Nihai hesaplaşma anayasa değişikliğinde olacak. Çünkü Kürt siyasetinin de dâhil olabildiği bir yeni anayasa ne denli eksikleri olursa olsun devletin zihniyetinde ve kurumlaşmasında geri dönülemez bir değişimi ima ediyor olacak. Yeni ve çoğulcu vatandaşlık tanımıyla sınırlı olsa bile eski, tekçi, vesayetçi, militarist devlet zihniyetinin en büyük dayanağı ortadan kalkacak.
Fikren eski anayasanın ruhunu korumaya inanmış siyasetteki, medyadaki, ekonomideki aktörler can havliyle direnmeye devam edecek. Kim oldukları, yaptıkları, yapacakları ve yapmak isteyecekleri analizimiz dışında.
Daha gri alanda duranlara baktığımızda bazı yapılanların, söylenenlerin savaşın devamından yana mı barıştan yana mı olduğu belli değil.
Neden? Kötücül insanlar olduklarından veya tekçi, vesayetçi, militarist devletçi zihniyette olduklarından da değil. Bu durum toplum içinde de gözleniyor. Bu ruh hâlini yaratan bazı duygusal ve zihnî kısıtlar var.
Birincisi hem Kürt meselesi hem de demokratikleşme meselesi o kadar uzun yıllardır yaşanıyor ve tartışılıyor ki barış değil savaş doğal sayılıyor artık.
“Toplumsal psikoloji açısından en önemli sonuç ise sorunun bu kadar yıldır aynen sürüyor oluşu, son açılım sürecinde de henüz kendi kanaat ve algılarında bile çözüme hâlâ uzak oluş, giderek bu sorunun hep var olacağı ve çözülemeyeceği duygusunu ve beklentisini körüklemektedir. Bu duygu hâli içinde, meselenin çözümsüzlük içinde devamı ve varlığı beklentisi gelecek beklentileri içinde de bir ana unsur olmaktadır. Bu ruh hâli ve beklenti de ülke ve kişisel geleceğimize dair tüm tasavvurlarımızı ve iddialarımızı biçimlemektedir. Geldiğimiz noktada sorun mu bu ruh hâlini yaratıyor, bu ruh hâli mi sorunu çözümsüz kılıyor artık birbirine karışmaktadır.”
“Bu noktada daha da önemlisi somut problemlerden, reel politiğin sorunlarından kaynaklanan ve beslenen temel sorun giderek duygusal sorun hâline dönüşmektedir. Ülkenin geri kalanındaki duygusal hâl de önemlidir ama özellikle Kürtlerde, özellikle gençlerindeki duygusal soruna dönüşme hâli yani sorunlarının hiç değişmeyeceği ve umutsuzluk, çaresizlik ruh hâlinin çoğalması ve gündelik hayattaki davranışlarını etkiler hâle dönüşmesi yarın çok daha derin sorunlara gebe olacaktır.”(1)
İkincisi bazı söylem ve tutumlar alışkanlıklara dönüştü. Sanki öyle davranmak doğal olanıymış gibi geliyor kimilerine. Başka türlü düşünmek ve davranmak için alışkanlıkların değişmesi gerek. Değişmek çaba ve emek gerektiriyor.
Hele Kürt meselesi gibi devletin ve toplumun demokratikleşmesi gibi meselelerde bu zihni değişim yalnızca kendinizden de ibaret değil. Takipçilerinizi, seçmenlerinizin, okurlarınızın, izleyicilerinizin de değişmesini ve dönüşmesini talep etmeniz, zorlamanız da gerekiyor.
Üstelik barışı inşa etmek demek bazı uzlaşmalar üretmek, duygusal ve fikrî bazı şeylerden vazgeçmek anlamına da gelecek. Bu vazgeçişe tabanınızı, izleyicinizi ikna etmelisiniz.
Seçmeninizle veya takipçinizle kurduğunuz bu algı dönüştürme ilişkisi oldukça zorlu bir süreç. Takipçilerinizi, seçmenlerinizi kaybetme riskini, duygusal tepkilerini göğüsleme zorluğunu göze almalısınız. Asıl bu cesaret gerektiriyor, çatışmayı sürdürmek değil.
Barışı inşa etmek artık savaşmaktan daha zorlu bir süreç.
Her partinin tabanında, her kurumun içinde savaştan yana olanlar da var barıştan yana olanlar da. Engellemeler yalnızca karşınızdakilerden değil kendi içinizde, yanınızda olduğunu sandıklarınızdan da gelecek.
Toplumsal zeminde ise hem AK Parti yandaşlığı- karşıtlığı eksenindeki siyasi kutuplaşmayı hem de Türk- Kürt kültürel kutuplaşmasını birarada yaşıyoruz.
Bir yandan toplumdaki hoşgörü düşüklüğünü, ötekine güvensizliği biliyoruz. Öte yandan milliyetçi ezberlerin ve duyguların köpürmeye, lümpenleşmeye yatkın eğilimlerini gözlüyoruz.
Tüm bu duygusal ve siyasi iklimi dikkate aldığınızda tabanınız dâhil her kesimi dönüştürmeye, değiştirmeye talip olmak asıl cesaret gerektiriyor.
Bu noktadan bakınca siyasi zeminde kendini bu denli güçlü hissedebilecek ve bu güçten aldığı cesaretle tabanının algılarını dönüştürmeye kalkışabilecek kaç siyasi figür var?
AK Parti’nin ve Abdullah Öcalan’n yapmaya kalkıştığı şeye örtük niyetlerini anlamaya çalışmaktan, psikolojilerini analiz etmekten öte biraz da böyle bakmak gerekiyor galiba.
(1) KONDA, Kürt Meselesinde Algı ve Beklentiler Araştırması, 2010, www.konda.com.tr veya İletişim Yayınları
(T24 / Taraf - 11 Mart 2013)