"Çeşitli edebî yazım formlarındaki eserlerin uyarlanmasının edebiyatta birçok örneği mevcuttur. Divan şiirinde bunun adı "Nazire"dir. Nazire bir internet sitesinde şu şekilde tanımlanmıştır:
"Nazire, bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle yazılan şiir." Nazirelerin orijinal eseri değersizleştirmek, küçümsemek, aşağılamak amacıyla yazılmadığını hatırlatmak suretiyle böyle bir uyarlama yaparkenki kastımın, niyetimin aşağılamak olmadığını tekrar beyan ederim."
Bu ifadeler ne bir edebiyat konferansından ne de bir dersten. Bu cümleleri, 23 yaşındaki Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi M., mahkemedeki savunması için kaleme aldı. Sözlü olarak da kendini savunmak istedi ama hâkimin engeliyle karşılaştı. O da mecburen savunmasını yazılı iletti.
Ne oldu da edebî yazım formları, nazire, redifler mahkemeye taşındı? Bu sorunun cevabı için 2019 senesine gitmek gerekiyor.
Üniversiteler yeni açılmıştır ve Boğaziçi Üniversitesi'nde geleneksel oryantasyon günlerinde tüm öğrenci kulüpleri gibi LGBTİ+ Kulübü de stant açar. Standa uğrayan, kulübe üye olmayı düşünenler e-posta adreslerini bırakır. Bu adresler, kulüp üyelerinin de olduğu duyuru grubuna eklenir.
20 Eylül 2019'da, kulüp adresinden üye olmak isteyen öğrencilere bir e-posta gider. "Merhaba lubunya, lubunya dostu; 2019-2020 eğitim öğretim yılında kulübümüze katılarak ne iyi bir şey ettin" denilen e-postanın devamında İstiklal Marşı'nın üçüncü ve dördüncü kıtalarındaki bazı kelimeler nazire amacı taşıyan, esprili bir hoş geldin mesajından daha fazlası olmayan kelimelerle değiştirilmiştir.
Bu e-postanın sosyal medyaya ve basına sızdırılmasıyla, hem kulüp hem de e-postayı atan öğrenci hedefe konulur.
Nedir Lubunca? Bu konuda akademik tez yazan Nicholas Kontovas'a göre Lubunca daha çok Türkçe'deki bir argo dil ya da jargon, ağız olarak tanımlanabilir. "Lubunca" sözcüğü aslında "lubunya" kelimesinden geliyor. Lubuncaya giren kelimelerin geldiği diller en çok Roman dili ve Türkçe. Bunun dışında Arapça, Farsça, Kürtçe, Ermenice, Yunanca, Bulgarca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Rusçadan aldığı kelimelere de sahip. Güvenlik gerekçesiyle icat edilen bu jargonun, yüz yıldan uzun bir tarihi de var.
E-postanın üzerinden neredeyse bir ay geçtikten sonra, ekran görüntüsü 17 Ekim 2019'da bir sosyal medya platformunda paylaşılır. Bugüne kadar gelecek süreç başlamış olur böylece.
Anadolu Gençlik Derneği üyelerinden oluşan ve bir mesajlaşma uygulamasında "BoğaziçiAGD" adlıyla açılmış bir grupta "Aman tepki ortaya koyarken, eleştirileri doğrudan İstiklal Marşı üzerinden yapmayalım, Bizim çizgimiz zaten bunların ahlaksız olduğu ve göz yumulmasının büyük utanç olduğu yönündedir. Yoksa cinsiyetsiz tuvalet gibi ahlaksızlıkları meşruiyet kazanacaktır. Bu kulüp başından sonuna kadar gayrimeşrudur. Reisi bekleyin önümüzdeki günlerde sizi bilgilendirecektir" ifadeleriyle hedef göstermeler başlar. Aynı grup, rektörlüğe topluca dilekçe de verir, kulübün kapatılmasını talep eder.
Sonraki günler Boğaziçi LGBTİ+ Kulübü için zor geçecektir. Kulübün e-posta kutusu şiddet, ölüm ve tecavüz tehditleri ile dolar. Gazete manşetleri, "Boğaziçi Üniversitesi LGBT Kulübü'nden İstiklal Marşı'na saldırı", "LGBT'lilerden Boğaziçi Üniversitesi'nde İstiklal Marşı skandalı!", "Boğaziçi Üniversitesi'nde LGBT skandalı", "Boğaziçi Üniversitesi LGBT Çalışmaları Kulübü'nden aşağılık şiir "İstiklal Marşına uyarladılar!" derken bir yandan da üniversite yönetimi harekete geçer.
Boğaziçi Üniversitesi yönetimi, mesajı gönderen kişi hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını duyurur ve "Benzer olayların tekrarlanmaması için alınan önlemler konusunda gereken hassasiyetin gösterileceğini" söyler.
BÜLGBTİ+, bir özür açıklaması yayınlar. İlgili üyelerinin hakaret ya da saygısızlık kastı olmadığını söyler. Ancak, olaylar çoktan çığırından çıkmıştır. Sosyal medyada hakaretler, ölüm tehditleri durmak bilmez…
"S*kerim sizin LGTB'nizi amk müptezelleri", "alay edenleri yakalarsam bayrak direklerine bir bir oturturum", "cinsiyeti bozuk sapık tipler", "elimize bi' sopa alıp bunları eşek sudan gelinceye kadar dövmemiz gerek"
M., o günleri ve ne kadar endişeli olduklarını hatırlıyor, "Tüm bu olaylar beni ve kulüp arkadaşlarımı öylesine bir güvensizlik hâline, öylesine bir dehşet ve korku duygusu içerisine sokmuştu ki biz o süreçte günlerce evlerimizde kalamamış, her an saldırıya uğrayabiliriz korkusuyla kaldığımız yerlerden dışarı çıkamamıştık" diyor.
Derken mesele unutulur. Ta ki, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin atanmış Rektör Melih Bulu'yu protestoları başlayana kadar. E-postadan iki yıl sonra, 2021'de iddianame hazırlanır. E-postayı atan M. ve sosyal medyada yorum yapan başka bir kişi hakkında dava açılır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu'nun hazırladığı iddianameyi kabul eden 18. Asliye Ceza Mahkemesi, TCK 300/2'den "İstiklal Marşını alenen aşağılama" iddiasıyla dava açar.
Dava açıldığında, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin protesto eylemlerinde gözaltına alınması çoktan vaka-ı adiyeye dönüşmüştür. Eylemlerde hedef gösterilenlerin başında ise LGBTİ+ öğrenciler ve LGBTİ+ kulübü vardır. 25-26 Mart 2021'de yaşananlar hedef göstermelerin en uç sonucunu gösterir.
"Boğaziçi Üniversitesi'nin LGBTİ+ bayrağı taşıyan bir öğrenciye soruşturma açmasını protesto eden öğrencilerin gözaltına alınmasını protesto eden öğrencilere gözaltıları protesto edenlerin de gözaltına alınmasını Çağlayan'da protesto edenler de gözaltına alındı."
Bu arada, AGD'nin 2019'daki "Kulüp kapatılsın" eylemleri 2021'de gerçeğe dönüşür. Şubat ayında Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü'nün adaylık statüsü kaldırılır. Kararı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı duyurur. Tıpkı, 2019'da olduğu gibi medya başroldedir. Ancak bu sefer İçişleri Bakanı, İstanbul Valiliği, Diyanet İşleri Başkanı, CHP Sözcüsü ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü de devreye girer.
Kulüp, hâlâ kapalı. Gökkuşağı bayrakları taşıyan öğrencilerin yargılaması devam ediyor. 2019'da yaşanan, 2021'de tekrar gündeme getirilen e-posta davasında ise şimdiye kadar iki duruşma görüldü.
Yargılanan M., 17 Haziran 2022'deki ilk duruşmada kendisini sözlü olarak savunmak istedi. İzin verilmedi. O da savunmasını yazılı olarak sundu. Hakaret amacı taşımadığını bir kez daha vurguladı.
"Benim ve benim gibi olanların güvensiz yaşam koşulları nedeniyle oluşturdukları bir dildir Lubunca, kimlikdaşlarımın hayatta kalma yöntemi olarak (belki de) asırlardır kullandıkları bir araçtır. Yani, kimliğim için oldukça önemli bir unsurdur. Ben de bir LGBTİA+ olarak bu dili sahipleniyor ve bu dilden, bu dili konuşan başta translar olmak üzere tüm LGBTİA+lardan, onların verdikleri yaşam mücadelesinden gurur duyuyorum. Dolayısıyla, gurur duyduğum bir şeyi aşağılama amacıyla kullandığıma dair iddia düpedüz bir mantık hatasıdır. Hatta ve hatta, mantık hatası olmasının da ötesinde, İstiklâl Marşı'nın sözlerini Lubunca kelimelerle değiştirmek suretiyle onu aşağılamaya çalıştığımı söyleyenler LGBTİA+fobi yapmaktadırlar çünkü onlar LGBTİA+ların kullandığı dil olan Lubunca'yı değersiz-aşağı-iğrenç görmekte ve İstiklâl Marşı'nı değersizleştirdiğini düşünmektedirler. Benim kimliğim olan LGBTİA+lığımı, benim dilim olan Lubunca'yı, benim kültürümü değersiz-aşağı-iğrenç gören bu zihniyet doğal olarak LGBTİA+ düşmanıdır.
"Kaldı ki 2019 yılında yazdığım uyarlamanın sosyal medyaya düşmesiyle başlayan süreçte yaşadıklarımız göstermektedir ki bu LGBTİA+fobi oldukça örgütlü ve organize bir saldırı hâlinde başta parçası olduğum kulüp olan BÜLGBTİA+ olmak üzere tüm LGBTİA+ları hedef almaktadır."
Üç yıl süren soruşturmanın ardından hazırlanan iddianamede ise LGBTİ+'ların kendisi aşağılama sebebi olarak gösteriliyor:
"İstiklal Marşı'nın mısralarının "LGBTİ+" olarak anılan, lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender ve interseksüel topluluğu ve kişileri temsilen kullanılan ibare ve kelimeler ile değiştirildiği, marşın Türk milleti için kutsal olan anlam bütünlüğünün ve kanunlarla korunan manevi varlığının alenen aşağılandığı…"
23 Kasım'da görülen duruşmaya ise yargılanan LGBTİ+ öğrenci ve avukatları katıldı. Salon içerisinde ve kapı önünde sivil polislerin beklediği davada karar çıkmadı. Mahkeme, LGBTİ+ Çalışmaları Kulübüne ait e-posta adresinin akıbeti hakkında bilgi almak için üniversiteye yazılan müzekkereye cevap gelmediği için davayı 29 Mart 2023'e erteledi. Sosyal medyadaki bir paylaşımı üzerinden davaya eklenen kişinin avukatı ise beklenen cevabın kendi müvekkili ile ilgisi olmadığını belirterek dosyanın ayrılmasını talep etti. Ancak hâkim bu kararı kabul etmedi.
M., "pandeminin çıkışını dahi LGBTİ+'lara bağlayan, LGBTİ'+ olmayı terörle özdeşleştiren yüksek rütbeli devlet yetkilileri" mevcutken; bu yargılamanın ayrımcılık olduğu fikrinde.
Bu dava sürüyor ancak İstiklal Marşı'nın sözlerini küfür de içerecek şekilde senelerdir futbol tribünlerine, futbol takımlarına tek söz eden yok. Değiştirilmiş sözlerle yapılan tezahüratlar tribünlerde hep bir ağızdan hâlâ söyleniyor.
Yıldız Tar kimdir? Sıfatsız gazeteci, Boğaziçi terk, Cranberries hayranı, fantastik roman müptelası. 2013 yılında gazeteciliğe başladı. Etkin Haber Ajansı'nda editör, Özgür Radyo'da program yapımcısı ve sunucusu olarak çalıştıktan sonra 2014'ten beri LGBTİ+ internet gazetesi KaosGL.org'ta sırasıyla muhabir, editör ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bu görevi sürdürüyor. Sol, sosyalist siyasi partilerle LGBTİ+ hakları üzerine röportajları "Yoldaş Ben İbneyim" başlığıyla, trans kadınlarla röportajları "Dönmelere Doyamadık" ve Türkiye'deki LGBTİ+ hareketinin tarihine ilişkin sözlü tarih çalışması "Patikalar: Resmî Tarihe Çentik" ismiyle kitaplaştı. Kaos GL Derneği'nin senelik medya izleme raporunu kaleme alıyor. Çeşitli gazete, dergi, kitap ve dijital mecralarda LGBTİ+ hakları, hafıza çalışmaları, edebiyat, nefret söylemi ve medya okur yazarlığı üzerine yazıları yayımlanıyor. T24'te "İnsan Manzaraları" başlıklı portre röportajlar yapıyor. |