Bilgesu Kasapoğlu*
Akşam yemeği oyununu çalışmaya başladığımızdan beri sürekli sordum, sorduk. Şiddeti doğuran şey ne? Şiddet nasıl var olur? Bir sebep olmalı dünyadaki tüm vahşeti haklı çıkaracak! İlkel doğamızdır belki bunun kaynağı, belki bir takım biyolojik sebepler… Ya da kendi oluşturduğumuz bu toplumsal düzen mi acaba? Yoksa modern hayatta çok mu zor insan olmak, çok mu çaresiziz? Çok mu yasakladık her şeyi kendimize? Çok mu baskılar var önümüzde aşamadığımız? Yaşayamadıklarımızın hıncını mı alıyoruz kendimizden, başkalarından, doğadan? İçimizde bu kadar eksikliğini hissettiğimiz şey ne? Biz insanlar gerçekten kötü müyüz?
Bir sebep aradıkça daha anlaşılmaz hale geliyordu her şey. Giderek daha da dipsiz bir kuyuya dönüştü cevaplar. Yeni oluşan sorular da cabası…
Sonra düşündüm ki; belki de şiddetin kaynağı tam da onu anlamaya/anlamlandırmaya çalışan zihindedir. Sonuçta neye yarar ki “işte sebebi” bu demek? Neyi değiştirir? Belki de asıl çözüm kötülüğü kavrayamamaktan geçiyordur!
Sonra kendimi kavrayamamanın özgürlüğüne bıraktım. Çünkü kavrayamamak verilmesi gereken kesin cevapların baskısından kurtarıp daha da berraklaştırıyordu her şeyi. Görünene değil onun gösterdiğine bakmayı sağlıyordu. Ve keşfettim ki; şiddet, bir nedene sahip olmaktan çok, bir nedene ihtiyaç duyuyordu.
Sonuçta hiçbir haklı sebep sonucu değiştirmiyorsa, hiçbir tespit yeni yapılacakları da engellemiyorsa, şiddet her şeye rağmen her yerde devam ediyorsa; anlamak veya anlamaya çalışmak koca bir saçmalıktan ibaretti.
Sonra dedik ki, bu oyun şiddetle ilgili değil. Bu oyun şiddetten çok şiddetin ardında bıraktıklarıyla ilgili; ardında bıraktığı izin yeni olacak her şeye bulaşacak olmasıyla ilgili… Ardında bıraktığı toz bulutunda önümüzü ne kadar göreceğimizle ilgili…
Düşünmek gerek, her gün yeniden, gün sonunda biz sofralarımıza neleri taşıyoruz, neyle doyuruyoruz kendimizi, ne kadarını gerçekten sindirebiliyoruz. Belki iyi bir akşam yemeğinin sırrı masada daha az şey olmasından geçiyordur…
Belki de kötü olup olmadığımızı sormak yerine ne kadar iyi olduğumuzu sormamız gerekiyordur kendimize. Gerçekten daha iyi bir dünya istiyor muyuz mesela?
*Akşam Yemeği oyununun dramaturgu
Akşam Yemeği
Dünyaca ünlü Hollandalı romancı Herman Koch’un aynı adlı romanından uyarlanan Akşam Yemeği, Semaver Kumpanya’dan yönetmen Volkan M. Sarıöz’ün rejisiyle sahnelenecek.
Akşam Yemeği, 15 yaşındaki oğulları kuzeniyle birlikte evsiz bir kadının vahşice ölümüne sebep olan bir ailenin hayatına nasıl devam edeceği, sahip olduklarını koruma pahasına her şeyi örter mi yoksa onları ele mi verir sorusu üzerine kurulu. Seyirciyi şık bir restorana, bir akşam yemeğine davet eden oyun, orta sınıfın ikiyüzlü ahlak anlayışı ve konforunu kaybetme korkusu üzerine yoğunlaşıyor. Akşam Yemeği, Serkan Keskin, Sarp Aydınoğlu, Mustafa Kırantepe, Sezin Bozacı ve Şebnem Hassanisoughi’nın yetkin performanslarıyla; ironik, gerilimli ve sahici bir yüzleşme oyunu. Akşam Yemeği 15 -16 Kasım akşamları Çevre Tiyatrosu’nda ve 20 -21 Kasım’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde izleyiciyle buluşacak.
Akşam Yemeği ile ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayın
21. İstanbul Tiyatro Festivali Bu yıl 21'incisi düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, 13-26 Kasım tarihleri arasında, zengin bir programla tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. İlk kez 1989 yılında gerçekleştirilen, yerli ve yabancı tiyatro, dans ve performans topluluklarının izleyiciyle buluştuğu uluslararası bir etkinlik olan İstanbul Tiyatro Festivali, 2002 yılından beri iki yılda bir Mayıs ayında düzenleniyordu. Festival bu sene yıllık seyrine geri dönüyor ve iki hafta boyunca ulusal ve uluslararası, klasik ve çağdaş yorumları izleyiciler ile buluşturuyor. 21. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yurt dışından 6, Türkiye’den 13 olmak üzere 19 tiyatro dans ve performans topluluğunun 55 gösterisinin yanı sıra yan etkinlikler programında bulunan okuma tiyatrosu, söyleşi ve kitap tanıtımları, film gösterimleri, atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları gibi ücretsiz etkinlikler de gerçekleştirilerek. |