D_Masthead_970x250
... Korkmayın, evrenin sırrı gibi insanoğlunun henüz kıyısına bile yaklaşamadığı bir soruyu Tırmık’a konu edecek değilim...
Yazının başlığındaki çok şey anlatan ve az şey anlatan cümle –bildiğim kadarıyla- Einstein’dan. Einstein’a bunca araştırmasından, bunca kafa patlatmasından sonra evrenin sırrını çözüp çözmediğini sormuşlar. Boynunu bükmüş. “Bilmiyorum” demiş, “Bilebildiğim: Bir şey hareket ediyor. Hepsi bundan ibaret..” Korkmayın, evrenin sırrı gibi insanoğlunun henüz kıyısına bile yaklaşamadığı bir soruyu Tırmık’a konu edecek değilim.  Benimki sadece bir esinlenme:  Çünkü Türkiye’de de bir şey(ler) hareket ediyor. Kangrenleşmiş sorunlardan bazılarında çözüme de gidebilecek (ama gitmeye de bilecek) bir şeyler hareket ediyor. Örneğin şu yılan hikayesi: Güney Kıbrıs gemilerine Türkiye’nin limanlarının açılması. AB ilişkilerini tıkayan başat etken olarak hep bu gösterildi ve dün Başbakan “Eşzamanlı olursa biz varız” dedi. Yani Türkiye hariç “tanınmayan devlet” KKTC’nin gemilerine de limanlar açılırsa bu kördüğüm çözülecek(miş). Örneğin bir başka yılan hikayesi: Ege’de karasularının 12 mile çıkarılması... Ben mesleğe başladığımdan beri (yani milattan önce filan) bu itiş kakış vardı ve bir zamanlar Türkiye için Yunanistan’ın tek taraflı olarak karasularının 12 mile çıkarması  ”savaş nedeni” idi. Oysa Başbakan dün, “Henüz anlaşmaya varılmadı” dedi. “Henüz”den benim anladığım “Bir kaç pürüz var ama anlaşmanın da eli kulağında”dır. Örneğin savaş uçakları jargonunda “İt dalaşı” denen ve Ege üstünde Türkiye ve Yunanistan savaş uçaklarını çarpışma eşiğine getiren karşılıklı taciz manevraları. Yunanistan’ın Proto Thema gazetesi “it dalaşı”nın son yılda iyiden iyiye azaldığını ve Yunanistan’ın Türkiye’nin savaş uçaklarını artık “göz ucuyla taciz” ettiğini haber verdi. Türkiye’nin de  “it dalaşına” girmemeye özen gösterdiğini belirtti ve bu bilgi Türkiye tarafından yalanlanmadı. Örneğin en yakıcı sorunda, Kürt sorununda da hareket eden bir şeyler var. Öcalan, avukatlarına kendisiyle yapılan görüşmelerin müzakere (=karşılıklı pazarlık’ın diplomatçası) aşamasına geldiğini söylüyor. Hükümetten  ciddi bir yalanlama yok. Öcalan, avukatlarına, biri silahlı PKK’lıların dağdan inmesini, öteki her iki taraftaki faili meçhulleri araştıracak bir “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını içeren iki protokol üstünde konuşulduğundan söz ediyor; Hükümet kanadından tahmin edebileceğiniz gibi sadece Cemil  Çiçek’ten “Kendi temennileridir herhalde” gibisinden sert olmayan, yalanlama sayılamayacak bir kısa demeç geliyor. Hepsi bu. Örneğin CHP’de, “Valla doğrudan gitmedim, geçerken uğradım” gibi parti içindeki tutucu kanadı sakinleştirecek açıklamalar eşliğinde de olsa yıllar sonra Genel Başkan Diyarbakır’a gidiyor; Paris’te devletin reddettiği iki sanatçının Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret edip çiçek bırakıyor; fatiha bile okuyor. Referandum öncesinde TV ekranlarından “Ulusalcı kanadın gayri resmi sözcüsü” gibi sürekli boy göstenen yeni Genel Sekreter Süheyl Batum, Kürtlerle seçim ittifakına  girilebileceğini söylüyor; Genel Başkanın itirazı üzerine tam da geri adım atmayıp “İttifak değil ama işbirliği yapılabilir” diyor. *    *    * Yani... Türkiye’de irili ufaklı, farklı önem derecelerinde ama ortak noktaları “kördüğüm” ya da “kangren”  terimleriyle tanımlanabilecek konularda bir şeyler hareket ediyor. “Peki sonuç ne olur” derseniz. Valla ben de Einstein kadar biliyorum: Bir şeyler hareket ediyor. Bildiğim de, görüp gözlediğim de bundan ibaret...  

İlgili İçerikler