Mektup, yazının ortaya çıkmasından günümüze insanın yakın dostu, duygu ve düşüncelerinin sözcüklere dökülmüş tercümanı ve mahremiyeti olmuştur. Bu mediumun tek istisnası mahkum ve asker mektuplarıdır. Onlar kamuya mal olmak zorundadır. Bu iki tezat gurubun içinde bulundukları şartlar, onların mektuplarının mahremiyetini de devre dışı bırakır...
"Görülmüştür" mahkum mektuplarını okumakla görevli bir gurup gardiyana, özellikle onlardan birisine, Zakir'e yoğunlaşan ve yönetmen Serhat Karaaslan'ın öyküsünü onların üzerinden anlattığı bir film. Zakir (Berkay Ateş) takıntılı annesiyle (Füsun Demirel) yaşayan genç bir gardiyandır. Boş zamanlarında bir yazarlık kursuna katılmaktadır. Cezaevine gelen mektupları okuyup, konu hakkında uzman bir polisin (Ercan Kesal) onlara verdiği eğitimdeki bilgilere istinaden mahkum mektuplarını sansürlemekle görevli bir komisyonda çalışmaktadır.
Bir gün bu mektuplardan çıkan bir fotoğraf genç gardiyanın ilgisini çeker. Birbirlerine sarılan orta yaşlı bir adamla genç bir kadın ve erkeğin fotoğrafı, Zakir'de giderek takıntıya dönüşür ve görüş günlerinde bu insanları izlemeye başlar. Hapisteki kocasını kayınpederiyle ziyarete gelen Selma'yı (Saadet Işıl Aksoy) içeride ve dışarıda takip etmeye, fotoğrafın ve bu üçlünün arasındaki ilişkinin gizemini çözmeyi kafasına takar. Yazarlık kursundan arkadaşı hemşire Emel'e, önceleri öyküsünün taslağı gibi anlattığı bu üçlünün ilişkisinde ensest olduğunu düşündüğünü söyler; Emel'i de arayışına ortak ederek, işi kayınpederiyle Selma'yı polise ihbar etmeye kadar götürür...
Serhat Karaaslan, cezaevi koşullarını filminin fonu olarak kullanmış, bu kapalı mekanda yaşamak zorunda kalan ve aslında kendi küçük dünyasının da bir bakıma hapisten farklı olmadığını düşündüğümüz Zakir'in yaşamını öne çıkarmış. Bu bağlamda takıntılı annesinin yaptırdığı evlerinin kilitli iç kapısı da, Zakir'in yetiştiği ve yaşadığı dünyayı seyirciye hissettirmekte bir metafor işlevi görüyor ve onun gardiyanlığı seçmesindeki ipuçlarını barındırıyor.
Yazmak eylemi en ilgi çeken uğraşlardan birisi. SENDER'in (Senaryo Yazarları Derneği) İstanbul'da açtığı senaryo yazarlığı kursunun başlıca müşterileri arasında öğretmenler ve mühendisler vardı!... Bu tarz etkinlikler ülkemiz insanlarının yaşamlarında gerçekleştiremediği arzularının bir bakıma fantezilerle telafisi niteliğini de taşıyor. Yazılı kültür geleneğini atlayarak görsel kültüre, özellikle televizüel kültüre ve internet ortamının sunduğu sanal aleme hızlı geçiş yapan bir toplum için bu mediumlar giderek gerçeğin kendisi olmaya başlıyor.
Genç gardiyan Zakir, gerçek yaşamda gözlediği insanların yaşamını etkisinde kaldığı yazarlık kursuyla neredeyse bir roman gibi yaşayarak, kendi imgeleminde yeni bir gerçeklik olarak kurgulamaya başlıyor. Şüphesiz bu kurgu dünya, yönetmen Karaaslan'a gözlemlediği dünyanın ürettiği sorunları, "aile içi şiddet", "ensest", "özgürlük" gibi sorunlar hakkında büyük laflar etmesine gerek kalmadan sinemanın olanakları içinde öyküsünü anlatmasını ve eleştirel yaklaşımını ortaya koymasına olanak sağlıyor.
Diğer yandan öykünün bağlantılarındaki kopukluklar, peşine düşülen fotoğrafa yapılan "blow-up"ın (Michelangelo Antonioni'nin ruhu şad olsun) seyirciye bıraktığı ipuçlarının belirsizliği ve ana karakter Zakir'in takıntısı, yönetmen Karaaslan'ın mesajı açısından finalde bir belirsizlik yaratsa da; çağdaş sinema dilinin olanakları içinde yorumlanması gereken bir nitelik taşıyor.
38. İstanbul Film Festivali'nin (2019) Ulusal Yarışma Bölümü'ndeki filmlerden olan "Görülmüştür", özellikle Zakir rolünde Berkay Ateş'in abartısız oyunu ve lümpen gardiyan Kerem rolünde, Erdem Şenocak'ın başarılı performanslarıyla oyunculuk açısından etki yaratıyor. Filmin öyküsünü anlatmakta mekanın kullanımı ve etkisini vurgulamada görüntü yönetmeni Meryem Yavuz'un katkısının da altını çizmeden geçmeyelim. Diğer yandan "Görülmüştür"ün, 30. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (2019) "En İyi Senaryo", "En İyi Erkek Oyuncu"; "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" ve "SİYAD En İyi Film" ödüllerini de aldığını ekleyelim.
Süleyman Turan, ölüm haberini işittiğinizde içten üzülüp sanki hiç ölmeyecekmiş de hep yaşayacakmış gibi düşündüğünüz bir aktördü. Kendi kuşağının pek çok önemli oyuncusu gibi o da, "Ses" dergisinin açmış olduğu film oyunculuğu yarışmasında antrenmanlı fiziğiyle de dikkatleri üzerine çekmiş ve 1963 yılında sinemaya başlamıştı.
Süleyman Turan'ın sanatla ilişkisi sinema sanatıyla sınırlı değildi. Sanata ilgisi tiyatro ile başlayan Turan, ayrıca dergi ressamı olarak da çalıştı. Sinema oyunculuğuyla birlikte karikatüristlik de yapıyordu. Çalışmaları "Akbaba" dergisinde yayımlandı. Ayrıca Akşam gazetesinde çizgi roman ressamlığı yaptı. Grafik tasarımı içinde tanımlanabilecek bu yeteneklerine ek olarak afişler ve kitap kapakları da tasarladı. Özetle çok boyutlu, kültürel düzeyi yüksek ve mizah yanı gelişmiş kimliğiyle arkadaş meclislerinin de aranan ismiydi...
Türk sinemasının "Yeşilçam" dönemine damgasını vurmuş oyuncularından biriydi Turan. Genellikle "esas erkek karakterin" yakın dostu rollerinde, sevecen karakterleri canlandırarak akıllarda yer etmiştir. Oynadığı pek çok filmde kötü bir karakteri canlandırdığı anımsanmayacak bir oyuncu, bizden biriydi Süleyman Turan. Festivallerde ve zaman zaman Fenerbahçe'de yürüyüş yaparken karşılaşırdık. Ölçülü tebessümüyle selam verirdi. Kadıköy'de değişen kuşaklara karşın tanınmış ve saygın bir simaydı. Üç film senaryosu da yazan Turan, sinema dışında dizilerde de rol almıştı.
19 Kasım 1936'da İstanbul'da, Kadıköy'de doğan Süleyman Turan'ın yüreği, 10 Eylül 2019'da belki de artık tanıyamadığı şehrinin değişimine ayak uyduramayıp, geçirdiği bir kalp kalp krizi sonucu 82 yaşında durdu. Oynadığı 170 kadar sinema filminin yanı sıra, Adana Altın Koza Film Festivali'nde (1971) "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" (Yarın Son Gündür) ve Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1972) "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" (Güllü) ödülleriyle sonsuzluğa göçtü...