T24 Video Haber
Berkun Oya’nın merakla beklenen yeni filmi ‘Cici’ izleyicilerin beğenisine sunuldu. Oya’nın yazıp yönettiği 'Cici'nin oyuncuları Nur Sürer, Ayça Bingöl, Fatih Artman, Okan Yalabık T24’te ‘Muammer Brav’la Ekşın’ın konuğu oldu.
Bir Başkadır dizisiyle tanınan yönetmen Berkun Oya'nın yeni filmi olan 'Cici' dijital medya platformu Netflix'te yayınlandı. Cici'yi oyuncular Nur Sürer, Ayça Bingöl, Okan Yalabık ve Fatih Artman T24’e anlattı.
Filmde anne rolünü canlandıran Nur Sürer, çekimlerin İznik’te bir köyde film için özel olarak yapılan bir evde yapıldığını söyledi. “Bir kadının gençliğinden başlayıp belli bir yaştan sonrasını oynuyorum” diyen Sürer, bütün oyuncularla çekim süreci boyunca “mutlu bir aile hayatı” yaşadıklarını dile getirdi.
Oyuncu Ayça Bingöl de filmin, acı bir kaybın ardından köyden kente göçen bir ailenin yaklaşık 30 yıl sonra eski evlerinde buluşmasını konu edindiğini ifade etti. Bingöl, Berkun Oya’nın ön hazırlığının çok gelişkin bir yönetmen olduğunu belirterek “Oyuncuyu çok konforlu bir alana yerleştiriyor. Ne olacağını çok iyi biliyorsunuz. Harika bir senaryo, o senaryonun üzerine basıyorsunuz ve sörf yapıyorsunuz. Oyuncu orada da çok konforlu bir yerde. Orada da hiç bir soru işareti yok. Bütün meslek yaşantım boyunca çalıştığım en konforlu setlerden biriydi” dedi.
“Berkun Oya’nın senaryosunda oyuncu olarak bir şey eklemek istemiyorsunuz çünkü sizin ekleyeceğiniz her şeyin fazla geleceğini fark ediyorsunuz” diyen Fatih Artman, canlandırdığı karakterle ilgili “Doğaçlamaya yer verdiniz mi?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Tam olarak bu süreç benim için öyle oldu. Berkun Oya’nın disiplin anlayışı içinde çalışıp kurmak istediği atmosfere özen gösterip, anladığımı aktarmaya çalıştım ama benim ve bütün oyuncu arkadaşlarım için de doğaçlama çok vardı diyemeyiz diye düşünüyorum.”
Filmdeki kilit karakterlerden birini canlandıra Okan Yalabık da, karakteri hakkında “Baba oğul ilişkisi içerisinde ve ailenin diğer fertleri ile birlikte bu ilişkinin geçmişte hesaplaşamadığı ve çözümleyemediği durumların hala şu anını çekiştiren, etkileyen bir hali var. Belki travması” diye konuştu.
Filmde ayrıca Funda Eryiğit, Olgun Şimşek, İncinur Daşdemir, Olgun Şimşek ve Yılmaz Erdoğan da yer alıyor.
Cici filmi, 1980’li yıllarda İç Anadolu Bölgesinde yaşayan bir ailenin hayatını konu alan yeni bir Netflix filmidir. Aile, yaşadıkları acı bir kaybın ardından, yıllarca yaşadıkları yerden ayrılıp, şehre göç etmeye karar vermişlerdir. Aradan geçen 30 yılın ardından ise geçmişin izlerini taşıyan çiftlik evine geri döndüklerinde aile, yıllarca üstü kapalı duran gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Cici"nin yapımcılığını Berkun Oya'nın yapım şirketi Krek Film üstleniyor.
Söyleşinin tam metni: Muammer Brav: Ben ilk önce hikâye ne anlatıyor, onu dinlemek istiyorum sizlerden. Ayça hanım ne dersiniz sizinle başlayalım mı? Ayça Bingöl: Bu bir aile hikayesi, otuz yıla yayılmış bir zaman dilimde üç çocuklu kırsalda yaşayan bir ailenin bütün iyisiyle kötüsüyle, işte sürprizleriyle yaşadığı süreçler ve o süreçlerin otuz yıl içindeki dönemleri ve bizler son dönem oyuncuları olarak şu an buradayız. Ve bütün o geçmişte yaşanan travmalarının sonuçlarını bizim üzerimizden seyredeceksiniz. Umarım herkes keyifle seyreder. Biz çok keyifle seyrettik ve oynadık. Muammer Brav: Berkun Oya’nın yazıp yönettiği bir şeyi keyif almadan izlememek zaten mümkün değil diye düşünüyorum ben. İyi ki Türkiye'de böyle bir yaratıcı var. Bir Başkadır’dan sonra zaten bence izleyiciler merakla bekliyorlar Cici’yi de. Peki, biraz da herkesin tek tek neleri canlandırdığını nasıl bir karaktere hayat verdiğini dinlemek isterim. Nur hanım başlayalım mı? Nur Sürer: Ben anneyi oynuyorum. Mevsim’in annesini oynuyorum. Bir kadının gençliğinden başlayıp belli bir yaştan sonrasını alıp götürüyorum. Muammer Brav: Şimdi o kadar tereddütle konuşuyor ki Nur Hanım, fark ediyorum. Çünkü çok spoiler vermeden bu filmi biraz anlatmak zor. Üç dönem üzerinden anlatılıyor hikâye. Nur Sürer: Esasında ben zaten hiç sevmiyorum, çalıştığım işlerle bilgi vermeyi. Bir de benim hiç alışık olmadığım bir şey bu. İlk defa böyle bir film sonrası yani bir çalışma sonrası, yani filmimizin gösteriminden önce... Ben oynamayı seven biriyim. Oynayayım işim bitsin sonrası seyirciye kalıyor ya... Muammer Brav: Ama işte işin raconu da biraz bu değil mi? Nur Sürer: Ben değişik çağdan gelen bir kuşak olarak bizim alışık olmadığımız bir şey ama böyle bir çalışmanın içinde olduğum için ama çok mutlu olduğumu söylemek istiyorum. Benim Berkun’la üçüncü işimiz... Okan Yalabık: Evet, ben Bir Başka’dır da değildim. Muammer Brav: Şimdi yönetmenlerin çalışma biçimlerini hep merak ediyorum ve bütün oyuncalara da sorarım ben bunu ‘’Nasıldı çalışmak?’’ Mesela Berkun Oya’yla çalışırken doğaçlamaya izin var mı, yoksa bütün her şey önceden bitmiş oluyor mu sete çıkarken? Ayça Bingöl: Ön hazırlığı çok gelişkin bir yönetmen ve bence çok o anlamda oyuncuyu çok konforlu bir alana yerleştiriyor; her anlamda çünkü zaten ne olacağını çok iyi biliyorsunuz. Zaten öyle harika bir senaryo ki, o senaryonun üzerine basıyorsunuz ve sörf yapıyorsunuz. Hani orada da yine oyuncu çok konforlu bir yerde. Hiçbir şeyi eğip büküp, ay orayı da mı böyle yapsam şurayı da böyle mi?... Bir soru işareti yok. O yüzden herhalde, bütün meslek yaşantım boyunca çalıştığım en konforlu setlerden biriydi; birçok anlamda. Berkun’u da çok takip ediyordum. Yıllardır meslektaşım olarak çok severek beğenerek. Beni de bir işine davet ettiği için çok da mutlu oldum açıkçası. Bunu tecrübe etmiş olmak gurur verici çünkü gerçekten Berkun gibi çok fazla insan yok. Gerçekten çok nadir bulunan cinslerden. Ne güzel ki şu hayatta bir denk geldik, bundan sonra umarım tekrar denk geliriz. Muammer Brav: İnşallah. Peki, şimdi sizin canlandırdığınız karakter üzerinden diğer iki erkek kardeş üzerinden çok bazı şeyleri dönemi değerlendirmek mümkün değil belki ama sizin işte on beş yaşınızla başlayan başka genç bir oyuncunun canlandırdığı karakter üzerinden de konuşmak lazım aslında çünkü dönemin kodlarını çok iyi veriyor sizin karakterinizin gençliği. Ve hatta sizin kızınızı canlandıran oyuncuyla karşılaştırdığımız zaman aradaki kuşak farkını o kadar güzel anlatan bir hikâye ki aslında ama sizin karakteriniz özelinde görüyoruz diye düşünüyorum. Ne dersiniz? Ayça Bingöl: Evet, evet. Doğru bir tespit. Bence de Saliha’nın gençliği aslında çok kırsala ait, çok orada olmayı; orada kalmayı isteyen, orada kalmayı isteyen de bir kız. Annesinin zoruyla, annesi okusun diye onu şehre götürüyor ve o da oraya uyum sağlıyor. Hayatta kalmak için adapte oluyor ama sonra kendi kızı olduğunda bu sefer o aslında annesinin ona yaptığını bir nevi kendi kızına yapıyor tıpkı bütün jenerasyonlarda aslında olduğu gibi. Yani kendini çok tekrar eden aktarımlar oluyor. Ya o anlamda söylediğiniz çok çok doğru bir tespit. Muammer Brav: Peki, şimdi Ayça Hanım doğaçlamanın çok yeri olmadığını söyledi ama sizin canlandırdığınız karakter üzerinde sanki özellikle patlama anlarında insana sanki bunlar ezberlenemez ve sahiden o karakterin yaşadığı duygu patlamaları diye düşündüren anlar oldu bana, bilmiyorum ne dersiniz bu konuda? Fatih Artman: Çok güzel bir iltifat her şeyden önce, teşekkür ederim. Çünkü Berkun abi de genel olarak böyle bir şey çok mümkün değil açıkçası. Oyuncu olarak da bazen böyle ister istemez bazı şeyler eklemek ister insan. Ama Berkun Oya’nın senaryosunda oyuncu olarak da böyle bir şeyi hiç istemiyorsunuz çünkü zaten sizin ekleyeceğiniz her şeyin fazla geleceğini fark ediyorsunuz. Tam olarak da bu süreç de benim için yine bu şekilde oldu. Berkun Oya’nın disiplin anlayışı içinde çalışıp kurmak istediği atmosfere özen gösterip anladığımı aktarmaya çalıştım gibi bir şey esasında ama benim ve bütün oyuncu arkadaşlarım için de galiba doğaçlama çok vardı diyemeyiz diye düşünüyorum. Muammer Brav: Peki, Okan Bey siz karakterinize dair neler söylersiniz? Bence kilit karakter aslında sizin karakteriniz. Nasıl tarif edersiniz siz bu karakteri? Okan Yalabık: Şöyle kısaca anlatabilirim: Baba-oğul ilişkisi içerisinde veya ailenin diğer fertleriyle birlikte bu ilişkinin yani geçmişte hesaplaşamadığı ve çözümleyemediği durumların hala şu anını çekiştiren, etkileyen bir hali var. Belki travması dediğimiz şey bu. Kabaca böyle söyleyebilirim. Muammer Brav: Tabii şimdi dört çok sevdiğim oyuncu ile birlikteyim ama filmde ilk dönemi canlandıran özellikle sizin gençliğiniz Funda Eryiğit var, Yılmaz Erdoğan var; işte geçmişteki aşkı Olgun Şimşek canlandırıyor. Onlar maalesef bizlerle birlikte değiller şimdi. Ben filmi izlerken en çok şaşırdığım anı söylemek istiyorum Nur Hanım. İşte Funda Eryiğit’in gençliği ile başlıyor ve sizin devreye girmeniz ile ikinci bölüm başlıyor neredeyse, yani inanamadım Funda Eryiğit mi, Nur Sürer mi? Nur Sürer: Hım, yaşlandırmışlar mı? Muammer Brav: Yani o kadar çok benziyordunuz ki. Yani jestler, mimikler, beden dili, makyaj çok çok şaşırdığımı itiraf etmek zorundayım. Amerikan sinemasında çok uygulanan şey, yani bir oyuncuyu yaşlandırarak aynı oyuncuyu devam ettirirler. Burada dedim hani ‘’AA ben mi yanılıyorum.’’ Nasıl oldu? Nur Sürer: Esasında baştan Berkun böyle bir tekliften söz etti ama benim ona gücümün yetmeyeceğini hissettim ve böyle bir paylaşım yaptık. Esasında daha önce Funda benim gençliğimi yine oynamıştı, oradan bir alışkanlık edindik ve öyle oldu. Ama çok da iyi olduğunu düşünüyorum ben. Yani izlemedim ama kendimi biliyorum. Biz önce çalıştık bir ay, sonra Aylin’in önceki yaşamı çekildi. Dolayısıyla bizim işimiz bittiği için kaba bir montajı izlettirdi. Herhalde en azından şuradan şöyle bir kadın, bir yürüyüşünü al, bir şeyini al falan filan diye bir şeyler olmuş ama Funda'yla biz birbirimizi tanıyoruz artık. Muammer Brav: Ama tanımakla da açıklanabilecek bir şey değil bu. Nur Sürer: Değil mi? O zaman Berkun’un başarısı diyeceğiz. Muammer Brav: Yani dediğim gibi hem Berkun’un başarısı hem de Funda eminim sizi o kadar iyi gözlemleyip o kadar iyi çalıştı ki üzerinde diye düşünüyorum, bilmiyorum. Nur Sürer: Ben izlemedim filmi, ben de bu gece izleyeceğim. Muammer Brav: Eminim ki katılacaksınız bana. Peki biraz da o zaman o süreçten bahsedelim. İznik'te çekildi film ama filmde nereyi izlediğimize dair bir şey yok, Anadolu’nun herhangi bir yerinde de olabilir. Nur Sürer: İznik'in içinden geçip en tepelerde bir köye çıktık, orada bir yerdeydi. Ama özel olarak film için yapılmış bir ev ve hani uzun yıllar oturulabilecek kadar iyi de yapılmış bir evde çalıştık. Köy yaşamını, ahırları, şusu, busu; iki katlı, çok çocuklu bir ailenin rahatlıkla yaşayacağı bir ev tasarlandı. Hatta biz bir okuma provasına oraya gitmiştik. Hatta inşaat devam ediyordu, bize de böyle konteynırlar yapıldı. Hepimize ayrı ayrı döşendi, çok şık bir şekilde. Muammer Brav: Ne kadar sürdü aşağı yukarı çekimler? Nur Sürer ve Ayça Bingöl: Bir ay çalıştık. Muammer Brav: Benim çok önemsediğim bir şey var; ailenin kutsallığına çok inanan biri değilim ve bu film özelinde de görüyoruz, hani aile dediğimiz şey çok kolay parçalanabilir. Bilmiyorum. Katılır mısınız, katılmaz mısınız? Ben kişisel olarak fikrimi söylüyorum. Ama bilmiyorum, siz ne düşünürsünüz? O aile dinamiği dediğimiz şeyin aslında ne kadar kırılgan olduğunu da gösteren bir film Cici. Berkun Oya'nın diğer işlerinde de vardı ama burada dediğim gibi ilk bölüm zaten tamamen bunun üzerinden anlatılan bir hikâye. Film, ailenin nasıl darmadağın olabileceğini görmemizle bitiyor. Katılır mısınız, katılmaz mısınız? Nur Sürer: Ben katılıyorum. Demin konuştuğunuz da Fatih katılmadı ama daha önceki yazdıklarında da vardı aynı şey değil mi? Masum’da da vardı ama birilerinin de bunu yapması lazım ama öyle her şey çok iyi değil yani. Muammer Brav: Zannediyorum ‘arı kovanına çomak sokmak’ gibi algılanıyor bazı şeyler. Nur Sürer: Evet Muammer Brav: Değerlere itiraz ediyor olmak... Nur Sürer: Ama işte o değerleri de biliyoruz , ne kadar çabuk dağıldığını paramparça olduğunu. Bence birinin yazması lazım bunu, öyle her şey güllük gülistanlık değil. Ben o tarafını çok seviyorum. Okan Yalabık: Berkun aile kurumundan ziyade aslında önceki işlerinde de aslında bireylerin varoluşları ile ilgileniyor. Bu varoluşların bir arada, aynı evde nasıl çatıştıklarını, beraber olmaya çalışmalarını, bu eforu anlatıyor ve bunu çok iyi yapıyor. Muammer Brav: Herhalde çok özel bir yeri de olacak ileriki dönemlerde Korona döneminde çekilip ve Korona'yı hikâyenin içine bu kadar iyi bağlayarak. Çünkü ailenin tekrar bir araya gelmesinin nedeni. Çünkü o Korona döneminde herkesin kırsala kaçma hikayesi aslında. Aileyi tekrar bir araya getiren şey de bu. O da özel kılıyor Cici’yi bir anlamda diye düşünüyorum. Siz de çekerken bunu Korona'nın herhalde en yoğun olduğu dönemdi değil mi? Nur Sürer: Evet, evet sürekli test yapıldığı bir dönemdi. Ayça Bingöl: Evet, yani çok en yüksek dönem değildi. Aşı olmuştuk, aşılama başlamıştı ama yine de her gün, yani devamlı test oluyorduk. Muammer Brav: Yaşadığımız bir tuhaflığı o anda siz bir performansın içinde tekrar hayata geçiriyorsunuz, o enteresan değil miydi oyuncu olarak? Nasıl bir deneyimdi sizler için? Ayça Bingöl: Tabii biz şu anlamda güvende hissediyorduk kendimizi. Yani ayrı bir yerdeydik ve herkes her an test olduğu için ve maske koşulları globalde ve Netflix'te de inanılmaz kurallı olduğu için inanılmaz güvende hissediyorduk. Başka setlere gidiyorduk geliyorduk. Muammer Brav: Mesela siz şimdi bir oyun oynuyorsunuz ama yüzyıl önce de yazılmış bir şey olabiliyor. O anki durumu ortaya döken bir hikâye anlatılması da ilginç gelmiyor mu? Ayça Bingöl: Evet. Fatih Artman: Evet, o anı içselleştirmesi, yaşanılan pandemi sürecinin çok yakın olması ve onun da o otuz yıllık bir anlatının içerisinde bir şekilde yakalıyor olması ve oyuncu olarak içinde oluyor olma hali... Dediğiniz gibi ilk başta ne zaman bu kadar alıştık da şimdi bunu aktarmaya geçtik diye düşünüyorsun. Ama tabii ki o şartlar dediğiniz gibi alışıla geldiği için artık bir müddetten sonra daha kolay oldu. Muammer Brav: Berkun Oya’nın kaleminin televizyon ile kurduğu ilişki... Bir hemşirenin sahnesiyle açılıyor dizi. TRT'nin siyah-beyaz dönemi... O hemşire ile kapanıyor film... O ilişkiye dair bir şeyler konuşuldu mu? Ayça Bingöl: Senaryoda yazıyordu, hani televizyondan açılır hemşire sahnesi... Ama spesifik olarak, bazı yerlerini, hangi şarkıların konulacağını bilmiyordum açıkçası. Nur Sürer: Ben o kuşağa yetişmiş biriyim, o meslekler tanıtılırdı TRT'de... Oradan başlıyor olması çok hoş. Siyah-beyaz dönemini biliyorum ve o İstiklal Marşı ile kapanış açılış... O yaş ortalamasının hiçbir tanesi tutmuyor değil mi? Muammer Brav: Sizin karakteriniz üzerinden birtakım şeyleri de izliyoruz, özellikle ablanın Bergen şarkısını dinleyip de dans ettiği sahne üzerinden. Ablanın canını yakma hissiyatıyla bir şey yaptığınız sahne var. Çocuklar hiçbir şeyi unutmuyor hissiyatını geçiriyor bize. O sahnelere dair siz neler konuşursunuz mesela? Fatih Artman: Şimdi Yusuf’un kendi içinde diğer iki kardeşe nazaran doğup büyüdüğü o toprakların o ruhunu hâlâ taşıyan, sınıfsal olarak farklı bir konumda olmayan, o yüzden de o ruhun içinde olan ve şehirde yaşasa da o ruha geri dönebilen bir karakter olarak değerlendirdim ben. Ablasının otuz yıl içerisinde dönüşen tavrından kaynaklı küçük bir ders verme niteliğinde minik bir oyunu var gibi bir motivasyonla yaklaştım. Ayça Bingöl: Bence o sahnenin sonrası da çok keyifliydi. İki kardeşin bağına ve ilişkisine dair çok güzel bir devamı var o sahnenin. Hani orada ablayı bir kızdırayım, onu bir gıcık edeyim diyor ama aslında birbirlerini seviyorlar bu üç kardeş. Biz bunu bütün filmde hissediyoruz. Muammer Brav: Bir de ilginç kılan şey bizim bu arada olan şeylere dair olan hiçbir şey bilmememiz ama bilmiyor olmamız filmi izlerken aldığımız keyfe dair de hiçbir şey bozmuyor. Tanıyoruz çünkü karakterleri. Berkun Oya’nın kaleminin güçlü taraflarından birinin de o olduğunu düşünüyorum. O yönetmenlik sadece çocukluğuna dair anlattığı hikayeyle kısıtlı kalacak mıydı acaba? Ona dair bir şeyler konuştunuz mu? Okan Yalabık: Yönetmenliğinin sebebi babasının kamerayla olan ilişkisinin bir uzantısı olarak gerçekleşiyor. Devamında, ilerisiyle ilgili bir hayalde bulunmadık ama herhalde zaten yönetmen olarak devam edecekti. Muammer Brav: Oynadığınız karakter kendi kuşağınızın karakteristik özelliklerini yansıtıyor mu? Size benzeyen yönleri neler? İncinur Daşdemir: Dışlanmak, dışarlıklı olmak; tabii ki kabul görmek, ait olmak isteyen herkesi kötü hissettirir. Oynadığım rol açısından ise aslında çok yadırgadığım bir durum değil bu. Çünkü biliyorsunuz ülkemizde, sosyo-ekonomik durumu fark etmeksizin aileler gelin ve damatlarını yabancı görürler, öyle davranılmasa bile. El kızı, el oğlu gibi tabirlerimiz de bu yüzden. Bu, bir tür negatif kültürel kod malesef... Berkun da bu kültürel kodları senaryosuna çok iyi taşımıştı. Rol üzerine Berkun' la konuştuğumuzda çok yönlü, derinlikli analizler yaptı. Rolümün çekingenliği, tedirginliği, bir paket olarak sırtlandığı bu ötekileşme durumuyla bir çeşit baş etme yöntemi zaten. Bir yandan da iyi niyet göstergesi. Fakat dediğiniz gibi hiç işe yaramıyor. Özellikle Ayça'nın oynadığı Saliha rolünden böyle bir talebi var. Ben izleyenlerin bu durumla empati kurmalarını sağlayabilirsem çok mutlu olurum, çünkü insan 'öteki' ile var olur ve kendini inşa eder. Sevval Balkan: Sınır nereden çekiliyor çok ilgilenmemekle beraber kuşak anlayışı benim için hep bir şaibe barındırıyor. Bu dünyada hala yaşlarla, yıllarla, cinsiyetlerle ve bilimum ayraçlar ile birbirimizi sınıflandırmak aklıma yatmıyor ve bu sınıflandırmanın ardından da “şimdinin çocukları, şimdinin gençleri” gibi bir genelleme de peşinden gelebiliyor. Bunu da hem anlıyorum, evet insanlığı anlamayı kolaylaştırıyor olabilir ama bir yandan da her yerde çalışması imkan dışı bir genelleme olarak görüyorum. Ama tabii, güncel kuşağa dair Naz ile beraber şunu da görmek mümkün; biz artık iletişim kurmak istiyoruz. Birinden hiyerarşik olarak korkmadan, çekinmeden “nasılsın, iyi misin, bir sorun var, hadi konuşalım” diyebiliyoruz. Bu iletişim kanalı açılıyor, ne mutlu. İnsan kendini zaman yürüdükçe açıyor bu dünyada, bir o kadar kapattığı kadar. Bu konuda Naz’la epey keyifliydik; aman biz konuşalım işte, kime dokunursa. Muammer Brav: Berkun Oya’yla çalışmaya dair neler söylersiniz? İncinur Daşdemir: Berkun' la Bir Başkadır'da ilk kez çalıştık. Cici 'de tekrar çalışmak çok heyecanlı ve şanslı hissettirdi beni, havalara uçtum aradığında. Çünkü oyunlarında da gördüğümüz gibi insanın ruh dünyasına dair muhteşem bir gözlem ve anlama ve de bunu tutarlı ve samimi bir şekilde aktarabilmeyi başaran bir dil- yazım yeteneği var. Oyuncu olarak bu çok büyük bir olanak. Çünkü role yaklaşımımda sorduğum tüm soruların cevaplarını senaryoda bulabiliyordum. Öylesine yapılmış hiç bir an yok. Bu nedenle ne istediğini bilen ve bunu hayal etmiş bir yönetmenle çalışmak hem çok sınırlayıcı hem de tam da bu nedenle özgürleştirici bir deneyim. Kameranın karşısında yalnızca oynadığınız kişi olarak çırılçıplak kalabiliyorsunuz. Bu da bende gelişme ve sınırları zorlama isteği uyandırıyor. Yazdığı her şeyi merak ve ilgiyle karşılıyorum. Sevval Balkan: Ben lisedeyken sevgili Berkun, Radikal’de köşe yazısı yazıyordu. Cuma günleri servis beklerken ketçaplı tostlar yiyip onu okurdum. Bu buluşmalar o köşeyi bırakana kadar da sürdü. Sonra yıllar yürüdü, onunla çalışırken bendeki mazimizden dolayı sanırım; bir yanım kendiliğinden 16’lıktı. O da Naz’a kısmetmiş, ben de Naz’a. Büyük keyifti.
|