Haberi Milliyet’ten genç bir haberci, Ayşegül Kahvecioğlu çıkardı. T24 kaçırmadı; haberi kendi okurlarına da aktardı. Umarım gözünüzden kaçmadı. (Kaçırdıysanız tıklayın)
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı eğitim yılının açılışı dolayısıyla Ankara’da bir ilköğretim okuluna gitti ve çocuklara kitaplar armağan etti. Kitaplardan birinde Cahit Zarifoğlu diye bir şaire (şair!) ait şiirlerden (şiirler!) seçkiler yer almış.
Korkmayın, kapağında silah tutan bir Afgan çocuk resminin yeraldığı, kapağında „Çocuklara Afganistan Şiirleri“ yazan kitaptaki şiirleri (şiirler!) alıntılamayacağım. Şu iki paragrafçık yeter:
Alıntı: „…Çocuklar saklambaç, körebe yerine savaş oyunu oynuyor. Kovalıyor, yakalıyor ve öldürüyorlar. Çocuklar birdirbir, küsküç yerine savaş oyunu oynuyor. Amaçları benzemek mücahit ağabeylerine... Uzak ülkelerden müslüman çocuklar rica ederim savaşmaya gelin…”
Alıntı: “…Adı Gülbeddin Hikmetyar, liderimiz bizim. Allah adıyla konuşur, Allah için savaşır en önde. Ona zor değil kafasını kırmak zalimlerin, daha çocukken başladı bu işe. Az yer, az uyur, örgütleyicidir, azimli gerçekçidir. Seviyoruz tüm ülke gibi biz küçük mücahitler de onu...”
* * *
Şimdi yazıyı uzatmak pahasına bir anı:
Afgan ve tüm müslüman çocuklara lider, „Allah adıyla konuşup Allah adına savaşan“ bir kahraman olarak tanıtılan Hikmetyar üstüne bir anı…
1979 sonunda Afganistan’da Sovyet destekli Afgan ordusuna karşı ABD destekli „Mücahitler“ arasında gerçek bir içsavaş yaşanıyordu. Savaşı izlemek üzere Afganistan’a gittim. 1980 Ocak’ıydı. Düzlüğü pek az, dağı pek bol Afganistan’da her yer karla kaplıydı ve karakış amansızdı. Afgan ordusunu, Kabil’de olup biteni iyi kötü gözledikten sonra bir de karşı tarafı görelim dedik. İki Belçikalı, bir Alman, bir de ben, dört gazeteci ülkenin güneydoğusuna zorlu bir yolculuktan sonra Hikmetyar’ın kampına ulaştık. Hikmetyar bizi kabul etmedi. Ama kampı gezmemize izin verdi (vermiş).
Gezdik. Yerel giysiler içinde „mücahitler“ savaş eğitimi görüyorlardı. Yine yerel giysiler içindeki öğretmenleri yakın savaş tekniklerini gösteriyordu. Ama öğretmen biraz tuhaftı. Donuk mavi gözlü, sarı saçlı, izbandut gibi bir herifti. İçimizdeki en fırlama gazeteci olan Belçikalı, ona İngilizce laf attı:
- Hiç mavi gözlü, sarı saçlı Afgan görmemiştim…
Herif olanca pişkinliği sırıttı ve belirgin bir Amerikan aksanı ile ingilizce cevap verdi:
- Beni gördün ya işte… Ben sarı saçlı, mavi gözlü, uzun boylu bir Afganım.
Mecburen gülüştük. (Sıkıysa gülme. Adam espri yapmıştı ve elinde keskin ağzı tırtıllı bir rambo bıçağı tutuyordu).
Bizim fırlama Belçikalı devam etti. Mücahitleri gösterip sordu:
- Ne için savaşıyor bunlar.
Sarı saçlı, mavi gözlü „Afgan“ omuz silkti:
- Biraz islam için, biraz da hint keneviri için. Şu yamaçlar ve arkadaki düzlükler gözalabildiğine hint keneviri tarlasıdır… Biz de destek veriyoruz işte.
- Nasıl destek ?
- Mücahitler için silah, Hikmetyar için hint kenevirlerini eroin laboratuarlarına taşıyacak kamyon filan gibi…
Bize rehberlik eden mücahit anlamadığı bir dilden de olsa sohbetten hoşlanmamıştı; konuşmayı kesti ve yolumuza devam ettik.
Ama artık Hikmetyar’ı iyi kötü tanımıştık…
* * *
Hayır, Hikmetyar’dan yola çıkıp Tayyip Erdoğan’ın galiba aynı kış Afganistan’a gidip, Hikmetyar’ın dizi dibinde „hatıra fotoğrafı“ çektirişine filan getirmeyeceğim.
Ama Ankara’nın bir ilkokulunda Hikmetyar’ı ve silaha ve şiddete tapan mücahitleri örnek kahramanlar olarak çocuklara tanıtan kitapları seçen zihniyetten söz edeceğim.
Dağıttığı kitapları bakan Nabi Avcı‘nın okuduğunu, içeriğini bildiğini sanmıyorum. Bilseydi önleyecek kadar ılımlı ve AKP kadrolarının genel kültür ortalamasının epey üstünde bir siyasetçidir. Nitekim T24’deki kapı yoldaşlarımdan Umut Özkırımlı „Nabi bey siz yapmayın bari“ tweet’i ile şaşkınlığı belli etti ve haklıydı…
Ama kabul edin ki o kitapları Milli Eğitim Bakanlığında görevli bir bürokrat seçti. Çocukların bu zihniyetle donanması gerektiğine inanmış, AKP kadroları içinde yer almış bir bakanlık görevlisi…
Küçücük çocuklara bile „cihat çağrısı“ yapmayı dinsel ve siyasal ödev (görev değil ödev) olarak kavramış bir kafa…
Cihat -kimi islam teologlarının nafile çabalarıyla gölgelemeye çalıştıkları ve beceremedikleri- bir savaş çağrısıdır. Müslüman olmayan halklara kılıç zoruyla İslamı kabul ettirmeyi, olmadı boyun eğdirip biat etmelerini sağlamayı hedefleyen bir çağrı…
* * *
Bir kaç hafta önce bu köşede islam ile demokrasi ilişkisini kendimce irdelemiş ve bu ikisi arasında aşılması zor bir uyumsuzluk, birarada olamama hali bulunduğunu vurgulamıştım.
AKP, iktidara yeni geldiği yıllarda bir „imaj yaratma“ çabasına girmiş ve „siyasal islamcı, dinci parti“ yaftasını aşmak için, Avrupa’nın „Hristiyan demokrat“ partilerinden esinlenip kendini „Muhafazakar demokrat“ ve „Müslüman demokrat“ olarak tanımlamaya çalışmış; bu amaçla İstanbul’da üç günlük bir çalıştay bile düzenlemişti.
Tutmadı. Kendi has kadroları bu tanımları benimsemedi. Benimsenmedi ve unutuldu gitti…
Neden ?
Cevap bekliyorsanız bu yazının başına dönün ve bir daha okuyun…