurttaş haklarına saygılı, toplumun tüm taleplerini kavrayıcı bir iktidar mı olacak, yoksa son üç-dört yıldır görüldüğü gibi hak-hukuk adına ne varsa tarumar etmeye, insan haysiyetini ayaklar altına almaya devam edecek, hesap vermek yerine 'gidin işinize ya!' diye halkı aşağılayan bir iktidar mı?
Oyunuzu ne için vereceksiniz?
İktidarın mutlak biçimde tek bir kişinin ve yardakçılarının elinde toplanmasına mı, yoksa hakkaniyetli biçimde halk adına, toplumun farklılıklarına saygılı biçimde adaletle paylaşılmasına, konuşmaya, itiraza, müzakereye ve uzlaşmaya açık bir düzen için mi?
Demokrasiye mi evet diyeceksiniz, despotizme mi?
Ahlaksızlığa, yalancılığa, kötülüğe evet mi oyunuz, hayır mı?
Bu kadar basit.
Şunu da unutmayın: Bu ülke tek bir kişinin hırs ve hınçla ürettiği basıncı, stresi, travmayı çok uzun süre kaldıramaz.
Türkiye böyle itilip kakılmayı hak eden bir ülke değildir.
Seçmenler: Aklınıza ve kendinize güvenin.
Oyunuzu toplum için kabus olan tek kişilik bir hayale değil, tek kişi için kabus olan demokrasiye verin.
Saygı görmek için, iktidarda söz hakkı için, insan haysiyeti için.
T24’ün sayfaları el konulan İpek Medya Grubu'nun sansüre uğrayan yazarları ve habercilerine açıktır