Son birkaç yıldır giderek daha fazla ‘yok artık’ diyebileceğimiz olayla karşı karşıya kalıyoruz ve ardından verilen tepkilere baktığımızda da her ne hikmetse hep aynı ifadelerin dolaşıma sokulduğuna şahit oluyoruz. Atatürk büstünü parçalamak isteyen, meczup oluyor veyahut akıl sağlığı yerinde olmuyor. Kadınların ne giymesi, nasıl davranması gerektiği konusunda mangalda kül bırakmayanlar için sık sık ‘kendi kişisel görüşleridir, bizi ilgilendirmez’ laflarını duyuyoruz. Hattâ biraz daha sıkılmasalar katılmayabilirsiniz ama saygı duymalısınız cümleleri bile ağızlarından dökülecek gibi duruyor.
Birileri sürekli olarak hoşgörüden bahsediyor buna karşın ise hiç üstüne vazife olmamasına karşın başkalarının hayatlarını didikleme ve o hayatlar hakkında söz söyleyebilmeyi kendine hak görebiliyor. Söylemek serbest bunun karşısında tepki gösterdiğiniz zaman ise etiketlenmek ve buna göre bir yerlere konumlandırılmak ise katmerli bir cezalandırma yöntemi olarak işletilmeye devam ediyor.
Hezeyan kelimesinin sözlükteki karşılığı abuk sabuk konuşma, saçma sapan sözler etme, saçmalama şeklinde verilmiş. Anlamsızlık üzerinden yürüyen ve saçmalama ile karşılanan bir ikinci anlamı da söz konusu. Son zamanlarda en fazla konuşulan şeyin cinsellik olması ve bunu konuşanların hep benzer bir şekilde açıklamalarda bulunmaları dikkat çekici. Üstelik bu açıklamalara ilişkin olarak karşı çıkış olarak görülen aslında tam aksine durumu normalleştirebilmenin zeminini oluşturan ifadeleri de es geçmemeliyiz.
Çünkü söylenen bütün bu sözleri hezeyan olarak nitelemek ve saçmanın, anlamsızlığın içine koymak aslında son derece güzel bir şaşırtma taktiğinden ibaret. Böyle yapmak suretiyle ortadaki eleştirilecek olan hususu kendiliğinden devre dışı bırakıyor ve adeta uykuya yatırmış oluyorsunuz. Bu ifadeler kendilerini bağlar, hezayanlarını gerçekmiş gibi yansıtıyor cümlelerinin altında, söz konusu anlayışa gelebilecek olan eleştirileri adeta taca atmanın zemininin yaratıldığını çoğumuz göremiyoruz.
6 yaşındaki kız çocuğu ile evliliğin normal olabileceğini söyleyenden tutun da, kız çocuklarının babalarına sarılmalarını bile cinsellik üzerinden görmeyi ve bunu rahatça ifade edebilmeyi uygun bulunlar hezeyan içerisinde olmuyorlar. Buna karşın söz konusu bu ve benzer açıklamaları eleştirenler hezeyana kapılmış, idrak kanalları tıkanmış, komplo ile dünyaları karartılmış oluyorlar. Ne kadar güzel birileri ifade özgürlüğünün dibine vurmak suretiyle sürekli olarak toplumsal hayatın içerisine müdahil olabilme hakkını elde edecek. Buna karşın seslerini çıkartanlar ise bunun karşılığında saçmalamakla, niyet okumakla, ülkeyi bölmeye çalışmakla suçlanabilecekler!
Hatırlayın çok değil geçen hafta yine benzer bir açıklama erkeklerin sakal bırakmadıkları takdirde, saçı uzun olan kişinin aklına her türlü şeyi getirebileceği ifadeleri sosyal medyada çok konuşulmuştu. Yine birileri buna hezeyan diyerek geçiştirme yoluna gittiler. Zaten son dönemin modası, birilerin söyledikleri veyahut yaptıklarını düzeltmek için adeta destek kıtası şeklinde görevlendirilmiş olanların sosyal medyada ve ekranlarda can siperane olan biteni bağlamdan kopartabilecek örneklerle durumu kurtarmasıdır.
En son örneğimiz ise Konya’daki Ayşe Kemal İnanç Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinde görevli felsefe öğretmeninin Twitter’dan yapmış olduğu paylaşımlarla ilgili. Söz konusu açıklamalar yine tahmin edebileceğiniz gibi cinsellik üzerinden yürümekte. “ Ya benim çok sapık duygularım var ya da şeytan onlara uğramıyor. Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan size üflemiyorsa ya erkekliğinizi ya da imanınızı kaybetmişsiniz demektir. Kız öğrencilerin giydiği eşofman onları çıplak yapar” Hadi buyurun bakalım neresinden tutacaksınız ve nasıl olan biteni kotaracaksınız?
Tepkiler üzerine il milli eğitim müdürlüğü soruşturma açıyor ve okul müdürü tweetler için ‘Ercan’ın kendi hezeyanları olabilir’ ifadesini kullanıyor. Yani Ercan saçmalıyor, saçma sapan sözler ediyor, anlamsız konuşuyor demek istiyor. İyi de bu zihniyete sahip olan ve bu bakış açısı üzerinden toplumsal hayat içerisinde kendisi gibi olmayanları düşman gibi gören onlarcasını, yüzlercesini nereye koyacağız? Bakın bu arkadaşlar ısrarla birtakım dinsel referanslar üzerinden toplumsal hayat içerisindeki tahakkümü arttırabilmenin zeminini yokluyorlar. Hatta yoklamakla kalmayıp daha da ileriye gidebilecek bir anlayışın taşlarını adım adım döşemeye başlıyorlar.
Cinsellik akıllarından hiç ama hiç çıkmıyor ve bir şey yaptıklarında da zaten bunun asıl suçlusu yine kendileri değil onları kandıran, onları bu günaha zevk edenler olmuş oluyor. Küçücük kızlardan tutun da, erkek çocuklarına varıncaya kadar sürdürülen bitmez tükenmez bir cinsellikle yoğrulan bir bilinçaltları bulunuyor ve bu bilinçaltındakiler sürekli olarak üste çıkarak bu kişilerin hezeyandan hezeyana sıçramalarına yol açıyor!
Hezeyandan hezeyan beğenenler açısından doğruları savunmak ve bu yolda geri adım atmamak gibi bir durum söz konusu olabilir. Bunun karşısında kendi hayatlarını özgürce ve kişisel kararları ile yürütmek isteyenlerin de bu noktadan sonra çok daha örgütlü olmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur. Çünkü eşitler arası zeminde gerçekleşmeyen bir mücadele yaşanıyor ve burada olan bitenin içini sürekli olarak saçmalıklarla doldurabilen bir kitle bulunmakta. Bunun karşısında ötekine saygı, hak, vicdan, adalet, kişisel tercih gibi ifadelerin geçer akçe gibi bir yanı yok. Çünkü bir taraf bütün bunlara hiç ama hiçbir biçimde inanmıyor.
Cinsellik soslu dinsellikle hem inandığımız dine hem de ahlaki değerlere zarar vermeyi sürdürüyorlar. Ama en büyük zararı ise içinde yaşadığımız toplumsal yapıya veriyorlar. Burada giderek büyüyen, karşıtlaşan ve keskinleşen bir ivme ön plana çıkmaya başlıyor. Hezeyandan hezeyana sıçrayanlar ve onların akıl hocaları, karşıt kutbu da keskinleştirdiklerini ve daha önce olmadığı kadar bir araya getirdiklerini de artık öğrenmeliler.
Bu ülkenin her bir bireyi, inancıyla, tercihleriyle, ideolojileriyle, beğendikleriyle, giydikleriyle, yedikleriyle velhasıl kelam yaptıklarıyla ve de yapmadıklarıyla önce kendilerinden sorumludurlar. Bu tercihlerinin karşılığını bu dünyada ya da öte dünyada verecek olanlar da yine kendileridir. Hiç kimsenin bunun dışında hesap sorabilme, bunun karşılığında müdahil olabilme ve hayatlarını ellerinden alabilme hakkı bulunmamaktadır. Hezeyan sahipleri kendi küçük dünyalarında istedikleri kadar hezeyan yaşayabilirler yeter ki bunu bir başkasına dayatmaya kalkmasınlar.