İktidarların, iktidarlarını bırakmamaya programlanmış olması yeni bir şey değil. İşler az çok iyi gittiği sürece bunun adı hizmet götürme tutkusudur. Ama işler sarpa sarmaya başladığında bu hizmet halesi düşer ve geriye saf iktidar kalır. İktidarı kaybetmek, neredeyse her zaman iktidardan çok daha fazlasını kaybetmek anlamına geldiğinden, artık en büyük siyasal proje iktidara tutunmaktır. Ne pahasına olursa olsun tutunmak…
Türkiye'de de durum şimdi bundan çok farklı değil. İktidar, sırf gücü elinde tutabilmek için yapabileceklerinin bir sınırı olmadığını çoktandır gösterdi. Artık uzun dönemli planlı toplumsal projelere değil tıpkı ışığa yönelen bitkiler gibi bütün duyu organlarıyla iktidara yöneliyor. Günü kurtarmak için durmadan bir şeyler yapıyor. Fakat gittiği ve kendisiyle birlikte ülkeyi peşinden sürüklediği yönü kendisi de bilmiyor.
Siyasal tarihte kendini tekrar eden bu yıkıcı gidişin sanat tarihindeki çarpıcı bir alegorisi Pieter Bruegel'de mevcut. 'Körlerin Kör Kılavuzu'nda (The Blind Leading the Blind) Bruegel, birbirlerine tutunmuş körlerin yürüyüşlerini gösteriyor. Körler, gittikleri yönden kuşkulu, el yordamıyla ilerliyor. Önden giden, onu takip edenlerden fazlasını bilmiyor.
Bruegel, peyzaj resimleri ve köylü sahneleriyle ünlü bir 16. yüzyıl ressamı. Trajik bir olayı eşsiz bir şekilde betimlediği 'Körlerin Kör Kılavuzu' (1568), öncüler ve onları takip edenlere dair basit fakat incelikli alegorisiyle, hâlâ güncel durumlara uyarlanabilme özelliğinde. Belki de bu nedenle, günümüzde de güçlü bir sembolik etkiye sahip. Fakat resim, bu sembolik işlev ve betimlenen anlatısında ibaret değil. 'Körlerin Kör Kılavuzu'nun sanat tarihinde alegorik başarısını aşan özel bir yeri var. Eser, yeni tekniğiyle donmuş bir görüntüde hareket hissini başarıyla yakalayan ilk ve en güzel örneklerdendir. Yanı sıra, realist resmin oldukça erken bir örneğidir. Sahnelerini insan kalabalığıyla, genellikle de köylülerle dolup taşıran, onların günlük yaşam ritüellerini belirli bir çerçevede bir araya getiren Bruegel, bu resminde farklı olarak az sayıda insana yakından odaklanır. Ve ustalığını, ayrıntılarda gösterir. Bruegel'in, ölümünden ancak bir yıl önce tamamladığı resim "şimdiye kadar yapılmış en güzel resimlerden biri" olarak kabul edilir.
Bruegel, Flaman ve Kuzey Rönesansının en büyük ressamlarından biridir. Anvers'te ressam olarak oldukça yüksek bir statüye sahip ve eğitimli bir şehirli olmasına karşın çağdaşları için o 'Köylü Bruegel'dir. Bu takma ad, resimlerinde sıradan insanlara ve köylülerin gündelik yaşantılarına odaklanmasının yanı sıra konularıyla ilgili gözlem yapmak için sık sık köylü kıyafetleri giyerek köylülerin sosyal toplantılarına ve düğünlerine katılmasından kaynaklanır.
Bruegel'in oğulları olan Young Pieter Bruegel ve Elder Jan Bruegel de, sonradan kendi eserleriyle tanınan ressamlardır. Bruegel, biraz da sanat tarihinde oğullarıyla karıştırılmasın diye Köylü Bruegel'dir. Eserleri, yaşadığı dönemin gündelik hayatını resme döken detaylı kayıtlardır. Buna karşın paradoksal olarak kendi hayatı hakkındaki kayıtlı bilgiler çok sınırlıdır. Doğduğu yıl (1525-1530) ve şehir bile tartışmalıdır. Yetersiz tarihsel kayıtlar, hayatının sadece 19 yılını ve o da küçük parçalar halinde kapsar. Bu parçalar da onun dini ve siyasi inançları hakkında pek bir şey söylemez. Fazla uzun yaşamaz (39-44 yıl). Yaşamının son on yılında bütünüyle resme yönelir ve en önemli eserlerini, genellikle bu dönemde üretir.
Brugel'in zamanında, köylülerin günlük yaşamı, gelenek ve göreneklerinin bir resmin ana odağına yerleşmesi ender rastlanan bir durumdur. Bruegel'in kendisi de dönemin sanat anlayışına uygun olarak bir dizi mitolojik veya tarihsel konuları işlemiştir. Fakat zamanla odağını, 'ağır konulardan' periferde sürüp giden gündelik hayata doğru kaydırmış, başka bir deyişle, periferi odağa taşımıştır. Eserlerinde çoğunlukla çoluk çocuk kalabalık bir köylü grubu vardır; bir düğün merasiminde müzik eşliğinde yemek yer, yerel bir festivalde neşeyle dans eder, hasat zamanı ekin biçer, ağaç altlarında boylu boyunca dinlenir veya karlı bir kış günü avdan dönerler. Engelli dilenciler köy meydanında dilenir, onlarca çocuk, günümüz çocuklarına bile halen tanıdık gelen oyunlardan oynarlar. Bu çok renkli ve hareketli sahneleriyle, Bruegel, resimlerinde gündelik köylü yaşantısının çeşitli yönlerini yansıtır. Hikâye anlatımı ve kompozisyon konusunda ustadır. Eserleri antropolojik resimlerin en iyi örneklerindendir. Bruegel'in gözlemciliği ve bunu resimlerinde yansıtabilme becerisi sayesinde 16. yüzyıldaki hayat hakkında, örneğin erken modern Avrupa ve özellikle de Hollanda'daki yoksulların deneyimleri hakkında çok şey öğreniriz. Sadece gündelik hayat pratiklerine değil fakat bu pratiklerin içindeki insanların ruh hallerine de kısmen tanıklık ederiz. Çünkü Bruegel, "resimlerinde sadece insan yüzlerini detaylandırmada değil, aynı zamanda onların ruh hallerini yansıtmada da çok yeteneklidir."
İncelikli detayları ve kompozisyonu ile bir başyapıt olarak kabul edilen 'Körlerin Kör Kılavuzu', ressamın, bu yeteneğini belki de en iyi sergilediği eseridir. Rönesansın en ünlü resimlerinden biri olan 'Körlerin Kör Kılavuzu', Yeni Ahit'te geçen bir meselin dahiyane bir yorumudur ve aynı zamanda, iyi bilinen bir Flaman atasözüne dayanır.
Mesih, Ferisiler için İncil'de "Onlar körlere rehberlik eden kör rehberlerdir" der "ve eğer bir kör diğerine rehberlik ederse ikisi de hendeğe düşer." (Matta 15:14)'Körlerin Kör Kılavuzu', Mesih'in bu sözlerine açık bir göndermedir. Meseldeki iki kör Bruegel'in tablosunda altıya çıkar. Körlerin körlükleri gelişigüzel tasvir edilmez. Altı kör adamda, her birinin gerçeğe sadık bir şekilde yansıtıldığı tam beş farklı oküler hastalık tespit edilir. Bundan önceki resimlerde körler, tipik olarak gözleri kapalı insanlar olarak gösterilirken, Bruegel'in bu eserinde, yüzleri ve bedenleri gibi gözleri de olağanüstü ince ayrıntılarla verilir. İşini yapamayan bir organ olarak gözler o kadar hassas işlenmiştir ki, günümüz doktorları sadece bu resme bakarak, resimdekilerin körlük sebeplerini ve göz hastalıklarını -bir anlaşmazlık payıyla birlikte- teşhis edebilmiştir.
Zincirleme bir düşüşü farklı aşamalarıyla yansıtan 'Körlerin Kör Kılavuzu', düşen ve düşmekte olanların hareketine tam da şu anda tanık oluyormuşuz gibi bir etki yaratan dinamik bir resimdir. Grubun lideri önündeki bir hendeğe sırtüstü düşüşünü tamamlamış, peşi sıra takip eden beşi dengelerini giderek artan düzeyde kaybetmektedir. Liderlerinin yanlış yola saptırdığı, uzun bastonlar ve kollarıyla birbirine tutunarak bir zincir oluşturan körler, düşmenin farklı aşamalarını yaşar ve ifadeleri güvenden tereddüte, şaşkınlıktan şoka kadar değişir. Liderin yüzünü tamamen göremeyiz fakat onun hemen arkasındaki, tökezlemiş ve kaçınılmaz düşüşünü az sonra tamamlayacak olanı yüzünü doğrudan bize çevirir. Göz çukurları boştur ve yüzünde, çok yakında gelmekte olan belirsiz bir yıkımın dehşetli korkusu vardır.
Sağdan üçüncü, önündekiyle temasını kaybetmeye başlamış, ilerde tuhaf bir şeylerin gerçekleştiğinden endişelidir. Önündekiyle paylaştığı bastona daha uzun süre tutunabilmek ve sanki önünde ne olup bittiğini anlayabilmek için duyu organlarına ince ayar vermek istercesine dizlerini bükmüş ve ayak uçlarında yükselmiştir. Fakat bastonla birlikte aşağıya doğru çekilmektedir. Onun hemen arkasındaki de hendeğe çekilen kadar olmasa da bir şeylerin yanlış gittiğini sezmiş gibidir. Buna karşın, hendeğe ve düşmeye en uzak sondaki ikisi, sadece hendek tehlikesinden değil fakat ortadakilerin aksine, henüz korkacak bir şeylerin varlığından bile habersizdir. Başlarına gelecekleri bilmediklerinden kendilerini güvende sanırlar. Oysa yol, yokuş aşağıdır ve hendekle kesilir. Henüz tökezlememiş olsalar bile yollarını değiştirmedikleri sürece hepsinin kaderi aynıdır.
"Konunun daha önceki geleneksel tasvirleri oldukça statik bir his verirken, Bruegel figürleri soldan azalan bir diyagonal boyunca konumlandırarak güçlü bir hareket hissi elde eder." Hepsi bastonlarıyla birbirine bağlı olduğu için her biri arkasındakini kendisiyle birlikte aşağı çeker. Bruegel'in körleri öne değil fakat gözleri dışındaki organlarıyla görmek için ve özellikle işitme ve koku alma duyularına güvenmek istercesine başlarını karakteristik olarak havaya kaldırır. Görme engellilerin bu şekilde tasvir edilmesi gerçeğe uygundur. Bu ise, Bruegel'in, onları yakından gözlemlediğinin önemli bir işaretidir. "Resimdeki fiziksel körlük elbette ruhsal körlük için bir metafordur."
Arka plana bakılırsa, burası bir köy yeridir. Sahneye açıkça görünür bir şekilde yerleştirilen kilise yoruma geniş bir alan bırakır. Sanat tarihçileri bunu farklı şekillerde yorumlar. Bir yoruma göre, kilisenin kulesi, lider ile takipçilerinin arasına kasten yerleştirilmiştir ve ruhsal körlüğün dini temeline işaret eder. "Yanlış insanları veya ideolojileri takip ederseniz, kilise bile sizi kurtaramaz."
Başka bir ilginç yorum ise, diğer eserlerinden farklı olarak 'Körlerin Kör Kılavuzu'nda Bruegel'in dilencileri iyi giyimli olarak resmetmesiyle ilgilidir. Resimdeki körler yoksul görünmezler. "Kıyafetleri yoksul köylülerin değil, dönemin orta sınıfının kıyafetleridir." Öte yandan, ikisinin bellerinde taşıdıkları dilenci cüzdanları oldukça belirgindir. Yani bunlar dilencilerdir. Kenneth C. Lindsay ve Bernard Huppé'a göre Bruegel'in kör dilencileri, Mesih'in altın, cüzdan veya asa taşımama konusundaki uyarılarını görmezden gelen sahte rahipleri temsil ediyor olabilir. Buradaki sahtekârlık, resimdekilerin kirli de olsa nispeten iyi giyimli ve bazılarının cüzdanlarının dolu görünmesi gerçeğiyle pekiştirilir. Bu da göründükleri gibi olmayabileceklerini düşündürür. Tasvir edilen atasözünün İncil'deki kaynağı göz önüne alındığında, bu yorum oldukça olasıdır. Bu anlamda, onların düşüşü bir günaha düşmedir.
Resmin temasının dönemin politik koşullarıyla bağlantılı olabileceğini düşünenler de var. Buna göre, eserin negatif kaynağı, 1567'de İspanyol Hollandasında kurulan Sorunlar Konseyi (Council of Troubles, 1567-74) olabilir. Sorunlar Konseyi, Alba Dükü'nün, İspanyol yönetimine karşı muhalefeti ortadan kaldırma emriyle 1567 yazında büyük bir orduyla İspanyol Hollandasına gönderilmesiyle kurulur. Dük siyasi ve dini sorunların elebaşlarını cezalandırma konusunda kararlıdır. Konsey, farklı düşünen veya isyan şüphesi olan tüm unsurlara karşı şiddetli bir terör rejimi başlatır. Hollanda'nın ileri gelenleri ve İspanyol yetkililerden oluşan Konsey, yasal süreç işletilmeksizin binlerce kişiyi yargısız hapse veya ölüme mahkûm eder. Verdiği ölüm cezaları nedeniyle 'Kanlı Konsey' olarak da bilinen bu özel mahkemeler özellikle Protestanlara yönelik gaddarlıklarıyla meşhurdur. Ancak İspanyol garnizonlarının ülke genelinde estirdiği terörün tek amacı isyancılara veya "sapkınlara" karşı bir misilleme değil fakat aynı zamanda infaz ettiklerinin mülklerine el koyarak kraliyetin gelirini artırmaktır. Konseyin mahkûm ettiklerinin mülkleri müsadere yoluyla merkezi hükümetin hazinesine devredilir. Bruegel, 'Körlerin Kör Kılavuzu'nu, Konsey'in kurulmasından sadece bir yıl sonra tamamlamıştır. Bu da, İspanyol yetkililerinin tebaalarına yönelik acımasız tutumlarının doğrudan bir tanığı olarak, eseri için bu yakıcı güncel olaydan ilham almış olabileceğini düşündürür.
Farklı tarihsel dönemlerde birbirinden farklı toplumsal ve politik durumlar için esnek bir şekilde yorumlanabilmesine karşın, Körlerin Kör Kılavuzu, genel olarak, öncüler/iktidarlar ve onların takipçilerine yönelik iletişim gücü yüksek ve kullanışlı bir alegoridir. Öncülerinin, onları sürükledikleri yerden bir kuşkuları yokmuşçasına peşine takılanlar, aslında kendilerinden fazlasını bilmeyen öncüler tarafından yıkıma sürüklenirler.
İktidarını yitirme korkusu, iktidara tutunmaktan başka bir şey düşünemeyen bir körlük yaratır. İktidarını yitirdikçe ona daha sıkı sıkıya sarılan yirmi yıllık iktidar ve iktidarın yolunu, mevcut iktidara benzemekte gören, iktidarın 'oyununa gelmemek' için onun muhafazakâr değerlerini sahiplenmekten çekinmeyen ve hatta şimdilerde olduğu gibi sokağa çıkmayı bile kriminalize eden büyük muhalefet, Türkiye'yi, Körlerin Kör Kılavuzu türünden bir sahneye sürüklüyor gibidir.
Veya belki de durum zaten çoktandır Bruegel'in bu eserinde betimlediği gibidir ve iktidara muhalif fakat değerlerini paylaşan, tıpkı en arkadaki iki kişi gibi öndekilerin düştüklerini henüz görmemiştir.
Heidi J. HoRnik, "Blinded, on Pieter Bruegel (Elder)'s The Blind Leading the Blind", The Center for Christian Ethics, 2006.
Kenneth C. Lindsay and Bernard Huppé, "Meaning and Method in Brueghel's Painting", The Journal of Aesthetics and Art Criticism, 1956.
Philip McCouat, "Bruegel's The Blind Leading the Blind: perception and blindness in the 16th Century", Journal of Art in Society, 2018.