Prof. Sencer Ayata: Tek güç, tek sorumluya dönüştü; muhalefet partilerinin buluşması iktidar için sonun başlangıcı olabilir
Hakan Aksay

Haberler

Hakan Aksay

Yükleniyor...

Prof. Sencer Ayata: Tek güç, tek sorumluya dönüştü; muhalefet partilerinin buluşması iktidar için sonun başlangıcı olabilir

T24 VideoTürkiye'nin dünyada da bilinen sosyologlarından Prof. Dr. Sencer Ayata, yükselen enflasyon ve ekonomik krizin sonuçlarının iktidara yansımasını değerlendirirken,  başkanlık sisteminin iktidar partisi için bir tuzağa dönüştüğüne, "tek güç"ün kamuoyu gözünde "tek sorumlu" yarattığına dikkat çekti. Prof. Ayata, muhalefet partilerinin buluşmasının "iktidar için sonun başlangıcı olabileceğini" söyledi.

ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nün yanı sıra Oxford ve Harvard üniversitelerinde de öğretim üyeliği yapan, CHP yönetiminde olduğu dönem CHP Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu'nu kuran Prof. Dr. Sencer Ayata, yükselen enflasyon, geçim sıkıntısı ve işsizlikle büyüyen ekonomik krizin sosyo ekonomik sonuçlarını T24 ekranında Murat Sabuncu'ya değerlendirdi. 

"Araştırmalar 'gelecek' kaygısının en üst düzeye çıktığını gösteriyor"

Türkiye'de "eşitsizlik" algısının arttığını "vurgulayan Ayata, "Çok sayıda kamuoyu yoklaması var, uluslararası araştırmalar var. Bunların hepsi; şu anda Türkiye'de eşitsizlik algısının arttığını, bundan dolayı hoşnutsuzlukların arttığını, dünya ölçeğine göre mutsuz kişi oranlarının en yüksek seviyeye ulaştığını, kurumlara karşı güvenin kaybolduğunu, gelecek kaygısının en üst düzeye çıktığını, korkunun ve endişenin arttığı nıve buna bağlı olarak bir karamsar tablonun oluştuğunu gösteriyor" dedi.

Toplumun her kesiminin yüksek enflasyonu, işsizliği ve geçim sıkıntısını konuştuğuna dikkat çeken Ayata, bu konuda özetle şunları söyledi:

"Bu süreçte büyük bir kesim özellikle kurla başlayan ve onun sonunda gelen spekülatif ataklar sırasında geçim sıkıntısına düşüp enflasyon, hayat pahalılığı altında ezilirken, başka kesimler de çok hızlı zenginleşti. O birkaç gece içerisindeki zenginleşmeyi konuşuyoruz ama bunun açık belirtileri var. Mesela her türlü lüks taleplerinin patlama noktasına gelmesi. Demek ki bir kesimin elinde de muazzam servetler birikti. Gelir eşitsizliğinden çok, daha ziyade servet eşitsizliğine doğru Türkiye gitti. Bunlar ilerde daha çok sonuçları ortaya çıkacak gelişmeler. Bütün toplumun bir anlamda söylediğimiz kesimler dışında zarar gördüğünü söyleyebiliriz."

"Derin yoksulluk Türkiye'de genişledi"

Derin yoksulların en ciddi darbeyi yiyen kesim olduğuna işaret eden Ayata, dar anlamda işsizlik oranının yüzde 12 olduğunu, TÜİK'e göre bile geniş anlamda işsizlik oranlarının yüzde 22,5'i bulduğunu, işsizliğin 25-30 bandına çıkabileceğini anlattı. Prof. Ayata, Türkiye'de genişlediğini vurguladığı "derin yoksulluk" içinde toplumun yüzde 30'una varan bir kesiminin bulunduğunun altını çizdi. 

İş bırakma eylemlerinin siyasete ve sosyal hayata sonucu ne?

Emeğin marjinalleşmesi ve insanların çok düşük ücretlerle çalışmayı kabul etmek zorunda kalmasının getirdiği sosyal patlamalar ve itirazlar olduğunu belirten Murat Sabuncu, iş bırakma eylemleri ve grevleri hatırlattı. AKP döneminde hızlı bir sendikasızlaştırma süreci ile karşı karşıya kalındığını belirten, son olayların, 1990'ların başındaki 'Madenci Yürüyüşü'nü ve o günlerdeki emek kesiminin hareketliliğini hatırlattığını söyleyen Sabuncu, Prof. Ayata'ya "O günlere tekrar geri mi dönüyoruz?" sorusunu yöneltti.

Ayata; gelişmeleri daha çok sendikalar açısından ele almak istediğini ve üç kesim üzerinde durulması gerektiğini belirterek soruyu özetle şöyle yanıtladı:

"Birincisi doktorlar; onların çok açık beyanatları oldu. Sorunlarını çok iyi bir şekilde ortaya koydular. Buradan çıkan sonuçlar var; sağlık çalışanları ve eğitim çalışanlarına ayrılan kaynaklar güvenlik için ayrılan kaynakların çok gerisine düştü. Bu aslında devletin de konuya nasıl baktığını gösteriyor.

"İkincisi; hastalık koşulları ve devamlı can güvenliği sorunu varken doktorlar bu koşullarda sosyal güvenlik ihtiyaçlarının ve çalışma koşullarının yeterince dikkate alınmadığını ifade ediyorlar. Bunun yanında doktorlar nerede konuşsalar şiddetten söz ediyorlar.  Doktorlara karşı şiddet Türkiye'de çok yaygınlık kazanmış vaziyette. Doktorlara meslek olarak verilen önem ekonomik bakımdan daha marjinalleştirilirken diğer yanda şuna dikkat ediyorum: Aslında doktorların burada dile getirdiği bir statü kaybı. Bunu çok önemli görüyorum. Bunun arkasında bir zihniyet var." 

"Beyaz yakalı, eğitim düzeyi yüksek, vasıf olarak yüksek belirli bir kesimin bir şekilde kendisini ciddi olarak mağdur hissettiğini görüyoruz. Burada şuna dikkat edelim; bu kesimin bir kozu da var; gücü ve otoritesi var. Nereden kaynaklanıyor; eğitiminden, donanımından ve vasfından kaynaklanıyor. Bir çıkış kapısı da elde etmiş vaziyetteler. yurt dışında doktorlar kapışılıyor.  Sadece bu sene 3 bine yakın doktor ülkeyi terk etmiş." 

'Esnaf kuryeler' ve dijital örgütlülük

Son dönemde hak talepleri karşılanmadığı için iş bırakma eylemleri yapan işçilerin örgütlenmesine ilişkin olarak da Prof. değerlendirme yapan Ayata, şunları söyledi:

"Özellikle metal iş kolunda çalışanlar, Türkiye'nin en gelişmiş ekonomik havzası olan Marmara bölgesinde çalışıyorlar. Şirketlere bakınca, çoğu Türkiye'nin tamamen formel sektöründe yer alan, en teknoloji yoğun biçimde işçi kullanan ve aynı zamanda da en büyük şirketleri. Buralarda ne özellik var; ciddi olarak sendikalaşma ve örgütlülük var.

"Burada da neden söz ediyoruz; ciddi bir vasıftan ki çoğu eskinin mühendisine yakın teknisyenler ya da madenciler gibi, bulunması, risk yüksek olduğu için zor elemanlar. Burada sendikalı ve örgütlü bir gücün protesto hareketine katıldığını görüyoruz. Bu eylemlerde bana en ilginç geleni  'esnaf kuryeler' oldu. 

"Esnaf kurye sistemi ve bu sektör belli bir dijital ekonominin içinde hareket eden bir sektör. Bu kadar örgütlü olmayan bu kadar atomlaşmış olan, ayrı ayrı çalışan kesimler nasıl oluyor da Türkiye'nin her yanında böyle bir eylem içine girebiliyorlar? Sanıyorum oradaki en önemli cevap artık tamamıyla bu dijital ekonominin içinde olmaları. Bu örneklere baktığınızda bir örgütlülük özelliği görüyorsunuz."

"Başkanlık sistemi tuzağı; tek güç tek sorumluya dönüştü"

Ekonomik krizin iktidara yansımalarını da değerlendiren Prof. Ayata, öncelikle parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişe ilişkin bir noktaya dikkat çekerken şunları söyledi:

"Başta iktidar partisi bir anlamda bu başkanlık sisteminin tuzağına düşmüş durumda. Bu tuzaktan kendisini kurtaramıyor. Çünkü başkanlık sistemine gidiş sürecinde,  anayasanın kendisi ve yasaların kullanılış biçimi dahil, gücün tek elde olması bu modele doğru sürükledi. Güç tek elde olunca, toplum bu kadar karamsar olunca, bu kadar hayat zorlaşınca, bu kadar şikâyetler ve çekilen acılar artınca vatandaş etrafına bakıyor ve 'Başka sorumlu yok' diyor. Bir anlamda tek güç bugün tek sorumlu anlayışına dönüşüyor.

"Bu başkanlık sisteminin yarattığı bir tuzaktır. Daha çoğul bir yapıda bu sorumluluk farklı partiler tarafından, hatta iktidarı oluşturan, devleti oluşturan farklı güçler tarafından da paylaşılırken şimdi parmaklar tek bir sorumluyu gösteriyor. Makam tek güç bende, tek karar alıcı benim, bütün uygulamaları da ben yaparım, demiş."

"Muhalefetin buluşması iktidar için sonun başlangıcı olabilir"

Prof. Dr. Sencer Ayata,  Millet İttifakı'nın genişleme sürecini değerlendirirken, 12 Şubat Cumartesi günü yapılacak muhalefet zirvesine de değinerek, özetle şu görüşleri dile getirdi:"Sanki ittifak yapısının ya da isminin değişmesi konusu geri kalmış gibi. Ancak sorunlar bitmiş değil. Bir aday belirlenmesi süreci var. İdeolojik olarak oluşmuş siyasi fay hatları var. Bunların bir şekilde birbirlerine yakınlaşması söz konusu. Ama öbür yandan bir avantajı var. Öbür sistem, yani başkanlık sistemi büyük ölçüde dumura uğramış, zarar görmüş durumda.

"Giderek de yurttaşların kafasında bu sistem işlemiyor ,kanısı yaygınlaşmakta. Bu sebeple yüzde 60'a varan muhalefetin oy oranı, bütün bu partilere, aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen moral veriyor, bir güç ve umut kaynağı oluyor. Çünkü yüzde 60 var ve bizim için de, istediklerimizi gerçekleştirmek için de bir umut doğdu. Bu, 'bir parlamenter sisteme geçelim ve bu iktidar değişsin' rüzgârı yaratıyor. 12 Şubat'taki muhalefet partilerinin buluşması iktidar için sonun başlangıcı olabilir."

D_Side_Content_300x250

İlgili İçerikler

Medya

Murat Sabuncu T24'te

Yaşam

Murat Sabuncu kimdir?

Öne Çıkan Videolar