Geçtiğimiz hafta sonu, 24-25 Ocak tarihlerinde, Ankara’da önemli bir sempozyum yapıldı. Eğitim Sen ve Felsefeciler Derneği’nin ortaklaşa düzenledikleri sempozyum, yarı yıl tatilinin başladığı bu günlerde, 16 milyonun üzerinde öğrenciyi ilgilendiren, milli eğitim politikalarını, bu politikaların altında yatan felsefeyi ve özelde felsefe grubu derslerini masaya yatırdı. Çok sayıda akademisyen ve farklı şehirlerden gelen branş öğretmenlerin katıldığı sempozyumda öne çıkan görüş, milli eğitim politikalarının giderek dinselleştiği ve bunun önüne geçilemezse, bir zamanlar söylenmiş olan “bütün okullar imam hatip olacak” sözünün çok yakında gerçek olacağı şeklindeydi.
Sempozyumu acil ve önemli kılan geçtiğimiz yaz yapılan 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlardı. Bu kararlar arasında yer alan ve yazdan bu yana üzerinde çok tartışılan, değerler eğitiminin yaygınlaştırılması, zorunlu din derslerinin kapsamının genişletilmesi ve vatandaşlık ve insan hakları derslerinin kaldırılması kararları, sempozyumun da temel gündem konularını oluşturdu. Bu aynı zamanda, felsefe grubu öğretmenlerini, felsefe grubu derslerini ve dolayısıyla da Felsefeciler Derneği’ni yakından ilgilendiren konulardı. Sempozyumun ilk gününde yapılan üç oturumda, “Türkiye’de Temel Eğitimin Felsefi Temelleri”, “Felsefe Eğitiminin Önemi” ve “İnsan Hakları ve Demokrasi Eğitiminin Önemi” konuları ele alındı. İkinci gün ise, felsefe grubu dersleri, hem müfredat, hem ders kitabı, hem de dersin işleyişi açısından ayrı ayrı ele alınıp değerlendirildi.
İlk günkü oturumlarda konuşan Eğitim Sen genel sekreteri Sakine Esen ve Birgün gazetesi yazarı Ünal Özmen, hükümetin uyguladığı eğitim politikalarının yol açtığı tehlikeli gidişata işaret edip, bunun uygulanan neo liberal ekonomi politikalardan bağımsız olmadığının altını çizdiler. Her iki konuşmacı da bu gidişata örgütlenip mücadele edilerek karşı durulması gerektiği üzerinde durdular. Prof. Dr. Ahmet İnam, felsefecilerin asla umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini, felsefe yapmanın her koşulda mümkün olduğunu ve yapılabileceğini, bunun bir karşı duruş anlamına geldiğini vurguladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, eğitimin insanın etik gelişimine hizmet etmesi gerektiğini, bu gelişimin sağlanabilmesi için dört temel ders olduğunu ve bu derslerin verilmesini yıllardır önerdiğini söyledi. Prof. Dr. Harun Tepe, değerler eğitimi üzerinde durarak, konunun ne kadar zor ve hassas bir konu olduğunu vurguladı. İlk gün yapılan diğer oturumlarda akademisyenler, insan hakları ve demokrasi eğitiminin önemi üzerinde durarak bu dersin yaygınlaştırılması gerektiğini, bunun aynı zamanda, atanamayan felsefe grubu öğretmenleri için istihdam yaratacağını söylediler.
İkinci gün yapılan oturumlardan çıkan en güçlü sonuç, özellikle sosyoloji, psikoloji ve mantık derslerinin seçmeli yapılarak fiilen ders olarak kaldırılmış olduğu, okullarda çeşitli nedenlerle yapılan yönlendirmelerle bu derslerin öğrencilere seçtirilmediği şeklindeydi. Konuşmalarda, lise öğrencilerinin yaşları düşünüldüğünde, sosyoloji ve psikoloji derslerinin çocukların sosyal gelişimine çok büyük katkı sağlayabileceği, yapılan uygulamayla bu şansın ellerinden alındığı vurgulandı. Mantık dersinin, bir anlamda doğru düşünme ilkelerinin kazanılmasına yardımcı olduğu, konularının azaltılıp hafifletilerek, 9. Sınıflar için temel bir ders haline getirilmesi önerildi. Sosyoloji, psikoloji ve mantık derslerinin müfredatlarının çok sorunlu ve baştan savma yapıldığı, bu müfredatlara uygun hazırlanmış olan ders kitaplarının da yanlışlarla dolu oldukları örneklerle gösterildi. Günün son oturumunda ise, ortaokul sınıfları için seçmeli bir ders olan düşünme eğitimi dersinin, o yaş grubu çocuklar için çok önemli olduğu, ancak az sayıda özel okul dışında uygulanamadığı üzerinde duruldu. Bu dersin felsefe öğretmenleri tarafından verilmesi, yaygınlaştırılması ve ortaokullara bu ders için felsefe öğretmeni atanması gerektiği söylendi.
İki gün süren sempozyum, ortaöğretimin, eğitim politikaları ve, felsefe grubu derslerinin durumu bakımından çok fazla sorunla yüklü olduğunu; fakat bir yandan da bu sorunları gören, bu sorunlara çözümler arayan, çözümler öneren, sayıları az da olsa akademisyenlerin ve öğretmenlerin olduğunu gösterdi. Zorunlu din derslerinin hem saatinin artırılıp, hem anasınıfına indirilmeye çalışıldığı, kaynağını sadece dinden alan, dinsel değer dışında değer tanımayan bir değerler eğitiminin apar topar hayata geçirilmeye çalışıldığı bir ortamda, sempozyumun büyük bir önem taşıdığını söylemek isterim. Önümüzdeki günlerde sempozyumun üzerinde durduğu ve tartışılmasının çok önemli olduğunu düşündüğüm, değerler eğitimi hakkında yazmaya devam edeceğim. Düzenleyenlere, destek verenlere, katılanlara hepimiz ve çocuklarımız adına binlerce teşekkür.
@ymbymb