Farkındasınız, yok Ekrem İmamoğlu kar yağarken balık lokantasında yemeğe gitti, yok yatarı olmayan bir suç iddiasıyla Sedef Kabaş tutuklanıp mapus damına tıkıld,; yok Putin gelecek yok Tayyip Erdoğan gidecek, yok adaletsiz ülkenin Adalet Bakanı değişti, yok enflasyonu yüksek gösteren TUİK başkanı yollandı falandı, filandı, feşmekândı derken...
HDP'yi kapatma davası ile ilgili yargı bürokrasindeki işlemler -neredeyse- sessiz sedasız ama yürüyor.
Keza Meclis'teki HDP milletvekillerinin neredeyse tümünün dokunulmazlıkları kaldırılıp, uzun süreli siyaset yasağı getirilip devre dışı bırakılmalarına ilişkin kirli siyasal hesabın zorunlu bürokratik adımları da gitgide hızlanarak atılıyor. Dokunulmazlık dosyaları artık Meclis'e geldi ve komisyonlarda, sonra da TBMM Genel Kurulu'nda "Kaldır kolunu, indir kolunu, kabul edilmiştir" oyununun oynanmasına az kaldı. Bu konuda geçici bir "AKP – MHP – İyi Parti koalisyonu" kuruldu bile.
Hesap belli: Kürtlerin Meclis'te temsilini önlemek.
Bu hesap salt Diyarbakır'dan, İstanbul'dan değil, Türkiye'nin dört köşesinden döner.
Eğer AKP-MHP iktidarı hem "Kürt sorunu"nu çözmek hem HDP'de buluşan Kürt siyasal hareketini çökertmek istiyorlarsa böyle akıl yoksunu yollardan hedeflerine ulaşamaz. Öyle bir çözüm için Nazilerin "Yahudi sorunu"nu çözmek için uyguladıkları "sıfır çözüm" denen yönteme başvurmaları gerekir. Yani son genel seçimde HDP'ye oy vermiş 6 milyon yurttaşı "sıfırlamak" seçeneğini tercih etmelidirler.
Tabii sıkıyorsa...
(Burada "sıkıyorsa"nın çok eril bir argo terim olduğunu biliyorum. Ama yerine ne koydumsa yetersiz kaldı. O yüzden hoş görün; dilerseniz "Bu ağzı bozuk gazeteci" deyip beni kınayın ama terimi değiştirmemi istemeyin.)
Peki şu anda Meclis'te olan HDP milletvekillerinin hemen hepsine uzun süreli siyaset yasağı getirerek yeniden aday olmalarını önlemekle, hatta yine çok sayıda HDP milletvekilini hapse atmakla AKP – MHP koalisyonu "HDP karabasanı"nından kurtulabilir mi?
AKP'li siyaset esnafı HDP'ye oy veren seçmenleri, HDP'yi devre dışı bırakarak kendilerine çekemeyeceklerini elbette biliyorlar. Bunu bilmek için zaten ortalama üstü bir zekâ gerekmiyor.
Onların sorunu HDP seçmenlerinin Cumhurbaşkanlığı seçiminde "Millet ittifakı"nın adayına oy vermeleri halinde artık tek başına AKP demek olan Tayyip Erdoğan'ın Saray'ı tahliye etmek zorunda kalacak olması. O tahliye aynı zamanda siyasal kaderlerini "Saray sultanı"na bağlamış yeteneksiz, kültürsüz siyasetçiler yığınının da sonu demek ve bunların toplamı olarak da AKP denen siyasal partinin ruhuna el fatiha demek.
Bu, AKP çevresinde kümelenmiş çıkar çeteleri için de, AKP sayesinde güçlerine güç katan tarikatlar için de "mutlu talan günleri"nin sonu demek.
Ama önümüzdeki genel seçim salt Cumhurbaşkanı seçimi demek değil. Yeni bir parlamento da seçilecek ve eğer kazanırsa muhalefet "güçlendirilmiş parlamenter sistem"e geçmeyi ilkesel olarak kabul ettiğine göre TBMM iyiden iyiye önem ve siyasal ağırlık kazanacak.
HDP kapatılsa bile HDP seçmeni o seçimde yine kilit bir rol oynayacak; Siyasal Partiler Kanunu'na göre seçime girme hakkını kazanmış sol partilerden birinin çatısı altındaki "HDP"ye oy verecek.
Üstelik 2018'in 6 milyonluk seçmen kitlesi bu seçimde seçmen yaşına ulaşmış gençlerin ve sorunun artık "o parti, bu parti" tercihinin çok ötesine geçmiş, demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun savunulması aşamasına gerilemiş bir ülkenin seçmenlerin katkısı ile 8 hatta 10 milyona çıkacak.
Çok iyimser bir tablo mu çizdim?
Hayır.
Tersine aklımın erdiği, dilimin döndüğü, kalemin elverdiği kadar açıkladığım tablonun çıplak bir çıplak gerçek olduğu kanısındayım.
AKP-MHP ortaklığı işte bu "çıplak gerçek" yüzünden iktidarını koruyabilmek için seçim öncesi, sırası ve sonrasında her türlü siyasal ahlâk ve hukuk ilkelerini pervasızca çiğneyecek ve akla gelebilecek, hatta gelmeyebilecek her yola başvuracaktır.
Millet İttifakı denen siyasal ortaklık ise işte bu "çıplak gerçek" yüzünden ya bir siyasal intiharı seçecek ya da HDP'ye karşı tutumlarını gözden geçirip abdest tazeleyecekler...