Tarım ve ekmek üretimi alanında çalışmalar yapan 'Ekmeğe fısıldayan kadın' olarak tanınan Mine Ataman, Türkiye'nin tarımsal üretimde dünya da ortalama 9. sırada olsa da verimlilik konusunda 10 sıraların daha da arkasında olduğuna dikkat çekti. Ataman, tarımsal sürdürülebilirlik, iklim kriziyle mücadeleye ilişkin yaptığı değerlendirme de ise "Bu yıl karar zamanı. Bu kararı vermezsek, 5 ile 10 yıl içerisinde gerçekten de ele güne muhtaç hale geleceğiz çünkü su kalmadı. Susuz da tarım olmuyor maalesef" diye konuştu.
Tarım yazarı Mine Ataman, Türkiye'de tarım politikalarının son durumunu, geleceğini ve sürdürülebilirliğini, ekmek fiyatlarının zamlardan neden etkilendiğini T24 ekranlarında Füsun Sarp Nebil'e anlattı.
Ekmek fiyatı 3,5 TL oldu. Halk Ekmek de elektrik zamları ile birlikte fiyatını 2 TL’ye çıkardı. Doğalgaz, elektrik ve benzin zamlarından çok öncesinde geçen yıl “Ekmeğe fısıldayan kadın” olarak bilinen Mine Ataman ekmeğin 4 TL’ye çıkacağını söylemiş ve sosyal medyada dalgalanmaya neden olmuştu. Gerçi Ataman’ın o zaman ki sözlerinin nedeni zamlar değildi. Tarımın geldiği noktayı anlatıyordu.
Füsun Sarp Nebil, salgında başladığı “ekşi mayalı ekmek” yapma sürecinde internette tesadüfen rastladığı, Antalya Ticaret Borsası (ATB) ile Antalya Tarım ve Orman Müdürlüğü işbirliğinde Aralık 2020’de hayata geçirilen Pandemi Günlerinde Tarım Eğitim Programı'nda verdiği eğitim ile Mine Ataman'ı tanıdığını dile getirdi.
Mine Atamandan, Anadolu’nun kadim maya kültürünü anlatmasını istediğini aktaran Füsun Sarp Nebil, Girit’te külden, İstanbul’da Erguvan çiçeklerinden yapılan mayaları ve ekşi mayanın anlamı gibi hiç bilinmeyen konuları anlattığını da sözlerine ekledi.
Füsun Sarp Nebil, Ataman'ın sadece ekmek ve maya ile ilgilenmediğini; buğday, tarım, tohum gibi çeşitli konularda kampanyalar düzenlediğini belirtti.
Tarımın ve gıdanın pek çok alanında yaratıcı içerik yaratan bir kişi olduğunu ifade eden Mine Ataman; Türkiye'nin tarım politikalarını, tarım 5.0, ve tarımın geleceğine ilişkin şunları söyledi:
"Rahmetli İsmail Cem'in Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi kitabına da baktığımızda mesele son 30 yıllık mesele değil. Selçuklu, Osmanlı, daha eskideki Mezopotamya'daki tarım uygarlığı, Atatürk'ün Cumhuriyet'i ilk kurduğu dönemdeki tarıma verdiği önem, sonra İkinci Dünya Savaşı'nın araya girmesi, o dönemde Türkiye'de yapılan atılımlar ama devamında hem bu kapitalizmin hem liberalleşmeyle beraber bir takım tarımsal kurumların özelleştirilmesi, nüfusun artması, yeme içme alışkanlıklarının değişmesi, tüm bunları topladığımız zaman geçmişte fındığı, fıstığı, kayısıyı, cevizi satıyorduk. Bir miktar para da kazanıyorduk. İçerde de bunlar bizim karnımızı doyuruyordu zaten çok da bir şey istemiyorduk."
"O zaman da elbette işte o 'Tarımda kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri' diyoruz. Çünkü hala daha Türkiye tarımsal üretimde dünya da ortalama 9. sırada falan yer alıyor. Buraya kadar iyi rakamlar ama günümüze geldiğimiz zaman dünyada tarımsal üretimde 9. sıradayız. İhracata bakıyoruz 25'te 27'lerdeyiz. Tarımdan para kazanıyor muyuz; bir miktar kazanıyoruz. İhracatımızın dönem dönem değişmekle beraber bir bölümü yüzde 5'i-10'u o da değişiyor. Tarım kaynaklı olabiliyor ama bu bir taraftan da tarımsal anlamda ithalatta yapıyoruz elbette ve normalde 1 kilogram ihracatımız 1.33- 1.28. Bu tarımda daha da düşük."
"Aslında biz Türkiye'de toprağımızı, suyumuzu, güneşimizi, gereksiz ürünleri üreterek Avrupa'yı, Ortadoğu'yu doyuruyoruz. Kaynaklarımızı boşa harcıyoruz. Ucuz işçilik yapıyoruz, hamallığını yapıyoruz. Milleti bedavadan doyuruyoruz. O yüzden bu yıl karar yılı. Daha katma değerli, daha kıymetli ürünler üretip, illa bu kadar çok ekmek zorunda değiliz. Çünkü artık güneş bile bedava değil, su hele hiç kalmadı. O yüzden de daha az üretip, daha kıymetli ürünler ortaya çıkarıp bunu da dünyanın çeşitli yerlerine pazarladığımız da para kazanılabiliyor. Bunun kararını vermek zorundayız. Bu kararı vermezsek, 5 ile 10 yıl içerisinde gerçekten de ele güne muhtaç hale geleceğiz çünkü su kalmadı. Susuz da tarım olmuyor maalesef."
İklim krizinin tarıma etkilerini de değerlendiren Ataman, şöyle devam etti:
"İklim kriziyle mücadele etmek tek başına topla, tüfekle olmuyor. Gerçek bir entegrasyon ve gerçek bir strateji gerekiyor. O yüzden de bunu zaten gelişmiş ülkelerde şuanda örneğin Almanya yüzde 25 oranında, Amerika yüzde 28 oranında, Hollanda yüksek düzeyde uyguluyor ve verimliliğini arttırdı. Maliyetlerini düşürdü. En önemlisi de kaynaklarını çok etkin kullanabiliyor.
Bizim de Türkiye'de 'Önce bir endüstri 4.0'ı kuralım sonra 5'e geçeriz' deme lüksümüz yok artık. Çünkü öbür taraf hızlı gidiyor. Onlar trenle giderken biz atla gidemeyiz. Bir an önce o entegrasyonu sağlamamız gerekiyor. Türkiye dünyada en fazla traktör, tarım teçhizatında 2.-3. sırada ama verimlilikte 10 sıranın daha da arkasında. Bizim bir an önce sektöre, endüstriye katkı sunmamız gerekiyor."