Altılı Masa ‘Millet İttifakı’na dönüşerek mutabakat metnini yayınladı. Yayınlanan metin hükümet programı sayılabilir. Mutabakat metni üzerine ve içeriğine dair bir haftadır yeterince analiz okuduk, dinledik. Metni, içindeki maddeleri, önerileri, vaatleri tek başına ele alarak değerlendirmelere doyduk sanırım. Burada ben de tekrarlamayacağım. Mutabakat metnini daha önce Altılı Masa'nın 28 Kasım 2022 tarihinde kamuoyuna açıkladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem - Anayasa Değişikliği Önerisi”, 12 Şubat 2022 tarihindeki “Altı Siyasi Parti Genel Başkanının Ortak Açıklaması” ve 28 Şubat 2022 tarihindeki “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” açıklamalarıyla beraber bir bütün olarak değerlendirmek daha doğru olabilir.
Hatta önce hangi bağlamda, hangi zaman aralığında neyi konuştuğumuzu, ülkenin ve toplumun ihtiyaç ve taleplerinin ne olduğunu tespit edelim.
Dünya gelen bilgi çağının kurum ve kurallarını ve hatta büyük hikâyesini bile henüz yazamamış durumda. Aksine umuttan, yeniden çok korkunun ve elindekini koruma güdüsünün güçlü olduğu, bu eğilimin de hemen tüm toplumlarda kutuplaşmaları, iç gerilimleri yükselttiği bir zamandayız. Bu eğilim her ülkede popülist, şoven, otoriter, korumacı ve diğerlerine karşı saldırgan siyasi hareketleri güçlendiriyor. Yanı sıra dünya siyasi, ekonomik ve kültürel katmanlarda ayrı dinamikler ve ayrı aktörlerle yeniden bölüşüm kavgası veriyor. Bu kavga yer yer sıcak çatışmalara, saldırganlıklara, bireysel ve örgütlü teröre ortam yaratıyor. Bir de iklim değişikliği gibi tüm yerküreyi tehdit eden bir mesele var.
Türkiye hem çağ değişiminin, hem üç katmanlı küresel yeniden bölüşüm kavgasının öznesi ve de sahnesi. Siyasi iktidarı oluşturan zihni koalisyon ve aktörleri dünyanın bu gidişatına ülkenin fırsatları penceresinden değil ülkenin riskleri penceresinden bakıyor. O nedenle özgürlük ve demokrasi ekseninden değil tektipli toplum, güvenlik temelli politikalar, güçler ayrılığının değil hayatın her alanında kurum ve kurallarda da tekliği savunuyor, inşa etmeye çalışıyor.
Halbuki toplum değişiyor. Demografik olarak de gündelik hayat pratiklerinde de değerler dünyasında da toplum gecikmiş bir kentleşmenin, modernleşmenin, dünyevileşmenin telaşı ve ortak ufku kaybetmenin savrukluğu ile değişiyor. Uzun süredir hakim olan kimliklere sıkışma ve siyasal kutuplaşmanın harareti bir yandan gündelik hayatın gerçek sorunları olan geçim, işsizlik dertlerinin hararetinin daha yüksek oluşu nedeniyle gevşiyor görünüyor. Diğer yandan karşılaşmaların, temasın çoğalması ve sosyolojik değişimle beraber farkındalıkların artışıyla da ihtiyaç ve talepler değişiyor.
Siyaset ile toplumsal değişim arasında büyük bir yarılma var. Siyaset hâlâ geleneksel alışkanlıkları ve kültürüyle, kimlik esaslı politikalarıyla, oligarşik liderlikleriyle, yeni bilgilerden, fikirlerden, insanlardan beslenme damarları tıkalı parti yapılarıyla devam ediyor. İktidar ise merkezileşme, otoriterleşme, keyfileşme, tüm var olan kurum ve kurallara karşı arzulu bir tahripkarlıkla devam ederken, siyasi alanı daraltarak ve kutuplaşmaları körükleyerek toplumsal desteğini zoraki de olsa sürdürme gayretinde.
Yaşananlar, ihtiyaçlar zeminine göre şekillenmemiş ve eski alışkanlıklarıyla devam eden siyaset ile gerçeklik arasındaki yarılma nedeniyle hâlâ seçmenin beklentileri, ihtiyaçları kamuoyuna yayınlanan anketlere tam olarak yansıyamıyor. Seçmen yaşadıkları içinden değil önündeki seçeneklerle ve duygusal kutuplaşmanın karşıt duygularıyla hareket etmek zorunda kalıyor.
Yine de öncelikle şunu tespit etmeliyiz, böyle bir zaman aralığında ve ülkeyi yöneten zihni koalisyonun tercihleri ve gidişatı içinde, Altılı Masa ülke siyasi tarihinde ilk kez olan bir şeyi başarmaya çalışıyor. Farklı kimliklere, ideolojilere ve programlara sahip altı parti bir ittifak ve ortak program oluşturuyor. Bu köşede iki yıl boyunca neredeyse her dört yazının birinde Altılı Masa'nın eksikliklerini, yapması gerekip de yapamadıklarını yazmış olsam da yapmaya çalıştıklarını da görmeliyiz. Bu kadarını başarmış olmaları bile anlamlı, değerli. Yeterli olmadığını düşünsek de yazsak da.
Altılı Masa'nın en önemli zihni birlikteliği, ülkenin içinde bulunduğu tufanın, yıkımın ve bu sürecin sorumlusu olan iktidarın değiştirilmesi konusundaki kararlılıkları. Liderler de partilerinin kurumsal akılları da bu konuda mutabıklar. Zaman zaman çıkan ve daha da çıkacak olan gerilimlere, farklılıklara, kişisel ego veya parti çıkarı öncelikleriyle oluşacak çatışmalara karşın emniyet alanı bu mutabakat ve kararlılık aslında. Siyasal alanda uzlaşma kültürünün olmadığı, koalisyon, uzlaşma kavramlarının bu denli kirletildiği bir ortamda ve ülkede yıkıma karşı bu bir arada durma çabası bile bence başlı başına büyük bir başarı sayılmalı.
Altılı Masa'nın 12 Şubat 2022’de bir araya gelişlerini ilan ettikleri metinde durum tespitleri şuydu: “Ülkemiz, Cumhuriyet tarihinin en derin siyasi ve ekonomik krizlerinden birini yaşamaktadır. Toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlar her geçen gün artarak etkisini ağır bir biçimde göstermektedir. Bu krizin en önemli sebebi kuşkusuz, 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' adı altında uygulanan keyfi ve kural tanımaz yönetimdir.”
Aynı metindeki amaç ve hedef ise şöyle tanımlanmıştı: “Türkiye’nin istişare ve uzlaşı ile çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Önemli olan, tüm farklılıklarımızla beraber “biz” düşüncesini, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmektir.” “Öte yandan hedefimiz; kamu yönetiminde şeffaflık, eşitlik, tarafsızlık ve liyakatin sağlanması, yolsuzlukla etkin mücadele edilmesi, Siyasi Etik Kanunu ile siyasi makamların millete hizmetten başka bir amacının olmamasının garanti altına alınmasıdır.”
Problemi hükümet sistemi olarak tanımlar ve hedefi de kamu yönetimindeki düzeltmeler olarak belirlerseniz açıklanan mutabakat metnindeki kimi hedef, kimi politika önerileri olan maddeler anlamlı ve yeterli olabilir. Ama hedefi 12 Şubat metnindeki “biz düşüncesinin esas olduğu bir Türkiye’yi inşa etmek” olarak alırsanız da ne 28 Şubat güçlendirilmiş parlamenter sistem öneri metni ne 28 Kasım anayasa önerisi ne de mutabakat metni bu hedefi sağlar.
Prof. Dr. Fazıl Sağlam’ın değerlendirmesiyle, “Altılı Masa’nın anayasa değişikliği önerisi, yeni bir anayasa yapma iddiası taşımıyor. Uzlaşma metni, AYD konusunda Anayasa’nın türev kurucu iktidara sağladığı yetki çerçevesinde hazırlanmış. Dolayısıyla yürürlükteki Anayasa esas alınmış, değişiklikler, madde numaraları üzerinde yapılmış, değişmez kurallara hiç dokunulmamış. Bu koşullarda doğru olan da bu yöntem olmalı. Ama 82 maddede önerilen değişiklikler, yine de önemli bir reform çabası özelliği taşıyor. Açıklanan amacı ve hedefi, 2017’den bu yana “hukuk devleti ilkesinin aşınmasına”, “anayasal hak ve özgürlüklerin tamamen güvencesiz kalmasına” yol açan, Türkiye’nin siyasal geleneğine ters düştüğü zaten anlaşılan “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”ni tasfiye ederek yerine “Kanunu Esasi’nin kabulünden bu yana benimsenen parlamenter geleneğe uygun”, ama yaşanan deneyimlerden de yararlanarak “istikrarsızlığa ve vesayetçi uygulamalara imkân vermeyen” güçlendirilmiş bir parlamenter sistem tesis etmek.”
Geçen haftaki yazımda değindiğim “devlet mi yurttaş mı” sorusu etrafındaki analizim tam da bu noktaya işaret ediyordu. Altılı Masa esas itibarıyla hayata devletten bakıyor, iktidarla farkı devlette güçler ayrılığını savunuyor, kurum ve kuralları yerli yerine oturtmayı hedefliyor. Metinlerdeki iddia ve öneriler de bu kapsamda ve bu bakışla düzenlenmiş. O nedenle ne anayasa önerisi ne de bu hafta açıklanan politika önerilerini, hedefleri kapsayan mutabakat metni devlette ve hayatta büyük bir reform iddiası içeriyor.
Bir bakıma bu metinlerde önerilen, devlette kurum ve kuralları yerine oturturken bir toplumsal rehabilitasyon… Ama bu metinler, bir devlette yeniden inşa süreci, toplumda büyük uzlaşma ve “biz” duygusunu güçlendirmek, ortak ufku yeniden oluşturmak ve oraya yürümek iddiası taşımıyor. Temel eksiği de bu, kapsamı da bu. Bu metinlerin siyasal reformlar bacağı çok yetersiz ve eksik.
Mutabakat metni, altı partinin uzlaştıkları konuları ve politikaları kapsıyor. Yani her birisi bu ilkeleri daha evrensel olana, daha ileriye, daha iyiye doğru aşan bir pozisyon üretebilirler, başkaca yeni uzlaşmalara açıklar anlamına da gelir. Nitekim Altılı Masa'nın 28 Kasım 2022 tarihinde kamuoyuna açıkladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem- Anayasa Değişikliği Önerisi” başlıklı çalışmanın önsözünde yer alan şu paragraf buna işaret ediyor: “Anayasa değişikliği önerimiz, bir toplumsal sözleşme taslağıdır. Bu niteliğine uygun olarak değişiklik önerilerimizi, demokrasinin asli gereği olan çoğulculuk ve uzlaşma ilkeleri doğrultusunda toplumun tüm kesimleri ile müzakere ettikten sonra seçimlerin hemen ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunacağız.”
Öte yandan ülkenin, devlette kurum ve kurallar yerine oturtulurken, güçler ayrılığı tesis edilmeye çalışılırken ve toplumsal rehabilitasyonun ardından gerçek bir yeniden inşa sürecine ihtiyacı olduğunu herkes biliyor. Altılı Masa hem devletten bakıyor hem de ekonomide, siyasal ve toplumsal hayata dair meselelerde varolan hakim devletçi bakıştan kayda değer bir zihni kopuşu ima etmiyor. Edemez de zaten. Çünkü masada ne Kürt hareketi, ne Aleviler, ne iklim değişikliği ve yeşil fikirler, ne kadın ve emek hareketi var, zihniyetleri, fikirleri, önerileri de yok. O nedenle Kürt meselesi, laiklik, Diyanet ve cemevleri, eğitim sistemindeki zihniyeti kökten değiştirme iddiası masada ve metinlerinde yok.
Ülkenin meselesi yıkımı durdurmak ama aynı zamanda yeniyi inşa. Yeniyi inşa süreçlerine toplumun tüm kesimleri, kadim meselelerin tüm tarafları olmadan sürdürülebilir bir toplumsal uzlaşma ve esenlik mümkün değil. Öte yandan derdi olanlar adına, Kürtler, Aleviler, gençler, kadınlar ve doğa için, onlar adına vekaletle Altılı Masa'dan tüm çözümleri beklemek doğru değil.
Bir bakıma Altılı Masa ve temsilcilerinden oluşan komisyonlardan kurucu meclis fonksiyonları beklemek doğru değil. Hatta ilkesel olarak doğru da değil. Ülkenin temel siyasal meselesi herkesin kendi kimliği, kendi ihtiyaç ve talepleri, kendi duyarlılıklarıyla yeniden inşa sürecine katılıp, katılamayacağıdır. Mağdurlar adına birilerinin sorunları çözmeleri değil, kendilerinin bizatihi yeniden inşa sürecine dahil olmalarıdır gerekli olan. Bu durum Kürtler için de Aleviler, gençler, öğrenciler, kadınlar, sekülerler, dindarlar, emekçiler, yoksullar için de böyle.
Yetersiz de olsa Altılı Masa'nın rehabilitasyon politikaları bir başlangıç olabilir. Bu politikalar ve öneriler yeniyi tartışabileceğimiz, tüm küme ve tarafların katılabileceği yeniyi inşa sürecini tetikleyecek başlangıç koşullar için gerekli de.
Bu açıdan bakarak 2023 seçimlerinde Altılı Masa'nın adayı yürütmede bu rehabilitasyonu sağlarken, oluşacak meclis eğer tüm küme ve tarafların temsiliyetine dayanıyorsa kurucu meclis görevi görebilir.
Meseleye böyle baktığımızda Altılı Masa'nın Cumhurbaşkanı adayının diğer tüm muhalif partilerin adayı haline dönüşebilmesi mümkündür. Partiler, milletvekili seçimlerinde daha esnek davranarak, farklı seçim çevrelerinde farklı alt ittifakların listeleriyle seçimlere katılabilirler. Bu Cumhurbaşkanı adayında geniş mutabakat, milletvekilliği seçimlerindeki esnek siyasal strateji hem yıkımı durdurup, kurum ve kuralları yerine oturtma hem toplumsal rehabilitasyonun önünü açabilir hem de yeniden inşa süreci için gerekli parlamentoda çoğulcu temsiliyeti sağlayabilir.
Böylesi çok katmanlı bir strateji Altılı Masa'dan çıkar mı, henüz bilmiyoruz. Seçmeni kimliklerinden, duygusal karşıtlıklarından değil gerçek ihtiyaç ve taleplerinden düşündürtecek hikâye oluşturulabilirler mi anlatılabilirler mi henüz onu da bilmiyoruz. Eğer liderlerin yanı sıra partilerin kurumsal akıllarında, kurmay heyetlerinde kişisel ve parti çıkarları değil, ülkenin geleceği ve esenliği esas alınırsa mümkündür. Ancak bu strateji büyük iddiayı ve büyük hikâyeyi oluşturabilir. Bu iddia ve hikâyenin iletişimi, kampanyası halen toplumun üçte ikisindeki tedirginliği, kaygıyı bir coşku ve heyecana çevirebilir. Bugün bir arada duruş kararlılığına, açıklanan metinlere ve vaatlere karşın hâlâ eksik olan da bu coşku ve heyecan eksikliğidir.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı