Londra'da hayat normale dönmeye başladı.
Ölüm oranları düştükçe salgının kontrol altına alındığını görmek beni cesaretlendiriyor.
Karantinanın ilk günlerinde korkarak içeriye girdiğim yerlerde artık daha cesaretli dolaşmaya başladım.
Mağazalar iki metre kuralını koruyarak bu pazartesi açılmaya başlayacak.
Şimdilik yürüyerek günlük ihtiyaçlarımı gideriyorum. Bir iki kez Uber'e bindim. Sürücülerin maskesiz olduğunu görünce ürküp yine yürümeye karar verdim. Hükûmet iyi bir karar aldı metro ve otobüslerde maske kullanmayı zorunlu kıldı.
Sosyal medyada havalı maskeler fink atsa da kısa süre sonra unutulacaklar gibi. Hele yazın maskeli olmak iyiden zor olacak.
Yeni dönemde lokal kafe ve restoranlar, büyük zincirlerlere göre daha çabuk normalleşebildiler.
Büyük markalar ince eleyip sık dokurken, küçükler hızlı bir şekilde çözüm bulup hayata daha hızlı ve doğru alınmış kararlarla dönebiliyor.
Şehre büyük keyif veren İtalyan bistro ve kafeler çoktan açıldı bile.
Covid döneminde Starbucks Amerika'da ve Kanada'da 400 şubesini kapama kararı alırken, Londra'nın en turistik mekanlarından Covent Garden'a yeni, küçük bir şube açtı.
Bu küçücük dükkan yeni Starbucks konseptiyle dizayn edildi. Eski kafelere göre daha feminen. Pembemsi bir renk hakim. Daha sıcak bir havası var yeni kafenin.
İtalyan olduğundan yüzde yüz emin olduğum servis elemanına pileksi bir bariyerin ardından siparişimi verdim. Flat white kahvem geldikten sonra hesabı ödemek için garsona cep telefonumu verdim. Masanın üzerine koyduğu peçeteye telefonumu bıraktım. Niye telefon diyebilirsiniz? Daha pratik, kart taşıma riskini azaltıyor. 40 pounda kadar olan harcamalarımı böyle ödeyebiliyorum. Hatta Covid döneminde limitler daha da esnedi.
Neyse, hijyen nedeniyle peçete ile alınan cep telefonum kasaya kadar gidip işlem yapılamadan geri geldi. Sebep, benim telefonum yüz tanıma ile çalışıyor, onlar kartı okutana kadar ekran kapandı ve ödemeyi alamadılar.
Garson kız mahcup bir şekilde dönüp uygulamanın komikliğini gördüğü için bizdensin dedi.
Neyse bir kahvenin 40 yıl hatırı varmış, ben de bir dahaki sefere kahveyi yine oradan alırım deyip eyvallah dedim.:)
Hayat gerçekten bir garip oldu. Merkezden alınan kararlar gerçek hayatta bazen hiç pratik sonuçlar veremeyebiliyor. Büyük kurum çalışanları masa başında aldıkları kararı uygulamadan önce sahaya inip deneseler bu tip hataları yapmamış olacaklar. En azından lokal kafelerin çözümlerini bile uygulasalar hem bizim için hem de onlar için daha pratik olacak. Merkezden alınan kararlar yeni dönemde müşteri ilişkilerini alt üst etti.
Lokal kafelerde çözüm basit! Kapının önüne koydukları masanın üzerinde duran kablosuz ödeme cihazı kasa görevini basitçe çözüyor. Ödeme kolay ve pratik şekilde gözünüzün önünde alınıyor. Hatta yanında kolonya gibi sanitasyon jeli ve bir de eldiven veriyorlar.
Bazı süpermarketlerde alışveriş yaparken, yerdeki ayak izlerini takip ederek tek yönde ilerleyerek alışveriş yapılıyor. Böylece yan yana gelmemeye çalışan kişiler yeteri kadar güvenlik mesafesi yaratabiliyor. Kasalarda, özellikle online kasalarda 2 metre kuralı için kasanın birini iptal ediyorlar ve bir dolu, bir boş kuralıyla yine yeteri kadar mesafe yaratılmış oluyor. Bu kurallar son derece basit ve işe yarayan çözümler.
Bazı marketler ödeme noktalarına yeteri kadar yerleri olmadığı için pileksiden kabinler koyuyor.
Londra'nın cool mahallelerinden Nothing Hill'de açılan yeni bir market ise dışarıda kuyrukta bekleyen müşterilerinin hayatını kolaylaştırmak için 2 metre aralıklarla sandalyeler koymuş.
Çok zekice! Üstelik sandalyeler beyaz ve plastik değil :)
Eminim hepimiz normal hayata dönüp bir an önce işlerimizi yoluna koymayı çok özledik.
Ben şahsen artık arkadaşlarımı görmek ve seyahat edebilmeyi çok istiyorum. Sosyal medyadan görüyorum, Türkiye tamamen karantinadan çıkmış bile.
Özellikle yazlık yerlerden konulan postlar çok davetkâr. Çocuklarının online da olsa okullarının kapanmasını bekleyen Türkler ülkeye dönebilmek için uçakları dört gözle takip ediyor.Yabancı olarak yaşadığınız ülkelerde kurulan WhatsApp gruplarından kalkan uçakları ve bu dönemde yapılan yolculuk maceralarını takip ediyorum. Sanırım en erken Temmuz'da İngiltere'den Türkiye'ye daha sorunsuz gelebileceğiz. Her ne kadar her gün THY ve Pegasus uçuşları ile bilgi gelse de sık sık iptal haberleri duymak ya da başka şehirlere inmek zorunda kalan uçak haberleri almak biraz daha beklemek gerektiğini gösteriyor.
Bugünlerde özellikle BBC, Reuters ve The Economist'te Türkiye ile ilgili Covid döneminin iyi yönetildiğine dair pozitif haberleri görmek mutluluk verici.
Londra Büyükelçimiz Ümit Yalçın göreve geldiği günden beri Türkiye'nin tanıtımı için büyük emek veriyor.
Bir iletişimci olarak PR'ın ne kadar önemli olduğunu bizzat içinde çalışarak, yaşayarak gördüm. Bazen iğne ile kuyu kazmak gibi gelse de, amaca kilitlenince imkansız gibi gelen her şeyi değiştirmek mümkün.
Türkiye imajı için çok daha yoğun çalışmamız lazım.
Turizm bu dönem bizim için çok büyük bir fırsat. Hem sağlık turizmi, hem de eğlence turizmi şu anda yoğun ilgi görebilir. Bu dönemi Avrupa Birliği'ne üye ülkeler kendi içlerinde seyahat kuralları ile sınırlayabilirler. Ama İngiltere bu kapsamın dışında kalabilir. O yüzden basında çıkan her olumlu haber ve reklamın büyük önemi var.
Bu dönemde Antalya otelleri müthiş bir fırsat olabilir. Büyük mekanları, güvenlik mesafesi kurallarına göre açtıklarında rekabet açısından büyük avantaj sağlanabilir.
Butik oteller ise bazılarına psikolojik olarak daha da güvenli gelebilir. Geçen sene bir grup İngiliz Influencer'la güney otellerine ve Bodrum'a gitmiştik. Giderken sordukları sorulara açıkçası çok şaşırmıştım. O zaman anladım ki daha çok yapılacak iş var.
Yılmadan çalışmak lazım. Özellikle genç stil sahibi sosyal medyada çok takipçisi olan gençleri ülkemize davet edip farklı şehirleri tanıtmak lazım. En çok Kapadokya'yı merak ediyorlar. Niye biliyor musunuz? Yakın bir arkadaşından duymuş ya da paylaşılan Instagram ve YouTube videolarını izlemiş.
Yabancı gazetecilerin bazıları politik nedenlerle, bazen önyargılı olabiliyorlar. Onlara ülkemizi tanıtmaya çalışırken genelde politik konuların içinde kalan haberlere konu oluyor Türkiye turizmi. O nedenle farklı iletişim yollarını kullanmak bu dönemde daha da etkili olabilir.
Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Ersoy'un çalışmalarını ilgiyle takip ediyorum. Yeni normal dönem için otellerimizin kendilerini nasıl hazırladıklarını, önlemlerini anlatmaları çok önemli. Bol sosyal medya paylaşımının çok faydalı olacağını düşünüyorum. Ve özellikle yeni dönemin en etkili mecralarından olan Influencer iletişimini önceliklendirmek bizim ülkemiz için daha da önemli.
Burada yaşayan bir Türk iletişimci gözüyle şunu söylemek isterim, pazarlama dünyasının yeni vazgeçilmezleri Influencer'lar olacak. Tabii ki bu insanların takipçilerinin gerçek mi olduğu, içeriklerinin etkileşim gücü, markaya uygunlukları vs. çok önemli ama işin profesyonelleri bunları zaten yönetir. Ben bu dönemi güzel ülkemiz için bir fırsat olarak görüyorum.
Influencer'ları, sadece marka işbirlikleri için değil ülke tanıtımlarında da düşünmeliyiz. Büyük markaların pazarlama bütçelerinde yer alan bu kanal yeni dönemin en etkin iletişim araçlarından.