Bugünlerde pencereden İstanbul’un Kuzey Ormanları’na baktığımda her ne kadar karşımda kuru, çıplak dallarıyla yaşama tutunma mücadelesi veren ağaçlar varmış gibi görünse de, biliyorum ki onlar artık baharla aralarındaki mesafeyi epeyce kısaltmış bir topluluk. Zemheriyi büyük ölçüde atlattılar ve bunun farkındalar. Geçen çarşamba günü, yani 20 Şubat’ta gökyüzünde kuzeybatıya doğru uçarken gördüğüm 14 şahin ile ben de artık bu gerçeğin ve yaklaşan baharın farkındayım.
Göç başladı! Süzülerek uçan büyük kanatlı kuşların da aralarında olduğu milyonlarca canlı bu göç sezonunda kuzeye, üreme bölgelerine çıkacaklar. Sarıyer, Demirciköy semalarında o gün öğle saatlerinde gördüğüm şahinler bu göçerlerin öncü filolarından biriydi muhtemelen.
İlk cemrenin de havaya düştüğü yılın şu günleri kişisel takvimimde başka bir dönemin de habercisi. Zaman, ona geçen senelerde verdiğim adıyla aynı zamanda “sarhoş kuşlar zamanı.”
Neden? Anlatayım!
Ormanlık alanlarda ya da kimi parklarda ekseriyetle küçük, kırmızı meyveleri olan bodur ağaçlara muhtemelen sizler de denk gelmişsinizdir. Kuşlar için bir yol kenarı “dinlenme tesisi” vazifesi gören çalı formundaki bu ağaçların bazıları kışın yapraklarını döktüğü için parlak renkli meyveleriyle çok sayıda türü kolaylıkla kendilerine çekme özelliğine sahipler. Özellikle de toprağın karla kaplandığı, dolayısıyla canlıların besin bulmakta zorlandığı zamanlarda ya da coğrafyalarda kuşlar kendilerini bu “istasyonlara” atıp antioksidan özellikleri de güçlü olan bu meyvelerle güzel bir ziyafet çekerler. Gelgelelim bu ağaçlar yılın bu mevsiminde eğer bir don yerse, meyvelerde hemen bir fermantasyon başlayacak ve bu sürecin sonucunda da ortaya kaçınılmaz olarak alkol çıkacaktır.
Sonrası?
Sonrasını alkolün etkisiyle kuşlar da hatırlamayabilir!
Kuşlar bu tip bir don olayı sonrası fermente olmaya başlayan meyveleri yemekte beis görmeyince “kafayı bulurlar.” Leziz meyveleri bir güzel mideye indiren kuşların, yedikleri miktara, yani “aldıkları alkole” bağlı olarak koordinasyon yetenekleri azalır. Yürüyüşleri de uçuşları da farklılaşır. Uçabilseler de yolları üzerindeki engelleri kat etmekte sıkıntı yaşayabilirler. Bir diğer deyişle, bir kuş için iki nokta arasındaki en kısa mesafe –“kuş uçuşu” da olsa- pekâlâ bir doğru olmayabilir.
Onlar artık sarhoş kuşlardır!
Bizde kuş üvezi olarak da bilinen Sorbus aucuparia ağacının meyveleri işte bu türden “yiyelim, güzelleşelim” etkisi yapan cinstendir. Ateş dikeni olarak bildiğimiz bodur “Pyracantha coccinea” ağacının da meyvesi esaslıdır (!)
Pek bizim coğrafyamıza özgü bir tür olmasa da peyzaj bitkisi olarak ekilebildiği için özellikle kimi parklarda denk gelebileceğiniz, sahte kızılağaç veya kuş elması olarak da bilinen Ilex verticillata bitkisinin küçük kırmızı meyveleri de kuşlara bu tip “hizmet” veren “dinlenme tesislerinin” belki de en popüleridir.
Tabii bu tip bir fermantasyon sadece bu meyvelerle sınırlı olmadığı, don yemiş hemen her meyvede görülebileceği için kuşların “alkole/alkollü yakalanma” ihtimali bulundukları bölgede yer alan meyve ağaçlarının yoğunluğu ile orantılı olarak artabilir.
Kanada’nın yaban hayatıyla zengin kuzeybatı eyaleti Yukon, pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da çarpıcı ilklere imza atılan bir coğrafya, anladığım kadarıyla… İnsan ömrünün küçük bir bölümünde de olsa Yukon’a gidebilmeli. Geçenlerde okudum, eyaletin Çevre Bakanlığı çatısı altındaki Hayvan Sağlığı Dairesi, bölge sakinlerinden, civarda bu şekilde sarhoş kuşlara rastlamaları durumunda, vakit kaybetmeden kendilerine getirmelerini istiyormuş. Zira, bu kamu teşkilatındaki ekofizyoloji uzmanları kuşların akşamdan kalma (!) hallerini güvenle atarak kendilerine zarar vermeden ayılabilecekleri “dinlenme tankları” inşa etmişler. Özellikle kış aylarında yedikleri fermente meyvelerden ötürü “kafayı bulan” kuşların hayvanseverlerce buralara getirilip dinlenmeleri ve uzman denetiminde ayılmaları sağlanıyormuş.
National Geographic’te okuduğum başka bir haberde de, özellikle sosyal iletişimi çok kuvvetli olan ve bizim buralarda ancak rastlantısal konuk olarak görülebilen- İpekkuyruk (Bombycilla garrulus) isimli kuş türünde bu “sarhoşluk” vakasına geçen kış epeyce rastlandığı yazıyordu. Kış aylarını neredeyse sadece meyve yiyerek geçiren bir tür İpekkuyruk. Böyle olunca da galiba “sosyal içicilik” sınırını aşmaları kaçınılmaz oluyor. Bilmem arkadaşların terroir (teruar) seçimleri de var mı! Yedikleri meyvenin mayhoşluk (!) kalitesini ve stilini belirleyen bir toprak bileşimi, mikroklima ve topografya seçiyorlar mı?
Düşünüyorum da, sarhoş kuşlar zamanında doğada bu şekilde çakırkeyif olmuş kuşları evde, bahçede ağırlamak isterdim. Tabii benim teruar damak tatlarına uygun mu, bilemiyorum. Ama isterdim! Galiba en çok da sesine hayran olduğum türlerden karatavukları (turdus merula) misafir etmek isterdim. Önlerine biraz kuş üvezi, biraz da meze (!) koyar keyifleri yerine gelince o doyumsuz seslerini, şarkılarını dinlemek, dertlerine ortak olmak isterdim karatavukların, Anadolu’nun kimi yerlerindeki tabiriyle “cukkaların.”
Bilirim, dut sever cukka. Ama fermentasyon için dut mevsiminde don olayına güvenemeyeceğimizden, onları masaya getirmenin başka bir yolunu bulmak lazım. Belki de, yazın epeyce olgunlaşıp şekerleşen dutlar yeterli oluyordur.
Gerçi Portekiz’in güneyindeki Tavira yakınlarında yapılmış bu ses kaydının da gösterdiği gibi, karatavukların içli türküler, fadolar söylemeleri için sarhoş olmalarına da gerek yok. Onlar dokunaklı nağmeleri her bahar akşamüzerleri dillerine dolarlar. Kuzey Ormanları’nın yakınlardaki vadilerinde de yankılanan bu türküler bahar ve yaz aylarında bana kadar ulaşıyor.
Velhasıl kuşlarla biraz daha sosyalleşmekten yana olanlar varsa, bağına bahçesine yukarıda saydığım bodur ağaçlardan ekebileceği gibi, bir dut ya da Trabzon hurması da ekebilir. Tercih sizin…
Olmadı, bahçenizin ya da balkonunuzun zeminine küçük elma dilimleri bırakarak da yılın bu döneminde kuşlara şahane bir “dinlenme tesisi” hizmeti verebileceğinizi unutmayın…
Tabii “meyvenin fazlasının” içerdiği riskleri de bilmek gerekiyor. Zira, alkol bu küçük canlıların bünyesinde, aynen bizde olduğu gibi toksik bir etki yapıyor. Öyle ki, aşırı alımında bu toksik etkinin ölümle sonuçlanan vakalara yol açarak, işin tadını tamamen kaçırabildiğini hatırlamak lazım. Hiç unutmuyorum, İngiltere’nin kuzeybatısında yer alan ve Göller Bölgesi’ni de kapsayan Cumbria’da bir okulun bahçesinde 2011 yılında 12 karatavuk birden ölü bulunmuştu. Bu kadar çok sayıda kuşun ölümüne neyin sebep olduğu merak konusu olmuş, bunun üzerine ölen hayvanlara otopsi yapılarak ölüm sebebi araştırılmıştı. Neticede karaciğerlerinden alınan parçalarda alkole rastlanmış ve kuşların fazla miktarda kuş üvezi (Sorbus aucuparia) yemekten ötürü alkol komasına girip zehirlenerek hayatlarını kaybettikleri tespit edilmişti.
İşin bu kısmı çok tatsız, hiç şüphesiz… Bırakın içlerinde erken patlayan baharın coşkusunu, kar kış kıyamette yaptıkları küçük bir diyonizyak kaçamağın bedelini bile canlarıyla ödemek zorunda kalabiliyor kuşlar.
Neyse, bir sarhoş kuşlar zamanını daha idrak ediyoruz. Hiçbir canlının tadı kaçmadan, ölçülü adımlarla ama hafif çakırkeyif bir ruhla atlatırlar bu günleri umarım. “Yalancı baharın” ardı yoğun kar olmuş olabilir ama, şahinlerin de şairler kadar ısrarla ilan ettiği gibi, önümüz bahar, zira!