Kürt sorununun çözümü asli olarak siyasetin konusu olsa da sorunun çözümünde kalkınma ve zenginleşmenin önemini kimse yadsımıyor. Dolayısıyla çatışma halinin sona ermesi ve Kürt haklarının tanınması ile birlikte, Türkiye’nin en yoksul kentlerini barındıran bölgenin ekonomik olarak geliştirilmesi de çözüm ve barış sürecinin bir parçasını oluşturacak.
Evet, Haziran 2012’de yürürlüğe giren teşvik sisteminin de etkisiyle bölgede son yıllarda hiç olmadığı kadar yatırım kararı alınıyor. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, bölgedeki ekonomik hareketliliği “6. Bölge teşvik sistemi ile şahlandı” sözleri ile tarif ediyor.
Peki, bu “şahlanış” kimin eseri? Kim son 30 yılı “düşük yoğunluklu savaş” ile geçmiş bölgeye yatırım yapma riskini alıyor?
Ekonomist dergisinin bu haftaki sayısında, işte bu soruya yanıt vermeye çalıştım. Ortaya çıkan ilginç sonucu, T24 okurları ile de paylaşmak istiyorum.
Bakan Çağlayan’ın bahsettiği “6. Bölge”, yeni teşvik sistemi mevzuatında uzun yıllardır PKK ile devlet arasındaki mücadeleye sahne olan, bu süre içinde üretim kaynakları kuruyan, ekonomisi çöken 15 ili tanımlamak için kullanılıyor. Bu bölgeye 12 yıla varan sigorta prim desteği ve toplam yatırımda yüzde 60’a varan destek paketleri uygulanıyor. Bunun sebebi, Marmara Bölgesi’nde kümelenen sermayenin bölgede üretim ve istihdama destek vermesini sağlamak…
Çağlayan’ın verdiği bilgilere göre, 20 Haziran 2012 ile 31 Ağustos 2013 arasında ülke genelinde yatırım tutarı 88.5 milyar TL’ye ulaşan 5878 yatırım teşvik belgesi verildi. Bunlar içinde “6. Bölge”ye düşen yatırım tutarı ise 8.9 milyar dolar oldu. Yalnızca Ocak-Ağustos döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre sabit yatırım tutarında yüzde 216, istihdamda yüzde 60 artış kaydedildi.
Ancak batıdan doğuya doğru istihdam ve üretimde fark yaratacak, bölgeler arası gelişmişlik farkını azaltacak düzeyde bir sermaye akışı şimdilik gözükmüyor. Zira yatırım kararı alanların yüzde 83’ünü bölgede yerleşik yerli yatırımcılar oluşturuyor. Yani kısacası, uzun yıllardır finans dünyasını ipotek bedelleri, sicil affı ve sigortacılık gibi konularda “ayrımcılık” yapmakla suçlayan bölge iş dünyası, özel sektör yatırımları konusunda da beklediği desteği bulamıyor.
Ekonomi Bakanlığı verilerinden derlediğimiz bilgilere göre, 20 Haziran 2012’den bu yana 6. Bölge için yatırım teşvik belgesi alan şirketlerin yüzde 83’ünü bölge yatırımcıları oluşturuyor. 6.bölgedeki iller veya Türkiye dışından bölgeye yatırım yapmaya gelen şirketlerin oranı ise yalnızca yüzde 17.
Kuşkusuz, batıdan da bölgeye yatırım yapmak için kolları sıvamış şirketler yok değil. Boydak Grubu’ndan Kale Grubu’na bölgede yatırım yapan birçok şirket var. Ancak bölge dışından gelen şirketlerin çok büyük bir kısmı, baraj ve HES yapmak üzere bölgeye gelen enerji şirketlerinden oluşuyor. 6.Bölgedeki en büyük 10 yatırımın 8’ini bölge dışından gelen enerji yatırımları oluşturuyor. Bu yatırımların toplam tutarı ise 5 milyar TL’ye ulaşıyor. 31 Ağustos itibariyle bölge için yatırım teşvik belgesi alan 693 şirketin toplam sabit yatırım tutarı ise 8 milyar 970 milyon TL. Yani 8 enerji yatırımı, toplam yatırım tutarının yüzde 56’sını oluşturuyor. Öte yandan, planlanan 693 yatırımın bölgede 34 bin 70 yeni istihdam yaratması öngörülürken, 9 büyük enerji yatırımının istihdama katkısı yalnızca yüzde 3.3 olarak gerçekleşiyor.
Bir başka deyişle bölgedeki kalkınma için tüm umutlarını çözüm sürecine bağlayan yerel iş dünyası, üretim ve istihdamda kendi göbeğini kendi kesmeye çalışıyor. Bölge işadamlarının kalkınma ve yatırım için ortaya koydukları talepleri ise şöyle sıralamak mümkün:
*15 Haziran 2012’de başlayan teşvik süreci uzatılsın
*Organize Sanayi Bölgelerindeki altyapı sorunu çözülsün
*Sigorta şirketleri fabrikaları sigortalarken zorluk çıkarmasın
*Sicil affı uygulamayan bankalara yaptırım uygulansın
*Yüksek ipotek ve memur kefili uygulaması kaldırılsın
*Küçük sanayi siteleri de OSB desteklerinden faydalansın
Bölgedeki yatırım hareketliliğini Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın (DTSO) çiçeği burnunda başkanı Ahmet Sayar ile konuştuk. Sayar çözüm süreci ile birlikte bölgeye olan yatırımcı ziyaretlerinin artışına dikkat çekiyor. Öyle ki geçen yıl yıl yalnızca Diyarbakır’a 550 heyet gelmiş. Yani neredeyse günde 2 heyet, kentte temaslarda bulunmuş. En yakın örnek eylül ayının son haftasından. Aynı günler içinde hem İstanbul Sanayi Odası (İSO), hem Türkiye İşadamı ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) hem de Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) bölgeye gezi gerçekleştirdi. İş dünyasının en önemli çatı kuruluşlarından olan bu 3 kurum, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin’i kapsayan temaslarda bulundu.
Fakat ne yazık ki, ziyaretler çoğu zaman güzel ilişkilerin kurulması ve bölgenin tarihi güzelliklerinin görülmesi ile sonuçlanıyor. DTSO Başkanı Sayar, “Bu yoğun ziyaretlere rağmen hala teşvik sisteminden yüzde 12 ile en az pay alan bölgelerden biriyiz. Yatırımcının buraya ilgisi olsa da hala güvenlik kaygısı ile hareket ettiğini söyleyebiliriz” diyor.
Sayar, bölgeye dışardan gelen sermayenin enerji sektörüne olan yoğun ilgisini ise şöyle değerlendiriyor:
“Devlet bu sektörde alıcı olduğu için büyük şirketleri baraj ve HES yatırımlarına yönlendiriyor. Ancak biz bunların yanında istihdamı artıracak, kent ekonomisini güçlendirecek özel sektör yatırımlarının önünün açılmasını bekliyoruz.”
Sizce de kalıcı bir barış ve toplumsal refah için bu sözlere kulak vermek gerekmiyor mu?