Gecenin geç saati Ercan’dan İstanbul’a 21.55 Türk Hava Yolları uçağı ile uçuyoruz. Uçağın adı Kahramankazan...
Boeing 727-800. Bir saat 20 dakikalık uçuş süremiz, sırası ile Afyon ve Kocaeli üzerinden nedense önce Karadeniz’e açılıp sonra İstanbul Boğazı’nı takiben Marmara’ya yönelip devamında ise Beylikdüzü açıklarından dönüp Yeni Havalimanı’na tam 1 saat 55 dakika sonra iniş yapabiliyoruz.
Terminalin G14 kapısına ulaşmamız ise geceyarısını buluyor. Kabin amirinden her inişte uçağın aprondaki “taksi”si yüzünden 2000 dolar fazla yakıt yaktığını ve flapların çok ısındığını öğreniyorum.
Sonunda körük yerine otobüse bindiriliyoruz. Epey bir yol aldıktan sonra onlarca mutsuz suratlı çalışan arasından epey bir yol yürüyerek pasaport kontrolüne geliyoruz. Hemen yanımda kanter içinde normal 2 tekerlekli sandalyeyi tek başına güç bela itmeye çalışan HAVAŞ elemanı görüyorum.
Yine yüzlerce metre yol kat edip bagaj alım bantlarına ulaşıyoruz. Bant numaramız 16… 45 dakikalık süre sonunda ışıklı levha “Bagaj alımı bitti” yazıyor!..
Yüzlerce yolcu şaşkın. Kayıp bagaj ofisi ısrarla “Hayır, o banttan gelecek” diyor. Ve saat sabah 01:00 olduğunda nihayet bagajlar görünüyor.
Saatler süren belirsizlik ve yorgunluğun sonunda “Taksi” durağına ulaşıyorum. Bir yanda “Uberci” ve kaçak lüks minibüsçüler ile havalimanı görevlilerinin kavgası sürüyor. Kimi otobüs arıyor, kimi nereye nasıl gideceğini soruyor. Terminalin içinde dikilen ve garip mor tişörtlerinde ‘’Bana sor’’ yazanların hiçbiri dışarıda görünmüyor.
Bir taksiye atlıyorum. Gece çoktan saat 2’yi geçmiş.
Mavi taksi Peugeot marka ve 240,000 TL’ye zorunlu olarak şoföre satılmış. Daha sonra Tofaş’a da bu izin verilmiş. Sonradan alanlar kârlı çıkmış Ama şoför aracının rengini sarıya çevirmesi artık yasakmış. Lükse alışır demiş yönetici ve kanun kural koyucular.
Şoför alanda çalışabilmek için ayda 2000 TL harcırah ödüyor, günde ancak 2 ya da 3 iş alabiliyor.
Gecenin kapkaranlığında, ışıksız üstelik ıssız yollarda ilerliyoruz. Otoyol ücretleri ödeye ödeye Sarıyer, Kilyos çıkışına ulaşıyoruz.
Sohbet gösteriyor ki Beylikdüzü’ne 20 TL daha az ödemek için giden yolculardan ıssız bölgede gasp ve soyguna maruz kalanlar var. Uçuş ekiplerinin geldiği araçların önüne köpek ölüsü atıp soygun yapanlar da…
“Yeni Türkiye” çağ atlarken değil, derede neredeyse çayda boğuluyor.
İnsanlar gittikçe fakirleşip köleleşirken birilerinin cebi çalıntı servetle dolduruluyor.
Metro yok. Otobüse binseniz indiğiniz merkezde o saatte yine toplu ulaşım yok. Ve yine TAKSİ tutmak zorundasınız.
Eve vardığımda saat sabahın 3’üne ulaşmış. 150 TL taksi parası da cepte sıkışanmış!..
Oysa uçak biletim sadece 180 TL kadarmış!
Ne dersiniz, hangi “TAKSİ” daha uygun?..