Önce Trump’tan (geçen perşembe) “Suriye’den çok yakında çekileceğiz” şeklinde bir açıklama duyduk. Ertesi günü (cuma) ise ABD Başkanı’nın Suriye’de IŞİD’den kurtarılan bölgelerin yeniden inşası için sözünü verdiği 200 milyon dolarlık fonu dondurduğu haberi geldi. (Bu fon sözü, eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson tarafından Kuveyt'te geçtiğimiz şubat ayında yapılan DEAŞ karşıtı koalisyon toplantısı sırasında verilmişti.) Hemen ardından da, iki üst düzey Beyaz Saray yetkilisinin ağzından, Trump’ın üst düzey danışmanlarına bir süredir Suriye’den çekilmek istediğini söylediği haberleri duyuldu. İsimlerinin açıklanmasını istemeyen Beyaz Saray kaynaklarına bakılırsa, Trump bu düşüncesini Şubat ayının ortasından bu yana özel görüşmelerinde danışmanlarına söylüyor ve “IŞİD’e karşı zafer ilan eder etmez Suriye’den çıkıyoruz” diyordu. Bu durum geçişin kademeli olması gerektiğini düşünen Dışişleri Bakanlığı’nda alarm zillerinin çalmasına da sebep olmuştu. Bu arada, fonun dondurulma haberinin geldiği gün Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu temsilcilerinin Paris’te Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron ile toplantılar yaptıklarını öğrendik ve Fransa’nın Suriye’deki askeri varlığını artırabileceği yönünde haberler geldi.
Paskalya Pazarı’nı Florida Palm Beach’te geçiren Donald Trump, bu hafta içinde Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Konseyi toplantılarına başkanlık edecek. Trump’ın “Bırakalım IŞİD’le başkaları uğraşsın” gibi ifadeler de kullandığı konuşmasıyla tam olarak neyi kastettiğini ve ABD’nin bölgeye yönelik stratejisinde bir değişiklik olacaksa bunun ayrıntılarını o toplantıların ardından öğrenebiliriz sanıyorum.
Evet, ABD’nin de bir zamanlar desteklediği cihatçı güçler son olarak Doğu Guta’da Rusya desteğindeki Suriye ordu birliklerine karşı savaşı kaybettiler. Ve sadece Mart ayının son haftasında Doğu Guta’nın çeşitli bölgelerinden toplam 9 bin 553’ü hükümete karşı savaşan cihatçı militan olmak üzere tam 41 bin 109 kişi tahliye edilerek 710 otobüsle İdlib’e ulaştırıldı.
Bu kritik gelişme ile Halep’ten sonra Suriye başkentinin (Şam) de rahatlatılması sağlanmış oldu. Tabii Suriye ordusunun “Kurtuluş Savaşı” mücadelesinde düşman işgalinden kurtarmayı arzu ettiği daha Yarmuk bölgesi var, Tenef var, Fırat’ın doğusu var. Ayrıca Trump, henüz ülkenin üçte birini ve petrol yataklarının yüzde 90’ını denetimleri altında tutan ABD askerlerine çekilme emri de vermiş değil. Hatta durum biraz da bunun tam tersi!
Aslına bakılırsa, Trump, daha çok yakın bir tarihte Suriye ve Irak’taki askeri harcamalarını bir önceki mali yıla kıyasla 2,3 milyar dolar artırarak 2019 mali yılı için 15,3 milyar dolara çıkarmayı planlamıştı. H.R. McMaster gibi bir danışmanının yerine bir zamanlar “ABD IŞİD’i yenmek istiyorsa Suriye’de bir Sünni’stan kurmalı” şeklinde görüşler beyan eden John Bolton’u Beyaz Saray Ulusal Güvenlik danışmanı yapmıştı. Hatta yaptığı son atamalarla, John Bolton, Mike Pompeo, Gina Haspel ve James Mattis gibi militarist zihniyetli isimleri etrafına toplamış ve kendisi için “yahu bu adam savaş kabinesi kuruyor” dedirtmişti. Hal böyleyken, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirten son açıklamalarının ne anlama geldiğini ve işin nereye varacağını, son gelişmelerin Amerikalıların Suriye’de Kürtleri belirli koşul ve çözümlere razı etme çabalarının bir parçası mı olduğu, yoksa bütçe yükünün artık sınıra mı geldiği, yoksa ardında başka gerekçelerin mi yattığını önümüzdeki haftalarda muhtemelen daha iyi anlıyor olacağız.
Her durumda, Suriye’de barışa giden yolda, olası bir çekilme kararının sınanacağı en kritik noktanın ülkenin güneyindeki El Tenef olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla Trump, Suriye’nin kuzeyi için nasıl bir strateji yenileme çabasına girişirse girişsin, olası bir “çekilme” coğrafyasına Amerikalıların üs kurduğu Suriye’nin güneyindeki Tenef de dahil olacak mı, buna bakmalıyız. Bunu görmeden “ABD kuvvetleri Suriye’den çekilecek, çekiliyor” demek, sanırım mümkün olmayacak. Yani ABD, Tenef’ten çıkmıyorsa, Suriye’den çıkıyor sayılmaz!
Nitekim, Trump’ın “Suriye’den çok yakında çekileceğiz” şeklindeki açıklamasını yaptığı gün, Rusya Dışişleri Bakanlığı, ABD ve müttefiklerinin Tenef’e ağır silahlar ve ekipmanlar ulaştırdığını, bölgede Suriye hükümetinin iradesine karşı, yasadışı bir şekilde üs kurmuş olan ABD’nin öncülüğündeki bu faaliyetlerin ulaştığı boyutun kaygı verici olduğunu açıklıyordu.
Hadi bakalım buradan yakın! Tenef’e giden ağır silahları nasıl yorumlayacağız şimdi? “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyerek mi?
Daha önce “Afrin’den El Tenef’e bakmak” başlıklı yazımda, bu bölgenin stratejik önemine değinmiş, dikkatlerin Afrin’de olduğu bir dönemde gözlerimizi Tenef’ten ayırmamamız lazım geldiğini üzerine basa basa ifade etmiştim.
Tenef, Irak ile Suriye arasındaki üç resmi sınır kapısından biri. Bağdat – Şam karayolunun üzerindeki bu geçiş noktası Iraklılarca da “el Valid” olarak adlandırılıyor. El Valid, Irak’ın batısındaki Anbar vilayetinin tamamı Sünni Müslümanlarca iskân edilmiş olan Rütbe kasabası sınırları içinde yer alan bir geçiş noktası. Stratejik bir geçiş noktası. Zira üç ülkeye komşuluk yapıyor. Irak’ın en batı ucundaki bu nokta, Ürdün’ün de kuzeydoğu ucunun hemen dibinde. Bağdat -Şam karayolunun üzerinde olduğu için de ABD (ve İsrail) tarafından, Tahran – Şam – Beyrut karayolu olarak algılanıyor. Böyle algılandığı için de, ABD savaş boyunca proksileri yardımıyla aslında Türkiye sınırından Ürdün sınırına uzanan bir koridor oluşturarak İran’ın Suriye ve Lübnan’daki müttefiklerine destek ulaştırabileceği tüm karasal ikmal yollarını engellemeye çalıştı. Bağdat – Şam karayolu üzerindeki Tenef de bunlardan biriydi.
ABD böyle yaparak, Lübnan Hizbullahı ile Iraklı Şii milislerin ve İran destekli güçlerin Bağdat – Şam hattını kullanmalarını ve bu yol üzerinden silah/mühimmat taşımalarını engellemeye çalıştı. Eski statükonun devamının hem Suudi Arabistan’ın kuzeyinin topyekûn İran nüfuzunda kalması anlamına geldiğini düşündüğü için hem de İsrail’in güvenliğini tehlikeye attığını varsaydığı için de, faaliyetlerini “Şii Hilal’i” kırmak kapsamında değerlendiriyordu.
Bu amaçla da, ilkin Tenef’in Şam yönetiminin otoritesinden çıkarak IŞİD tarafından ele geçirilmesi sağlandı. Hedef bu koridoru IŞİD’den ABD’nin desteklediği güçlerin almasını sağlamaktı. Nitekim el Tenef, 2015 yılında IŞİD’in eline geçtiyse de, 2016 Ağustos’unda ABD desteğindeki Iraklı milisler tarafından alındı. Amerikalılar bu arada Tenef’te bir askeri üs kurdu. Bu üs sayesinde Suriye hükümetine karşı savaşmak üzere eski IŞİD elemanlarından cihatçı gruplar oluşturup bunlara eğitimler verdi.
2017 yılı Mart ayında sınırın Suriye tarafı ABD ve Ürdün destekli Ceyş Megavir el Tavra isimli (şimdilerde kendisine Yeni Suriye Ordusu diyen) cihatçı grubun kontrolüne verildi ve sınır bu örgütün denetiminde geçişlere açıldı. Aynı yılın Nisan ayında ABD Özel Kuvvetlere mensup askerlerin buradaki üsten muharebelere katılmaya başladığını öğrendik. Tenef, o tarihten bu yana ABD ile Rusya arasında bir gerilim konusu oldu. Suriye Savaşı’nda ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri ile Suriye ordu birlikleri pek doğrudan karşı karşıya gelmemişlerdi. Ama Mayıs 2017’de Amerikan savaş uçakları Tenef’e doğru ilerlemekte olan ve 27 tanktan oluşan Suriye ordu birliğini bombalayarak Rusya’nın doğrudan desteklediği bu askeri güce “yaklaşma” demiş oldu ve büyük hasar verdi.
Aslına bakılırsa, eski Başkan Barack Obama’nın acelesi yoktu, hedefe ağır ağır ilerlemeyi tercih ediyordu. Ancak Ruslar Suriye sahnesine çıktıktan sonra tablo değişti, tarih giderek hızlandı. 2017 yılının Aralık ayına geldiğimizde Tenef, çöl coğrafyasından IŞİD’i hızla süpürmeye başlayan Suriye ordu birlikleri tarafından kuşatıldı. Ancak ABD destekli cihatçılar sınır geçiş noktasını ve buradaki ABD üssünün etrafında 55 km uzunluğunda bir hattı denetim altında tutmayı bugün de sürdürüyorlar.
El Tenef, ABD’nin İran’ı durdurmak istediği kavşak! Burası, ABD destekli cihatçı güçlere danışmanlık yapanların, “bu hatta İran destekli milisler girerse, ölüleri çıkar” dediği bir bölge. Bu açıdan, Trump’ın buradan çekilmeyi düşünmesi bile eminim ABD’de şahinleri öfkeden deliye döndürüyordur. Nitekim, geçtiğimiz günlerde Amerikalı bir dış politika ve ulusal güvenlik uzmanı olan Josh Rogin, Washington Post’un “Opinion” bölümünde kalem aldığı bir görüş yazısında, şahinlerin ağlamaklı ruh halini, “Suriye’de petrolü biz aldık. Şimdi Trump bunu İran’a vermek istiyor” (“In Syria, we ‘took the oil.’ Now Trump wants to give it to Iran”) başlığı altında yansıtıyordu. İçten içe, “Suriye’nin malı deniz, yemeyen keriz!” diyen bir anlayışla belki de ilk defa bu denli “açık” bir biçimde karşı karşıya da gelmiş oluyorduk.
Kimsenin “Ne yani şimdi biz Suriye’ye demokrasi götüremeyecek miyiz” diye ağladığı yoktu! Belli ki, “demokrasi” ihracı argümanı, Irak ve Libya’dan sonra raf ömrünü tamamlamıştı.
twitter: @akdoganozkan