Bundan 132 yıl önce Chicago'da 8 saatlik işgünü talebiyle grev yapan işçilere polis saldırısıyla başlayan ve günlerce devam ederek onlarca cana mal olan olaylar, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının birlik ve dayanışma günü olarak ilan edilmesini getirmişti. Chicago olayları, 19. Yüzyıl sonunda kapitalizmi sarsan işçi sınıfı hareketinin katliamlarla, idamlarla durdurulmaya çalışıldığı anlardan sadece biriydi… Aradan bir buçuk asra yakın zaman geçti. Bugün artık güçlü bir işçi sınıfı hareketinden söz etmek mümkün değil. Buna karşılık kapitalizm, evet hâlâ ayakta. Ama onun da “dimdik ayakta” olduğunu söyleyemeyiz. 2008 Krizi'nde Amerikan ve Avrupa Merkez Bankaları piyasaya trilyonlarca dolarla müdahale etmemiş olsa, 1929 Buhranı benzeri bir felaket yaşayacaktık. Şükür, krizi atlattık. Ama 2008’e neden olan yapısal problemler ortadan kalkmadı. Büyük İstanbul Depremi’ni yaşayacağımızdan, hangi şiddette ve ne zaman olacağını bilmesek de, nasıl eminsek, kapitalizmin de önümüzdeki yıllardan birinde, 2008 şiddetinde, hatta daha şiddetli bir krizle sarsılacağından o kadar eminiz.
Yaklaşan krizlerden biri kapitalizmin sonunu getirebilir mi? Kapitalizm yok olduğunda yerini ne alacak? Bu sorular beni aşıyor. (Her şeyi bilen köşe yazarlarından biri olamadım daha.) Ama neyse ki, bu sorulara yanıt arayan sosyal bilimciler var. Bugün, kapitalizmin nasıl ereceği sorusuna, büyük düşünürlerin çalışmalarından yararlanarak yanıt arayacağım. Bunun için iki kaynağa, Immanuel Wallerstein, Randal Collins, Michael Mann, Georgi Derluguian ve Craig Calhoun’un yazılarından oluşan “Kapitalizmin Geleceği Var mı?” adlı kitaba (Metis Yayınları, 2014) ve Alman iktisatçı Wolfgang Streeck’in New Left Review’de yayınlanan “Kapitalizm Nasıl Sona Erecek?” adlı makalesine başvuracağım. (1)
2008 Krizi’ni atlattık ama temelde yatan sorunları çözemedik, demiştim biraz önce. Streeck, işte bu gerçekten hareket ediyor. Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladığı parasal genişleme politikası, piyasalardaki bazı sorunlara pansuman olmuş olabilir ama derinde yatan ve her an yeni bir krize yol açma potansiyeli bulunan, devasa borç yükü, akıl almaz noktalara ulaşan eşitsizlik gibi sorunlar varlığını koruyor... Streeck, tek tek ölümcül olmayan bu sorunların üst üste birikerek, sistemin sonunu getireceğini düşünüyor.
Marx, kapitalizmin sonunu işçi sınıfı devriminin getireceğini söylüyordu. Streeck, Marx’tan farklı düşünüyor: Ona göre kapitalizmin sonunun gelmesi için, onun yerine geçecek yeni bir sistemin ortaya çıkması gerekmiyor. Hayır, böyle olmayacak. Şöyle diyor:
“Zamanla olması en muhtemel şey, kapitalizmin küçük veya o kadar da küçük olmayan sorunlarının sürekli birikmesi. Bütünün parçaları her geçen gün birbirlerine daha az uyacak, beklenmeyen sonuçlar ortaya çıkacak. Belirsizlik artacak; her türden krizler -meşruiyet krizi, verimlilik krizi- arka arkaya birbirini izleyecek; öngörülebilirlik ve yönetebilirlik azalacak. (Son dönemde olduğu gibi.) Sonunda kısa dönemli kriz yönetimi için geliştirilen geçici çözümler, toplumsal sistemdeki büyük düzensizliklerin yol açtığı gündelik felaketlerin ağırlığı altında yıkılacak.”
Streeck’in dayandığı verilere bakalım. Batı ülkelerinin borcunda müthiş bir artış var. 1970’lerde toplam kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranı yüzde 40’lardaydı. Bugün yüzde 100’lerde. İtalya, İspanya gibi ülkelerde kamu borcunun ulaştığı seviye, 2008 Krizi sırasında tüm dünyaya soğuk terler döktürmüştü. Nitekim borç, Yunanistan’ın sonunu getirdi. Krizin Yunanistan’dan İtalya, İspanya, hatta Fransa’ya sıçramasından korkuluyordu... Neyse ki, Avrupa Merkez Bankası faizleri eksi seviyeye çekerek ve piyasaya para pompalayarak kıyameti engelledi. Ama borç yükü yerinde duruyor:
İleride 2008 Krizi benzeri bir krizle karşılaştığımızda Avrupa Merkez Bankası şapkadan yine tavşan çıkarabilir mi? Yoksa Streeck’in dediği gibi sistemin sorunları, kendi sonunu mu getirecek? Bu soruların yanıtlarını düşünmeyi, Wallerstein, Collins, Mann ve Derluguian’ın öngörülerinin yer aldığı “Kapitalizmin Bir Geleceği Var mı?” adlı kitapla sürdürelim.
İçlerinde en şöhretlisi olan Wallerstein, önümüzdeki otuz - kırk yılda kapitalizmin kendi sınırlarına ulaşacağını düşünüyor. Üretim fazlalığı ve üretimin ekolojik ve toplumsal maliyetlerdeki artış, kapitalistleri eskisi kadar rahat hareket edemez, yatırım yapamaz noktaya getirecek. Bu da sistemi çöküşe götürecek. Kapitalizmin yerini ne alacak? Wallerstein, bu sorunun yanıtının bugünden bilinemeyeceği görüşünde. Kapitalizmin yerini kapitalist olmayan ama onun hiyerarşik ve eşitsiz yapısını sürdüren bir sistem de alabilir, nispeten daha eşitlikçi, daha demokratik bir sistem de, ona göre… En güçlü ihtimal, Wallerstein'e göre önümüzdeki süreçte farklı sistemlerin bir arada var olması…
Wallerstein adını koymuyor ama Batı tipi kapitalizmin dönüşebileceği şeyi, aynı kitapta yer alan makalesinde Craig Calhoun söylüyor: Çin tipi devlet kapitalizmi! Calhoun’a göre küresel ısınma gibi büyük sorunlarla baş edebilmek için kapitalizmin yeniden formatlanması gerek.
Aslında sadece Calhoun değil tüm yazarlar, kapitalizmin ayakta kalabilmek için baskıcı yönetim biçimlerine başvurabileceğini, bu süreçte faşizmin yükselebileceğini düşünüyorlar. Ama böyle olmak zorunda değil, diye de ekliyorlar. Kapitalizmin ölüm kalım mücadelesi, daha geniş bir demokrasiye geçişin imkanlarını taşıyor da olabilir...
Randal Collins de kapitalizmin çok fazla ömrü kalmadığı kanaatinde. Ama o farklı bir noktadan, teknolojik değişimin yol açtığı korkunç işsizlikten yola çıkıyor. Collins, önümüzdeki süreçte tüm dünyada eğitimli orta sınıfların üçte ikisinin işlerini yeni teknolojilere (Yapay zeka, internet vb.) kaptıracağı ve kronik işsiz durumuna düşeceği öngörüsünde bulunuyor. Kapitalizm, geçmişte teknolojik dönüşümün yol açtığı işsizliği, çeşitli yöntemlerle önlemeyi başarmıştı. Örneğin 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başında makineleşmenin yol açtığı işsizlik, orta sınıfın yükselişi ve hizmetler sektörünün gelişimiyle atlatılmıştı. Ama bu sefer durum farklı. Dijital teknolojiler, orta sınıfı kronik işsizliğe mahkum ediyor. Collins, orta sınıfın önemini yitirmesinin kapitalizmin sonunu getireceğini düşünüyor.
Bir başka önemli sosyal bilimci: Michael Mann… Mann, Wallerstein ve Collins’den daha iyimser (Veya bakış noktanıza bağlı olarak daha karamsar); küresel ısınma ve diğer ekolojik sorunların kapitalizmi zorlayacağını kabul ediyor ama sistemin bu vartayı da atlatacağı kanaatini taşıyor. Fakat Mann’a göre ayakta kalmak için kapitalizmin köklü bir yeniden yapılanmadan geçmesi şart. Ulus devletler, kapitalistlerin kâr hırsı ve tüketici haklarının kutsallaştırılması, mevcut sorunların çözümünü engelliyor...
Batı tipi kapitalizm yerini Çin tipi kapitalizme bırakabilir mi? Yoksa bambaşka bir sisteme mi dönüşecek? Devrimlerin çağı gerçekten kapandı mı? Daha geniş bir demokrasinin imkanı var mı? Wallerstein ve diğerlerinin öngörüleri, geleceği düşünmeye başlamak için iyi bir sıçrama tahtası...
Son olarak “İşkembeden sallamışlar” diyebilecekler için bir not: Immanuel Wallerstein ve Randal Collins, Sovyetler Birliği’nin uzak olmayan bir gelecekte yıkılacağını yirmi yıl öncesinden öngörmüş olmakla maruflar...
-Does Capitalism Have a Future? - Oxford University Press, 2013