Beş farklı yönetim altında görev yapmış 10 eski savunma bakanının tarihte örneği görülmemiş şekilde Washington Post'ta ortak imzalarıyla yayınlanan ve 2020 seçim sonuçlarına karşı çıkmanın hukuki bir temeli bulunmadığını, ABD ordusunun anlaşmazlıkları çözmek için göreve çağrılmasının "tehlikeli, hukuka ve anayasaya aykırı" olduğuna dikkat çeken ve bu yönde emir verilmesinin ve verilmesi halinde de böyle bir emre uyulmasının cezai takibe konu olan bir suç oluşturacağını vurgulayan 3 Ocak tarihli yazısı dikkatle okunmuştu. Bu yazı, yalnızca Demokrat Parti taraftarlarının değil her iki partinin ulusal güvenlik konusunda görev yapmış üst düzey yetkililerinin de Trump'ın 7 milyon farkla kaybetmiş olduğu seçimleri tersine çevirmek için askeri müdahale dahil her türlü zorlayıcı yollara başvurabileceğinden endişe duyduklarını ortaya koymuştu.
Trump, 3 Ocak tarihinde Georgia Eyalet Yönetimi Genel Sekreteriyle yapmış olduğu 1 saatlik konuşmayla Rubicon'u geçti. Trump, kendi partisinden olan Eyalet Genel Sekreteri Brad Raffensperger'ın teybe kaydettiği, bazen yalvaran bazen tehdit dolu ifadelerinin yer aldığı konuşmasında, "Sadece 11 bin 780 oy istiyorum, (Biden iki kere sayılan oylarla Georgia'yı 11 bin 779 oy farkla kazandı)" cümlesiyle gerçek niyetini bir cümleyle özetledi. Watergate skandalını ortaya çıkaran kıdemli iki gazeteciden biri olan Carl Bernstein, "Bu kayıt Watergate'ten daha vahim..." diye açıklama yaptı.
Trump'ın demokrasiye karşı bitmeyen müdahalelerinin Başkanlık seçim sonuçlarının resmileştirileceği 6 Ocak'taki Kongre oturumunu engelleyemez, hiçbir şey yapamaz diyenler yanıldı. The New York Times'ın 6 Ocak tarihli baş yazısı "Başkan Amerikan Demokrasisine Karşı" manşetiyle çıkmış olsa da, 12 saat içinde ortaya çıkabilecekleri çok az insan tahmin edebildi.
Bu az sayıdaki insanlardan biri olan David Ignatius 26 Aralık'ta Washington Post'taki "Biden'ın zaferi 6 Ocak'ta onaylanana kadar Amerika savunmasız, kolayca yara alabilir" başlıklı yazısıyla olacaklar hakkında uyarıda bulunmuş ve içerde veya dışarda olası senaryolar üzerinde durmuştu.
Trump kaosla başladığı ve sürdürdüğü başkanlığını kaos ile bitirmek konusunda kararlı olduğunu ispatladı. Taraftarlarına, 6 Ocak'ta seçim sonuclarına itiraz etmek üzere Washington'da gösteri yapmak üzere günler öncesinden çağrı yapmıştı. Sayıları 30 ila 40 bini bulan gösterici bu çağrıyı yanıtsız bırakmayarak, Amerika'nın çeşitli eyaletlerinden uçaklarla, trenlerle, otobüslerle, arabalarla Washington'a akın etti. Göstericilerin bir bölümü önlerde yer bulmak için bir gece önceden gelerek beklemeye başladı.
Trump, Amerikan halkının iradesini hiçe sayma girişimlerinin Kongre'de başarlı olmayacağını anladığında, taraftarlarını toplantı halindeki Kongre'ye doğru yürüyüşe geçmeye teşvik ve tahrik etti. Senato binası ağır yara aldı. Senato Başkanı Mitch McConnell'ın odasındaki Amerikan bayrağı indirilerek yerine "Trump 2020" yazılı bayrak asıldı. Biri Kongre'nin içinde 4 kişi hayatını kaybetti.
Trumpçı güruhun Washington'daki demokrasiye yönelik saldırısı karşısında dehşete düşen İngiltere Başbakanı, Kanada Başbakanı, NATO Genel Sekreteri, AB Dış Politika Başkanı, İtalyan Başbakanı, Almanya Dışişleri Bakanı, Fransa Dışişleri Bakanı gibi birçok ülke yetkilisi, "Amerikan demokrasisi ve kurumları kuşatma altında. Bu kabul edilebilir bir durum değil…" sözleriyle kınama mesajları yayınladı.
Trump, sadece demokrasiye değil kendi partisine karşı da hamle yaparak, partisi içinde bir iç savaşın fitilini yaktı. Demokrasiye meydan okuyan müdahelelerine şimdiye kadar sessiz kalan, Trump'a boyun eğen Cumhuriyetçi Parti içindeki Trump muhaliflerinin cılız seslerinin tonu yükseldi ve partinin en üst kademelerine ulaştı.
6 Ocak'ta Senato'ya başkanlık edecek olan Başkan Yardımcısı Pence, "Anayasa'ya karşı çıkmam mümkün değil, benim oturumdaki rolüm sembolik" diyerek ortak dostları aracılığıyla günler öncesinden göndermiş olduğu mesajlara rağmen Trump'ı ikna edememişti. Kongre'deki oturuma başkanlık etmesine saatler kala, "Seçmenlerin iradesini yok saymak gibi bir otoriteye sahip değilim" diyerek Trump'a açıkça karşı çıktı. Senato Başkanı McConnell da oturum öncesi çağrıda bulunarak, Trump'ın seçimlere hile karıştırıldığı iddiasını reddetmekle kalmadı, "Seçim sonuçlarını tersine çevirme yönündeki müdaheleler Cumhuriyetimize zarar verir..." diyerek partisinin temsilcilerini uyardı.
Cumhuriyetçi Parti'nin lider kadrosunun seçim sonuçlarını reddetmek için adım atmayacaklarını anladığında Trump, kırmızı kravatını takıp, siyah eldivenlerini giyerek, Beyaz Saray'ın önünde biriken kalabalığa seslendi. Kendi partisinin yöneticilerini "zayıf Cumhuriyetçiler, beş para etmez Cumhuriyetçiler..." sıfatlarıyla, bazılarının adlarını sıralamak suretiyle eleştirdi. Seçimleri kazandığı yalanını tekrarlamakla kalmadı, bunu savunmak için olağanüstü tedbirler alınması gerektiğini söyleyerek kalabalığa Kongre'yi işaret etti. Bunları söylediğinde taraftarları barikatları yıkarak, polis çemberini kırarak Kongre'ye doğru yürümeye başlamıştı bile. Çıkan kargaşa üzerine Kongre oturumuna ara verildi.
Kongre 6 Ocak akşamı yeniden toplanıp seçim sonuçlarını onaylayarak, demokrasiyi işleterek Trump'a cevap verdi.
Neticede, Trump, Kongre'nin formaliteden ibaret olan kararını sadece bir gün geciktirebildi. Kongre 7 Ocak'ta sabaha karşı saat 3.32'de İkinci Seçmenler Kurulu'nun kararını onayladı. Trump, Anayasaya mağlup oldu.
Trump, 6 Ocak'ta liderliğini yaptığı sivil darbe teşebbüsünden önce sağ basını da bölmeyi başardı. Fox News'tan Brian Kilmeade, "Trump'ın seçimleri tersine çevirme çabaları hiç kimsenin işine yaramayacak bir çeşit anarşi..." diye tarif ederken, aynı televizyon kanalından Mark Levin, Trump'ın iddialarının doğru olduğunu savunarak, Cumhuriyetçi Parti liderliğinin Trump'ın yanında yer almamış olmasını ağır ifadelerle eleştirdi.
Wall Street Journal'dan Gerald F. Seib'in 6 Ocak olayları ilgili şu sözleri durumun iyi bir özeti: "Bu bir gün içinde yaşananların etkisi yıllara yayılacak, sonuçlarının değerlendirmesi tarihçilere kalacak. Ancak son olaylarla Trump, en azından Cumhuriyetçilerin bir bölümü için başkanlık görevinden ayrıldığı gün partinin başkanı olarak kalma şansını da büyük ölçüde yitirmiş oldu... Savaşta ya da barışta iyi ya da kötü zamanda şimdiye kadar ulusumuzun liderlerinin yerine getirmiş olduğu, delegenin oylarını sayma görevi bugün askıya alındı ve ülkenin seçilmiş temsilcileri barınaklara sığındı..." yorumuna yer verdi.
The Atlantic dergisi, "Kongre, şimdi hemen, sadece Trump'ı görevden almakla kalmamalı, bir daha hiçbir başkanın bu şekilde davranmasına imkan vermeyecek tedbirleri de almak üzere harekete geçmeli" diye çağrıda bulundu.
The New York Times'tan Jamelle Bouie, "Şimdi karşımızdaki soru şu: Son iki ay içinde yaşananlar gelecek için bir emsal oluşturarak, Trump'ı taklit etmek isteyenler için bir rehber olur mu? Gelecekte bunu tekrarlamak isteyenlerin başarılı olup olmayacağı konusunda maalesef bir garanti yok" sözleriyle Trump'ın mirasını özetledi.
Demokratik Parti stratejistlerinden Adam Jentleson son hafta içinde olanlara baktıktan sonra, "Bu Trump devrinin son nefesinden bir sahne mi yoksa gelecekte olacakların habercisi mi, büyük bir ihtimalle ikincisi..." sözleriyle 2021'de her şey farklı olacak umudunu taşıyanları hayal kırıklığına uğrattı.
Silikon Vadisi'nin en güçlü teknoloji yazarı Kara Swisher, "20 Ocak tarihinde Trump Twitter'dan kovulacak, bizler de önemli konular üzerinde kafa yorabileceğiz" sözleriyle geleceğe dair umut vermişti. Twitter, 6 Ocak tarihinde Trump'ın hesabını önce geçici olarak askıya aldı ve süresiz olarak kapatabileceği uyarısında bulundu. Nitekim bir gün sonra da tamamen kapattı. Facebook ve Instagram ise 20 Ocak tarihine kadar Trump'ın hesaplarını askıya aldı.
Trump 7 Ocak'ta yaptığı açıklamayla sonunda halkın iradesine boyun eğdi ve yenilgiyi kabul etti.
Trump'ın 4 yıllık başkanlık dönemini bir cümleyle nasıl yazabilirim diye düşündüğümde, aklıma gelen ilk cümle "Trump, aşırı sağ radikalizmini yaygınlaştırdı, normalize ederek meşrulaştırdı" oldu.
6 Ocak tarihinde Kongre saldırı altındayken Amerika'da demokrasi adına Georgia'da önemli gelişmeler oldu.
Biden'a oy veren 81 milyon 283 bin 98 Amerikalı, maskeli de olsa özgürce nefes alacakları 20 Ocak tarihini iple çekerken, Georgia'daki seçimler iki Demokrat senatörün zaferiyle sonuçlandı.
Amerika 2021 yılına da kritik bir seçimle başladı. Georgia'daki iki senatörlük için 5 Ocak'ta tekrarlanmış olan seçimlerin, Biden'ın başkanlık döneminin ötesinde gelecek kuşakları etkileyecek bir seçim olacağı her iki parti tarafından en çok seslendirilen slogandı. Araştırma şirketleri bu defa risk almayarak "Seçimler bıçak sırtında" demekle yetinip, kesin bir tahminde bulunmaktan kaçındı. Her iki parti de seçim kampanyası için çok büyük para harcamakla kalmadı, Georgia'daki seçmenlerin kapılarını da aşındırdı. Seçmenlerin bir kısmı bu ziyaretçi akınından usanmış bir halde, "Anladık. Ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Oy vereceğiz" diyerek kapılarını açmadan cevap verdiler.
Georgia, Demokrat Parti liderlerinden Stacey Abrams seçimlerden önce, "Georgia'da seçmen tam ortadan ikiye bölünmüş durumda. Oylarını değiştirebilecek çok az seçmen var. Genel seçimlerden çok kısa bir süre sonra tekrarlanan seçimlerde katılım oranı düşer" demişti. Abrams, bu karamsar sözlerine rağmen, Demokrat Parti'nin ilerici kanadını temsil eden diğer siyahi kadınların liderliğindeki sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla siyahi seçmenleri bu defa da sandıklara götürmeyi başararak Trump'ı yendi.
Stacey Abrams, üzerinde çok konuşulacak tabandan örgütlenme modeli ve ilham verici liderliği sayesinde tarihte ilke defa Georgia'dan siyahi bir senatörün de seçilmesini sağladı.
"Oylarımı çaldılar" diye asılsız iddialarını sürdüren Trump'a en güzel cevabı mevcut iki Cumhuriyetçi yerine iki Demokrat senatörü seçmek suretiyle Georgialı seçmenler verdi. Cumhuriyetçiler 6 yıl sonra Senato'daki kontrolü kaybetti. Bıçak sırtında da olsa Demokratlar Senato'da üstünlüğü sağlayabilecek sayıya ulaştı. Demokratlar, Senato çoğunluk lideri McConnell'ın giderek krallığa dönüşen yönetiminden de kurtuldu.
Yale Üniversitesinde tarihçi Timothy Snyder, "On Tyranny" başlıklı kitabında, demokrasilerin ansızın değil, yavaş yavaş öldüğünü anlatıyor. Amerika 2020'de birçok şeyi öğrendi. Önce, güçlü kurumlara sahip olduğu düşünülen liberal demokrasinin, demokratik normların kolayca yıpranabileceği öğrenildi. Güçlü bir demokrasi için, gücün keyfi olarak kullanılmasını engellemek gerektiği, şiddetin bulaşıcı olduğu, salgın hastalıklarda olduğu gibi tedavisi için hastalığın kaynağına gidilmesine ihtiyaç duyulduğu, daha çok zenginliğin daha çok eşitsizliğe yol açarak demokrasi için risk yarattığı öğrenildi. Kongre'ye saldıran göstericiler için terörist, radikal, haydut sıfatlarından hangisini kullanmak gerektiğine karar vermekte tereddüt edilirken, faşist gruplar dışında gösterilere katılanların büyük çoğunluğunun genç, yaşlı, kadın, erkek, beyaz, her gün sokaklarda rastlanan sıradan insanlar olduğu da öğrenildi.
Amerikan kurumları, Trump'ın saldırılarına hukukun üstünlüğü prensibini gözeterek karşı çıktı. Amerikalılar, Aristoteles'in, "Hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır. Demokratik devletin temeli özgürlüktür" cümlelerini hatırladı. Demokrasinin sadece seçimlerden ibaret olmadığını bilen Amerikalılar, demokrasi için özgür basın, güçlü sivil toplum, bağımsız mahkemeler, güvenli bir anayasal çerçeve yanısıra, belki de bunların ötesinde seçimleri kaybedenlerin seçim sonuçlarını kabul edecekleri demokratik bir kültürün ne kadar önemli olduğunu öğrendi.
2020'de bir çoğu halı altına süpürülmüş katı gerçeklerle karşı karşıya kalınarak 'nerede hata yapmıştık' diye sorgulandı. 2021 yeni bir başlangıç. Şimdi Senato'da da çoğunluk elde ederek Kongre'yi kontrol edebilecek güce kavuşan Biden'a "Building Back Better Future" sloganını hayata geçirmek için büyük bir sorumluluk düşüyor. Biden'dan beklentiler yüksek.