UĞUR BÖCEĞİ X X X X (Lady Bird) Yönetim ve senaryo: Greta Gerwig Görüntü: Sam Levy Müzik: Jon Brion Oyuncular: Saoirse Ronan, Laurie Metcalf, Tracy Letts, Lucas Hedges, Timothee Chalamet, Beanie Feldstein, Lois Smith Amerikan filmi |
Uğur Böceği bir büyüme hikayesi. Sinemada ve edebiyatta yüzlerce, binlerce örneğinin gittiği yoldan gidiyor. Ve ilk kez yazar-yönetmenliği deneyen oyuncu Greta Gerwig’in kişisel deneyimlerinden süzülüp karşımıza geliyor.
Doğrusu hemencecik paylaşılacak bir öykü değil. California’da, San Fransisco’nun banliyösü sayılabilecek Sacramento’da, alabildiğine yumuşak kişilikli babası, ayni ölçüde sert annesi, zaman zaman hainleşebilen ağabeyiyle yaşayan, ailesi açık mali sıkıntılar içinde olan...
Ve Katolik okulunda kendine özgü bir eğitim alan bu 18 yaşındaki genç kızın öyküsünü uzaklarda, diyelim ki Türkiye’de paylaşmak kolay mı?
Ama işte, orada sanatın özel kanatları bizleri alıp o ırak coğrafyaya ve çok farklı kültüre götürüyor. Ve asıl adı Christine olup kendi kendine taktığı Lady Bird adını tercih eden bu genç ruhun macerasına ortak oluyoruz. Hem de adım adım... Ve çokluk onu anlayarak, onun yanında olarak...
Çünkü o ailenin benzerleri bizde de var. Özellikle kızını gerçekten seven, ama bunu bir türlü yeterince gösteremeyen o boynu bükük, tatminsiz, arayışlar içindeki annenin.
Ki o rolde Laurie Metcalf denen, 1955 doğumlu, 80’lerde kariyerine başlamış ve yıllar boyu birçok film ve TV dizisinde irili-ufaklı roller almış oyuncu belki ilk kez zirveye çıkıyor ve Oscar’ın en güçlü adayı oluyor.
Evet, anlatılanlar uzak gözükse de, benzerleri bizde de var. O dinsel eğitim örneğin... Ve gitgide daha da yayılan, laik eğitim ilkesinin bileğini bükmeye azmetmiş bir eğitim değil mi bu?
Ama orada, özellikle erkek hocalar ve hoşgörüsüz rahipler belli bir otorite kurmuş olsa da, o güler yüzlü rahibeler edebiyattan tiyatroya ve sinemaya sanatı da seviyor, destekliyor, öğretiyorlar. Kitap okumayı yüreklendiriyor, destek oluyorlar. Her uygarlığın tutuculuğu ve dinle ilişkileri kendine göre... Ama, daha genel biçimde, kadın dokunuşunun her şeyi daha yumuşak ve insancıl kıldığı da bir gerçek...
Ve evet, cinsellik. Ağır ağır yaklaşılan, el yordamıyla keşfedilen, hem ürkülüp hem özlenen o kaçınılmaz eğilim ve eğitim. O önlenemez ‘temel içgüdü’.
Lady Bird bunu önce masum ve utangaç bir çocukla deniyor. Ama onun eşcinsel olduğu ortaya çıkınca, bir başkasını buluyor: son derece sempatik, biraz gizemli, o da bakir gözüken bir genç adam.
Ama o da yürümüyor. Bu öğreniş süreci, hele bir genç kız için, yaşamın en büyük zevkiyle kuşkulu sonuçların ve düşkırıklıklarının buluştuğu ürkünç bir alan değil mi?
Ve uzaklara gitmek, Doğu yakasının o kale gibi saygın okullarından birinde okumak tutkusu. Bunun maddi sınırlarını hesaplamak, çareler aramak, birçok yere başvurmak. Ve yanıtları beklemek.
Lady Bird sonunda yuvadan uçup amaçladığı tepelere konabilecek midir? Film boyunca bunu merak etmemek olanaksız...
Son derece zarif bir film; nüanslarla dolu özenli bir karakter irdelemesi. Hassas bir oyuncudan mesleğine, kendi cinsine ve geçmişine özel bir bakış. Seyirciyi kişilerinin hikayesine ortak etmesini gayet iyi bilen...
Ve bakalım, Oscar heykelciklerini hangisi evine götürecek? Filmin kendisi, yönetmeni veya özgün senaryosu mu? Oyunculardan başroldeki benzersiz Saoirse Ronan mı? Ki daha önceki iki adaylıktan sonra bu onun üçüncü adaylığı.
Ya da annedeki Laurie Metcalf mı? Ki en çok o hak ediyor gibi. Bakalım, göreceğiz.
YARIN: KIZIL SERÇE