Almanya’nın, hatta Avrupa’nın patronu Angela Merkel geçen yıl Aralık ayında parti başkanlığını bırakırken, “Bu ülke gençler tarafından yönetilmeyi hak ediyor” dedi.
Merkel, 17 Temmuz 1954 doğumlu…
Yani 65 yaşında…
Ülkeyi yönetmek için kendisini yaşlı görüyor ve bu görevi gençlere bırakmak istiyor. Merkel ki şu anda ülkesinde hatta Avrupa’da en güçlü siyasetçi. Parti başkanlığını tam 18 yıl sonra bıraktı. Bir süre sonra da 14 yıldan beri sürdürdüğü başbakanlığı bırakacak. Aslında bu görevleri bırakmasa, daha yıllar boyu devam eder. Çünkü yerine seçilebilecek bir başka rakibi ufukta görünmüyor.
Avrupa Birliği ülkeleri seçimlerinde Merkel bir adaya destek verirse o seçiliyor. Tıpkı Emmanuel Macron’a açık destek verip, Fransa Cumhurbaşkanı olmasını sağladığı gibi…
Hem ülkesinde, hem de Avrupa’da ‘En güven veren siyasetçi’ konumunda…
Büyük bir ihtimalle, halen görevini sürdürdüğü Başbakanlıktan da (Şansölye) 2021’den önce ayrılıp emekliliğini yaşayacak. Eğer tabii, BM’den ya da AB’den reddedemeyeceği bir görev teklifi gelmezse…
Aslında mayıs sonu bu görevi bırakacağı söyleniyordu. Ama parti başkanı (CDU) olarak aralık ayında yerine seçilen Annegret Kramp-Karrenbauer, henüz Alman halkı tarafından benimsenmedi.
Belki biraz zamana ihtiyaç var. ‘Mini Merkel’ olarak tanımlanan halefi onun -gönül rahatlığıyla- Başbakanlığı bırakmasına şimdilik engel. İktidarı aşırı sağcılara kaptırma ihtimali frene basmasına ve emeklilik hayalini ertelemesine neden oldu.
Giderken söylediği şuydu;
‘Haysiyetimle devraldım, haysiyetimle devrediyorum’
Parti başkanlığını haysiyetiyle devretti. Başbakanlığı da öyle bırakacak. Arkasından ‘Gitti ve ülkeyi ırkçıların iktidarına bıraktı’ dedirtmeyecek.
1989’un Kasım ayıydı. Angela Merkel 35 yaşındaydı. Her perşembe olduğu gibi o gün de saunaya gitmişti. Alman disiplini içindeki haftalık programının bir parçasıydı sauna…
Binlerce Doğu Alman o gün, duvarlara vurdukları kazma ve keserlerle Batı’ya yol açmış ve Berlin’in batı yakasına geçmişlerdi.
Şarkılar söyleyip mumlar yakmışlardı.
Merkel de o akşam, sauna çıkışı biraz da ürkerek Batı’ya geçme cesaretini gösterdi. Ertesi gün bir daha geçti…
Sonra da bıraktı. Çünkü sınır açıldıysa bir daha kapanmaz diyor ve kuantum kimyageri olarak isabetli tahmin yürütüyordu.
Yıllar sonra bu sabrının sonucunu aldı ve 2005’te Birleşik Almanya’nın Başbakanı oldu. Berlin Duvarı yıkıldığında 35 yaşındaydı. Üniversite eğitimi almış, 20’lerinde evlenip boşanmıştı. Demir perde gerisinde gençliğinin geçmiş olması onu özgürlüklerden mahrum bırakmıştı. Merkel bu yüzden, yıllar sonra Trump’ın ABD başkanı seçilmesinin ardından, Meksika sınırına duvar örme planına öfke dolu tepki gösterecekti.
Avrupa’daki ekonomik kriz onun gücünü artırdı. Adeta hem ülkesinde, hem de Avrupa’da ‘istikrarın sembolü’ haline getirdi. Batı’nın demokratik değerlerini fakatsız savunan bir lider oldu.
Brexit gelişmesi ve Donald Trump’ın seçilmesi Merkel’in dış politikasına yön verdi. Yeniden şekillenen bu dünyada istikrar sağlamak ve yeni ortaklıklar kurma çabasına girdi. Avrupa’yı, İngiltere ve ABD ile mevcut geleneksel ticari ittifaklara güvenilemeyeceği konusunda uyardı. Doğu Almanya’daki geçmişi sırasında öğrendiği Rusçanın da verdiği avantajla, KGB çalışanı iken Almanca öğrenen Vladimir Putin ile iyi bir işbirliği kurdu ve ilişkileri güçlendirdi.
Türkiye ile ilişkilerde hep ‘samimi’ olma çabası yürüttü. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaşanan inişli çıkışlı ilişkiye rağmen bu çabasını sürdürdü. Merkel 4 milyonu aşkın Türkiye kökenli göçmenin yaşadığı bir ülkenin Başbakanı olduğunu hiçbir zaman göz ardı etmedi.
Türkiye’deki 2017 Anayasa referandumu öncesinde bakanların Alman topraklarında kampanya yürütmesinin engellenmesi kriz yaratmıştı. Aralarında gazetecilerin de bulunduğu bazı Alman vatandaşlarının hapse girmesi bu krizi tırmandırmıştı. Merkel, Türkiye’nin AB üyeliğini hiçbir zaman desteklememesine, hatta bunu açıkça dile getirmesine rağmen, üyelik müzakerelerinin sonlandırılması çağrılarını da reddetti. Göçmen krizini Türkiye ile aşabileceğinin bilinciyle hareket etti.
Ailesini, arkadaşlarını, hatta birlikte çalıştıklarını titizlikle gözlerden uzak tuttu. Bu yüzden Merkel’in eşi Joachim Sauer pek tanınmaz. Almanya şansölyesi, hafta sonunu mümkün olduğunca eşi ve yakınlarıyla birlikte gözden uzakta, Uckermark bölgesinin ormanlarında geçirir. Babasından kariyer, annesinden de sevgi dolu bir kadın olma özelliği aldığı söylenir.
Almanların ona yakıştırdığı Mutti (anne) lakabını sonuna kadar korudu. Merkel’in bir kadın olması hiçbir zaman ülkede gündem yaratmadı.
Merkel görevi boyunca iki kez olağan söyleminin dışına çıktı. Japonya’da 2011’de yaşanan Fukuşima felaketinden sonra “energiewende” yani Almanya’da nükleer enerjiye son verme kararı aldı. Enerji şirketlerinden büyük tepki gördü. Ama direndi.
İkincisi de 2015’te ülkenin kapılarını yüzbinlerce mülteciye açma kararıydı. İkisinin de altından kalktı ve bu radikal iki karar, Merkel’i yıpratmadı. Hatta Almanya Avrupa’nın insani yüzü oldu. Merkel ise bu durumu bir sloganla pekiştirdi. “Wir schaffen das!” (Başarabiliriz) dedi. Ve halk bunu benimsedi. Merkel’in Türkiye ile imzaladığı göçmen anlaşması da buna yardımcı oldu.
Kişiliği ise kamera önü ve arkası olmak üzere ikiye ayrılıyor. Sohbete dayalı ve görsele kapalı basın toplantılarında, şakacı, tüm odayı kahkahaya boğan birisi. Ama kameralar ‘motor’ dediği zaman tamamen farklı bir Merkel devreye giriyor.
Ülke yönetiminde karşısında oluşan farklı görüşleri dikkatlice dinlediği biliniyor. Ama kendi görüşünü kabul ettirinceye kadar da mücadele veriyor. Konu ne kadar tartışmalıysa, Merkel o kadar zinde kalıyor.
Halen görevde olsa da kariyerinin sonuna gelmiş bir Merkel’i anlatmak istedim size…
Bence çoktan tarihe geçti.