Garip değil mi?
AK Parti iktidarı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile barışmamış mıydı?
2016 darbesinin finansörü olmakla itham ettiği Emirliklerin lideri Muhammed Bin Zayed'le ilgili suçlamalarını yutup, kendisini geçen Kasım ayıda, kırmızı -pardon turkuaz- halılarda karşılamamış mıydı?
Şubat ayında da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Abu Dabi'ye gitmemiş miydi; hatta ziyaret öncesi BAE'nin dünyaca ünlü gökdeleni Burj Khalifa Türk bayrağıyla aydınlatılmamış mıydı?
Bunlar göz boyama mıydı? O dönem Sedat Peker'in çektiği videolar durmuş, BAE'de olduğu düşünülen suç örgütü liderinden susması istenmişti.
Yani anlaşılan sadece bir süreliğine...
Bilinen kendisinin hâlâ BAE'de olduğu, ve oradan başka bir twitter hesabı üzerinden AK Parti iktidarını bombardımana tutuyor.
Hani normalleşme olmuştu?
Sanırsınız BAE, Körfez'in İsveç'i.
Beştepe'den ya da MİT karargâhından açılan telefonlara yanıt bile veriyorlar mı bilemem ama; ne koşuşacaklar ki?
"Ya habibti; oldu mu şimdi?"
"Ama Körfez Birliği standartları çerçevesinde ifade özgürlüğü kutsaldır; misal biz de eleştiriye açığız," mı diyordur BAE'li yetkililer dalga geçer gibi?
Tabii işin bir başka boyutu da ihtimal Türkiye'de toplumun önemli bir bölümünün bu sağlanan "ifade özgürlüğü" için, temel hak ve özgürlülerle anılacak son yönetimlerden biri olan Emirliklere duacı olması.
Tek başına altılı masanın yapamadığını yapıyor. Ne de olsa, "Bay Sedat" denecek bir durum yok.
İşin iç işleri boyutunu bir yana bırakırsak; mevcut durum tam anlamıyla BAE'nin AK Parti iktidarı ile dalga geçmesi; istiskale uğratmasıdır.
Vermişsin eline manivelayı; bırakır mı?
Ankara'da BAE'den sağlanan bir miktar dövizin, Peker'in verdiği zarardan daha önemli olduğu mu düşünülüyor acaba? Zaten bir şey yapmak isteseler, ne yapabilirler ki? Elleri kolları bağlı.
"- Sustur yoksa…
- Yoksa? Yoksa ne yaparsın?"
İşte böyle. AK Parti eliyle Türkiye'nin içine düşürüldüğü durum budur.
Kimse sorunlu ülkelerle normalleşme olmasın demiyor. Ama AK Parti bu süreci de yönetemedi.
Önünü arkasını düşünmeden, tecrübesi sıfır İslami/ideolog danışman güruhuyla uluslararası ilişkilerde at koşturabileceğini sanırsan; üstüne bir de dış politikayı geleceğini sandığın döviz akışına bağlarsan olacağı budur.
Barçın Yinanç kimdir? Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı. Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi. 2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti. Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi. Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor. Aralık 2020'de itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor. |