ÇILGIN AŞIKLAR X X X X
(Wild Mountain Thyme)/ Yönetim ve senaryo: John Patrick Shanley/ Görüntü: Stephen Goldplatt/ Müzik: Amelia Warner/ Oyuncular: Emily Blunt, Jamie Dornan, Jon Hamm, Christopher Walken, Daerblha Molloy, Don Whicherley, Clare Barrett, Abigail Coburn/ Amerikan filmi, 2020
Kendi oyunu Outside Mullingar’ı senaryo haline getirmiş, ünlü yazar John Patrick Shanley... Yönetmen olarak bu üçüncü filmi. Son dönemin koşulları yüzünden layıkıyla dağıtılamayan bu film Digiturk’de karşımıza geliyor. Ve bizi gerçekten şaşırtıyor. Ama şunu hemen ekleyeyim; çok sevenleri de var, hiç sevmeyenleri de... Ben şahsen bayılanlardan oldum.
Film İrlanda’da geçiyor. Ve bir büyük ailenin bir kuşağından öbürüne atlıyor. Yaşlı çiftçi Tony Reilly aileden gelen devasa çiftliğini ABD’de yaşayan yeğeni Adam’a bırakmak niyetindedir. Ama bedavaya değil, yüksek bir para karşılığında...Tony’nin oğlu Anthony bunu yıllardır birlikte yaşadıkları ve onca emek verdiği için, bunu kendisinin hak ettiğini düşünmektedir. Ama o öylesine sakin, öylesine utangaç biridir ki, bunu talep etmekten çekinir. Ve 120 yıllık çiftliğin miras durumu karışır.
Bu arada işin içine Rosemary girer. Orada büyüyen, çocukluğuna da birazcık tanık olduğumuz güzel ve gururlu bir kadın... Sürekli sigara, hatta puro içtiği için çevresinde alay edilen... Ki o puro da ona kendi babasından miras kalmıştır.
O da Anthony’ye aşıktır ve bunu ne yapıp edip ona açmak niyetindedir. Ama adam öylesine içe kapanık ve öylesine mahzundur ki... Bu hiç kolay gözükmez, Tıpkı çiftlik mirası olayı gibi... ”Biz hesap insanı değiliz” deyip duran bu insanlar hiç de öyle davranmaz. Sanki tüm ailenin üzerinde bir lanet var gibidir. Ve her şeyin mutlu sona bağlanması kolay olmayacaktır.
Film temelde romantik bir yapım, bir aşk filmi. Ve bence işin düğüm noktası da bu; çünkü aşk filmi bence sinemada en çok işlenmiş, en çok cılkı çıkmış türdür. Bu konuda yepyeni olarak ne söylenebilir, ne yapılabilir?
İşte film bu soruya çok ilginç yanıtlar getiriyor. İşin içine belli dozda komedi katarak... Son derece zeki diyaloglara yaslanarak... Ve bizlere görkemli İrlanda manzaraları sunarak... O sanki sonsuza dek uzanan yemyeşil çayırlar; o hayvanlar, o Şarol cinsi inekler...
Ve bu dekorların önünde akıp giden bir sosyal yaşam... O görkemli düğün sahnesi... O New York’a gidiş ve bir Kuğu Gölü balesi izleme sahnesi... Ki bu da elbette Rosemary’nin insiyatifiyle olur.
O erkeğine şunu diyecek kadar pervasızdır: “Güzel kokması gereken benim. Erkeklerse leş gibi kokmalı: tıpkı senin gibi!”. İşte aşk denen şeye en azından farklı, cesur, küstah, alaycı ve çarpıcı bir yaklaşım!... Ama ardından şu laf da gelen: “Kadınlar dünyanın kurtuluşudur. Seni buna inandırmayı çok isterim!”...Ya da şu: “Beni kucağına alıp aya taşıdığını hiç hayal ettin mi?”...
Ve de giderek keçileri kaçırır gibi olan Anthony’nin şu vızıldaması: “Artık bir bal arısı olduğumu düşünüyorum!”...
Bu arada ABD’den çiftlik için gelen Adam da uçakta tam dengi bir hatunla tanışır. Ve onun da ufkunda saadet ışıkları belirir!...
Böylece karşımıza belki dünyanın en tuhaf aşk hikâyesi ve en inanılmaz evlenme serüveni gelir. Bence son derece kendine özgü bir lezzeti olan ve tadılması çok hoş olabilecek...
Oyuncular da çok üst düzeydedirler. Baba Tony’de yıllardır özlediğimiz Christopher Walken... Adam’da TV dizileri kralı Jon Hamm...Rosemary’de yine özlenen Emily Blunt...Ve Anthony’de yakışıklığını sanki ters köşeden ustaca kullanan bir Jamie Dornan. Bu dörtlü filme çok şey katarlar. Amelia Warner’ın müziği de öyle...