Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan cumhurbaşkanlarının ABD'deki Nükleer Güvenlik zirvesine katılmaları ile birlikte buzluktaki eski sorunlar tekrar 'alevlenmeye' başladı.
2014'te 20. yılını dolduran Dağlık Karabağ ve Azerbaycan arasındaki sözde 'ateşkes'te son bir yıldır giderek yükselen bir tansiyon vardı. Bölgede çok kolay alevlenen ve birden bire küresel güçlerin dahil olduğu bir savaşa dönüşebilecek Dağlık Karabağ'daki karşılıklı ölümler bölgeyi yeniden dünyanın gündemine taşıdı.
Bugünlerde Suriye'den gelen savaş haberlerinden sıkılan 'tembel' televizyon izleyicileri için haber bulmakta zorlanan haber kanalları da göz kamaştırıcı başlıklarla, yeni bir savaş ihtimali için avuçlarını ovuşturmaya başladı. (AlJezeera: '20 yıl sonra ilk silah ateşlendi' gibi)
Gündem değiştirmeyi iyi bilen Erdoğan'ın ABD'den beklediğini alamadığı ve Obama'yla gerçekleştirdiği zor zar görüşmenin iyi geçmemesi ve ardından Obama'nın kendisini kamuoyu önünde küçük düşürmesi 'cephe'den yeni gelen haberlerle alt sıralara düşmesini de sağlayarak Erdoğan'ın karizmasını da çok dağıtmamasına yardımcı oldu bu arada. Yoksa Der Speigel kapağı ve Extra3 televizyon kanalındaki haberler daha çok konuşulurdu zira.
Öte yandan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in John Kerry ile yaptığı görüşmenin ardından yapılan basın açıklamasında Kerry'nin Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıdığını dile getirmesinden 'İlham' alan Azerbaycan daha Nükleer zirvesi bitmeden Dağlık Karabağ sınırı hareketlendi.
Azerbaycan resmi kaynakları 4 Nisan'ta tek tarfalı ateşkes ilan ettiklerini söyleseler bu atşekesten saatler sonra Karabağ köylerindeki civil.net muhabirleri roketlerin nasıl sivillerin üzerine geldiğini kaydetmişti bir kere. (Videoyu izlemek için tıklayın)
Sonrasında uluslarası kamuoyunda Ermenistan ve Azerbaycan arasında 'İlk kim vurduysa o önce dursun' gibi saçma bir angarjman kuralının yankılanmaya başladı.
Ardından iki tarafın da propaganda yüklü haber bombardımanı başladı:
Azerbaycan'ın IŞİD miltanlarını cepheye getidiğini iddia eden Ermenistan siteleri,
170 Ermeni askerinin öldürüldüğünü iddia eden trend.az sitesi, Azeri Savunma Bakanı'nın Dağlık Karabağ'ın başkenti "Stepanakert'e gireceğiz!" açıklaması geldi... Bu sonuncusu bana Türkiye'deki bakanların "Şam'ı 10 dakikada alırız" balonlarını hatırlattı...
Ciddiye alınabilecek olanlar bile konunun ne denli izaha muhtaç olduğunu anlatıyor.
Russia Today'e bağlanan Azerbaycan'ın Moskovca büyükelçisi Polad Bülbüloğlu "Uluslararası kamuoyu uzun süre bu durumla ilgili bir şey yapmaz ise dünkü gibi olayların yaşanması normaldir" dedikten sonra gazetecinin sorusuna "Tabii ben devlet adına yanıt veremem" dedi ki bir büyükelçinin ilk işi devlet adına konuşmaktı oysa ki. Aynı Bülbüloğlu Govorit Moskva radyosuna "Daha ne kadar beklememizi bekliyorlardı ki? Barış yoluyla çözülemeyen askeri yöntemlerle çözülecektir" dedi.
Dağlık Karabağ'da tansiyon uzun süredir zaten yükseliyordu. 2014'te Azerbaycan'ın düşürdüğü helikopter bu tarihten sonra "ihlalli ateşkes"in günden güne artacağının ve artık ağır silahların kullanılacağının habercisiydi.
Ki aynı tarihlerde benim Karabağ Dışişleri Bakanı Karen Mirzoyan ile yaptığım röportajda Mirzoyan bu konuya dikkat çekiyor ve Azerbaycan'ın artık uzun namlulu ve askeri silahlarla sivilleri hedef aldığını anlatıyordu.
Gürcistan üzerinden Ermenistan'a giderken Azerbaycan'a yakın sınır bölgelerinden geçtiğinizde Ermenistan yoluna giden otobüslere ateş açıldığını Tiflis'li otobüs şoförleri bile söylüyordu.
Dolayısı ile Azerbaycan ve Ermenistan arasında gerçek anlamda ateşkes belki de hiçbir zaman olmadı. Yaşanan uluslarası kamuoyunun 'gazı'nı alabilecek düşük yoğunluklu bir savaş haliydi belki.
Tansiyonun yükseldiği ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın "Devam ederse küresel bir sıcak savaşa gidilebilir" gibi açıklamalar yaptığı şu günlerde yaşananların satır aralarına baktığımda çıkardığım notlar aşağıda:
Bu arada Dağlık Karabağ Dışişleri Bakanı Karen Mirzoyan'ın CNN'e yaptığı açıklama oldukça önemliydi. Son sözleri CNN sunucusu tarafından çaktırmadan kesilmeye çalışıldı ise de Mirzoyan 22 yıllık ateşkes sürecine Dağlık Karabağ halkının iradesinin dahil edilmediğini şu sözlerle anlatıyordu: "Bu sınır ihlali ile ilgili bir konu değildir! Konumuz özyönetimdir."
Bu son sözler tanıdık geldi mi?