Geçtiğimiz Ocak ayında, Almanya’nın Koblenz kentinde Avrupa’nın ‘Aşırı Sağcı’ partileri bir araya geldiler. Fransa’nın Cumhurbaşkanı adaylarından olan ‘Ulusal Cephe’ (Front National) partisi lideri Marine Le Pen burada, 2017 yılında bölgede pek çok ülkede yapılacak seçimlerin sonuçlarının bir değişim rüzgârı getireceğini söyledi.
Brexit oylaması ve Donald Trump’ın başkanlık yarışındaki başarısından cesaret alan aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi lideri, yakın zamanda Fransa, Almanya ve Hollandalı seçmenlerin de statükoyu reddedeceklerini söyledi ve “2016 yılında Anglosakson dünyası uyanışa geçti. Eminim ki, 2017 yılında da Avrupa kıtasının insanları uyanacaklar. Bu artık olacak mı değil, ne zaman olacak diye düşündüğümüz bir konudur” dedi.
Avrupa’nın alternatif zirvesi olarak tanıtılan Koblenz toplantısına göçmen karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) Partisi’nden Frauke Petry, Hollanda Anti-İslam Partisi’nden Geert Wilders, Avusturya Özgürlük Partisi Genel Sekreteri Harald Vilimsky ve İtalya Anti-Avrupa Birliği Kuzey Ligi’nden Matteo Salvini gibi isimler katıldı.
Görüyoruz ki bu kesimin güçlenişini görmek için uzun bir süre beklemeye gerek kalmadı. Türkiye’den bu ülkelere giden siyasetçilere yönelik tepkiler bunu açıkça gösteriyor. Seçimler öncesi ırkçı kesime ‘Malzeme’ olabilecek herhangi bir girişimin yaşanmamasını isteyenler, Türkiye’den Avrupa ülkelerine giden siyasetçilere engel olmak istediler. Ama bu durum özellikle Hollanda’da tatsız gelişmelere neden oldu. Her iki kesimdeki ‘Milliyetçi’ ya da ‘Ulusalcı’ cephelerin birbirlerine hizmet ettiği bir eyleme dönüşüverdi. Olan yine vatansever, ya da insan severlere oldu.
Avrupa’da giderek güçlenen ve ‘Irçılık’ boyutuna ulaşmış olan ‘Milliyetçilik’ten söz etmek gerekirse: Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile ortaya çıkan yeni uluslararası sistem, topluluk, kimlik, vatandaşlık ve milliyetçilik gibi kavramların yeniden tanımlanmasına neden oldu. Yeni dünya düzeni içerisinde belirsizlik ve gelecek korkusu olan Avrupalılar refahlarını, din ve kültür açısından kendilerinden farklı olarak algılanan kesimle paylaşmak istemediler. Onları ‘öteki’ olarak gördüler. Zaman zaman da potansiyel köktendinci terörist gibi damgalarla, özellikle göçmen Müslüman nüfusu dışladılar. Bu nüfusun önemli bir bölümünü Türk göçmenler oluşturdu. Bu kesim, aşırı sağ milliyetçilerin malzemesi haline dönüştü ve bu siyasete oy avantajı getirdi.
ABD’deki ikiz kulelere yönelik saldırıların tarihi 11 Eylül ertesi siyasilerin söylemlerinin daha da sertleştiğini gördük. Güvenlik politikalarında ‘Laiklik’ ilkesinden ödün vererek insanları dini kimlikleri üzerinden hedef alan bir yaklaşım içerisine girdiler. Dini inançları ne olursa olsun insanlara karşı önyargısı bulunmayan insanlarda bile bir önyargı oluştu. Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişi de bu duruma eklenince milliyetçilik önüne geçilemeyen bir hızla Avrupa kıtasına yayıldı.
Avrupa’da milliyetçiliğin yükselmesini sadece yaşanan göçlerle birlikte oluşan kültürel uyuşmazlıklara bağlanması ya da Madrid, Londra ve Paris şehirlerinde yaşanan dinsel olgunun ön planda olduğu terör olayları ile açıklamak doğru değil. Avrupa Birliği’nde milliyetçiliğin yükselmesinin, birliğin yapısına ve sonuçlarına karşı gelişen tepkilerle de ilgisi var. AB içinde güçlü bir kanadın, milli devletleri ve milletleri aşındırarak kurulması hedeflenen ‘Avrupa Birleşik Devletleri’nin halkını oluşturacak olan bir Avrupa milleti projesine Alman, Fransız ve diğer milli kimliklerden büyük direnç görüyoruz. Bu direnç sadece kendisini seçimlerin sonuçlarında göstermiyor. Etnik kimlikleri de canlandırıyor. Birleşik krallık İngiltere parçalanma süreci içinde. İspanya’nın Katalanlarla başı dertte ve parçalanması an meselesi. Belçika, AB üyesi olduğu zaman ki üniter devlet yapısını kaybedip federal devlet oldu. Bugün bir devlet olmasını AB başkentinin Brüksel’de olmasına bağlamış durumda. Kuzey İtalya’da ayrılıkçılık güçleniyor. AB sürecinin milli birliklerini tahrip ettiğini gören kitlelerin Avrupa’da bu tepkiyi göstermelerini kolaylaştıran bir başka etken ise 2008’de başlamış olan ekonomik-finansal krizin etkilerinin ağır bir şekilde hissedilmesi…
İşte böyle bir ortamda, yangının üzerine körükle giden bir yaklaşım sergileniyor. Belli ki Avrupa’da var olan bu ‘Irkçı Zemin’den yararlanmak isteyen ve bunu ‘Oy Potansiyeli’ olarak gören Türkiye’de ki kesim de Hollanda portakallarını bıçakla kesmek ya da Hollanda bayrağı diye Fransız bayrağını yakmakla meşguller… ‘Körler sağırlar, birbirlerini ağırlar’ misali…
Halbuki John Lennon ‘Imagine’ şarkısında ne güzel söylemiş.
Hayal et cennetin olmadığını Denersen bu kolay Altımızda cehennem yok Üstümüzde sadece gökyüzü Hayal et bütün insanların bugün için yaşadığını
Hayal et ülkeler olmasa Bunu yapmak zor değil Uğruna ölecek ve ya öldürülecek bir şey yok Hayal et bütün insanların Barış içinde yaşadığını
Bana bir hayalci diyebilirsin Ama ben tek değilim Umarım bir gün sende bize katılırsın Ve dünya tek vücut yaşar
Hayal et mal mülk olmasa Bunu yapabilir misin merak ediyorum Açlığa ve açgözlülüğe gerek yok İnsanların kardeşliği Hayal et bütün insanların Dünyayı paylaştığını
Bana bir hayalci diyebilirsin Ama ben tek değilim Umarım bir gün sen de bize katılırsın Ve dünya tek vücut yaşar