Türkiye 8 Haziran itibariyle yepyeni bir siyasal atmosfere girdi. Ülkenin yarısı için neredeyse bir ‘kabus’ halini almış AK Parti hükümeti, 12 yıl önce sandık marifetiyle oturduğu iktidar koltuğundan yine sandık marifetiyle kalkmış oldu. En azından artık yayıla yayıla oturmaya alıştığı o koltukta, başkalarına da yer açmak zorunda.
Ve elbette HDP…
HDP’nin yüzde 10 barajını aşması, Türkiye siyasal tarihi açısından AKP’nin iktidarı paylaşma ya da terketme noktasına gelmesinden çok daha önemli bir sonuç.
90’larda kurulan HEP’ten bu yana TBMM’de yer almak için büyük bedeller ödeyen ancak demokratik siyaset araçlarını kullanmaktan hiç vazgeçmeyen Kürt siyaseti artık, ülke genelinde rüştünü ispat etmiş oldu. Üstelik bunu yaparken, Kürt ya da PKK’li olmayan ama ülkenin gidişatına itiraz eden tüm kimliklere de umut oldu.
CHP’lisinden AKP’lisine, üst düzey iş insanlarından tv yıldızlarına kadar düne kadar akla bile gelmeyecek kesimlerden binlerce insan açıkça HDP’ye destek verdi.
Erdoğan ve Davutoğlu’nun tüm karalamalarına rağmen, havuz medyasının “terörist, dinsiz, Ermeni uşağı” manşetlerine rağmen Demirtaş’a olan destek, kulaktan kulağa gönülden gönüle yayıldı. Seçim günü binlerce insan, ülkenin dört bir yanında sandık başlarında HDP oylarının başına bir şey gelmesin diye müşahitlik yaptı.
7 Haziran gecesi, bugüne kadar Kürtlerin derdiyle dertlenmeyen pek çok insan HDP’nin barajı aşmasını büyük bir coşku ile karşıladı; Türkiye’nin geleceği için uzun yıllar sonra ilk kez umutla yastığa başını koydu.
Peki HDP’nin sandıktaki başarısının ardında ne var?
Son yıllarda yüzde 6-7 bandına sıkışmış bir görüntü veren Kürt legal siyaseti, nasıl oldu da oyunu yüzde 13’ün üzerine çıkarmayı başardı?
Bu sorulara doğru yanıt vermek çok önemli. Zira HDP’nin bugünden sonra izleyeceği siyasetin kodları bu soruların yanıtlarında gizli.
Seçim sonuçları gösteriyorki, HDP 7 Haziran’da Kürtler dışında bugüne kadar kendisine karşı rezervli kesimlerden destek almasına rağmen, asıl itibariyle kendi potansiyel Kürt tabanını genişleterek bu başarıya imza attı.
Daha açık söyleyelim:
HDP’nin yüzde 13’lük başarısının arkasındaki asıl faktör Türk solu, liberaller, Ermeniler veya Aleviler ile kurduğu ittifak değil; bugüne kadar geleneksel ve muhafazakar yapısı nedeniyle PKK’ye mesafeli durmuş Kürtler oldu.
Bir başka deyişle HDP’ye barajı aştıran şey, Demirtaş’ın Türkler arasındaki popülaritesinden ziyade Kürtler arasındaki popülaritesi oldu. Bunun arkasında ise büyük ölçüde AKP ve Erdoğan’ın Kobani-Rojava direnişine ilişkin her kesimden Kürdü derinden yaralayan tavrı var.
Bugüne kadar AKP’ye gönül vermiş Kürtlerin “Kobani düştü düşecek” diyen, IŞİD’e silah yardımı yaptığı ortaya çıkan hükümete olan kızgınlığı, IŞİD’i yenilgiye uğratan PKK-YPG güçlerine minnet duymasıyla sonuçlandı. Bu da Öcalan’ın ‘yeni bir sayfa’ diyerek kurulmasına ön ayak olduğu HDP’nin, bu kesimler tarafından yeniden değerlendirilmesini beraberinde getirdi. Ve sonuç, seçim öncesinde HDP yönetimine sürekli “Dindar Kürtlere daha fazla önem verin” diyen Altan Tan’ı haklı çıkardı.
Tan, seçimin ardından yaptığı açıklamada, “HDP’ye verilen her 4 oyun 3’ü dindar Müslümanlardan geldi. Diyarbakır’da geçen seçimde AKP ile oy farkımız 10 bin iken, bu seçimde fark 520 bine çıktı” diyerek, aslında HDP oylarının büyük oranda kaynağını da işaret etmiş oluyor. Öyle ki seçim sonuçlarına baktığımızda, HDP’nin bölgede Şanlıurfa ve Bingöl dışındaki tüm kentlerde AKP’yi ağır bir yenilgiye uğrattığı görülüyor.
Öte yandan HDP’nin oy patlaması yaptığı İstanbul’da hangi ilçelerden oy aldığına baktığımızda da Kadıköy ve Şişli gibi CHP kalelerinden bir miktar oy alınsa da, seçim sonucuna yön veren desteğin Bağcılar, Sultanbeyli, Esenler, Ümraniye gibi yoksul ve dindar Kürtlerin yoğunlukta olduğu ilçelerden çıktığı net bir şekilde görülüyor. Öyle ki, 2011 seçimleriyle karşılaştırıldığında bu ilçelerde AKP 7 Haziran’da ne kadar oy kaybettiyse, HDP’nin oyunu o oranda artırdığı ortaya çıkıyor.
Bugüne kadar PKK’ye ve Öcalan’a her zaman mesafeli duran ve Kürtlerin temsilini muhafazakar-sağ siyasetlerde gören kesimler, dümeni HDP’ye kırarak hem AKP’ye ağır bir darbe vurdu hem de özü itibariyle Kürt ulusal bilincine ilişkin yeni bir aşamaya geçildiğinin habercisi oldu. Şu anda dindar olsun solcu olsun, seçim sonrasında Kürtler arasında en çok duyulan sözlerden biri şu: “Kürtler Kobani’de IŞİD’i, 7 Haziran’da AKP’yi yenilgiye uğrattı”.
Yeni dönemde siyasette en çok tartışılacak şey işte bu olacak…
Kuşkusuz HDP’nin barındırdığı siyasal ve toplumsal yelpaze, Türkiye açısından büyük bir şans. Gezi sonrasında ortaya çıkan “birlik” kültürü, CHP dışı sol açısından Meclis’te güçlü bir temsilin yolunu açmış oldu. Resmi ideolojinin bugüne kadar dışladığı neredeyse tüm kimlikler, HDP içerisinde nefes alma ve kendini tüm ülkeye anlatma fırsatı bulmuş oldu.
Ancak, AKP ve Erdoğan hükümranlığına son verebilmek için istemeye istemeye oyunu HDP’ye ‘emanet’ eden insanlar için HDP’nin kimliği bir soru işareti olmaya devam edecek. HDP’nin yakın dönemde Öcalan’ın durumu ya da Kürtlerin ulusal haklarına ilişkin yapacağı her çıkış veya daha ‘Müslüman’ bir dil tutturması, bu kesimlerde “bak gördün mü, değiştiler” yorumlarına neden olacak. Demirtaş’ın zafer konuşmasında Öcalan’a özellikle teşekkür etmesi bile daha şimdiden rahatsızlık yaratmış görünüyor. Hatta pekçok kentte seçim zaferini kutlamak için Kürt bayraklarıyla sokağa çıkan insanları görüp, “Bunun için mi HDP’ye oy verdim” diyenleri duyuyoruz.
Oysa bu noktada, HDP’yi gerçekten bir Türkiye partisi haline getirecek fikrin ve çabanın Kürt hareketinden, daha açık söyleyelim Öcalan’dan çıktığının artık görülmesi ve kabul edilmesi gerekiyor. Demirtaş’ın tepkileri göze alarak seçim gecesi ‘Öcalan’a teşekkür’ açıklaması yapması ise bu hakkın teslim edilmesi aslında. HDP’ye oy veren 6 milyon insanın dağılımına bakıldığında da Öcalan’a selam yollanmasına memnun olanların sayısının olmayanlardan katbekat fazla olduğunu görmek gerekiyor.
Öcalan’ın Türkiye siyasetine etkisi ve katkısı geri dönüşü olmayan bir realite ve Türkiye bunu ne kadar çabuk kabul ederse, siyaseten o kadar normalleşecek.
HDP kendini ‘Kürt partisi’ olarak tanımlamıyor, aksine tüm kimlikler için bir temsil noktası olma iddiası var. Ancak yine de HDP’nin HEP’ten bugüne gelen legal Kürt siyasetinin devamı olduğu da yalın bir gerçek. Seçimde oluşan haritaya bakmak bunu görmek için yeterli.
Bir sonraki seçimlerde HDP’nin yüzde 20’leri zorlamasının yolu, bir yandan ülke genelini kapsayacak politikalar üretmesinden diğer yandan nihai barışı ve Kürt halkının ulusal taleplerini sesini titretmeden savunmasından geçiyor.
İlk başta bunların birbirne zıt pozisyonlar olduğu düşünülebilir. Ama tam da bu zıtlığı oluşturan siyasal bilincin yıkılması için HDP kurulmadı mı?
Evet, her iki siyasal dili aynı anda kurmak mümkün. Bu dile dindarları, Alevileri, Ermenileri, eşcinselleri katmak mümkün. 7 Haziran bunun ispatı.
Bundan sonra HDP kentli, iyi eğitimli, orta ve üst sınıf Türk seçmenler için de bir seçenek olacaksa elbette bunun gerektirdiği güveni sağlamak için çalışacak. Ama Türk seçmenlerin de çok ağır zamanlardan geçerek bugünlere gelen Kürt siyasetini, Öcalan’ı ile Kandil’i ile kabul etmesi ve anlamaya çalışması gerekiyor.
Aksi takdirde, bugün AKP karşıtlığı ile şekillenen ve başarıya ulaşan siyasal dili geleceğe taşımak mümkün olmayacak.