22 yıla yaklaşan AKP iktidarının sonuna geldiğimiz bu dönemde, AKP'nin yargı pratiği, tamamen yargının araçsallaştırılarak kullanımından ibarettir. Türkiye'de yaşanan ve gün geçtikçe daha da içinden çıkılmaz hâl alan yargı sorununa bir bütün olarak bakış açıları ise tamamen yargıda kadrolaşarak yargıyı ele geçirme, baskı uygulayarak mahkemelerin bağımsız karar vermelerini engelleme ve her hâl ve şartta kendi kontrollerinde bir yargı erki yaratma çabasının dışına ne yazık ki çıkamamaktadır.
Hiç kuşkusuz ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Adalet Yürüyüşü"; AKP'nin yargıyı araçsallaştırmasına ve ele geçirmesine, adaletsizliğe, haksızlığa, yasa dışı kararlara, parti – devlet, parti- yargı uygulamalarına yapılmış en büyük itirazdır. Bu yürüyüş, Türk siyasi hayatının en büyük itirazı olarak tarihteki haklı yerini almıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Adalet Yürüyüşü" ile başlattığı itiraz, şimdi onun öncülüğünde kurulan Altılı Masa'nın, en büyük amaçlarından biri ve sembolleştirilen güçlendirilmiş parlamenter sistemin olmaz ise olmazıdır.
AKP iktidara geldiğinde, üç üyesi Yargıtay üyelerinden, iki üyesi Danıştay üyelerinden, bir üyesi Adalet Bakanı ve bir üyesi Adalet Bakanlığı Müsteşarından oluşan bir HSYK vardı. AKP, HSYK'nın bu yapısını vesayet odağı olarak nitelendirip, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını gerçekleştirmek amacıyla, o zamanki ortakları olan Fethullahçı Çete ile birlikte, 12 Eylül 2010 Referandumu sayesinde Anayasa Mahkemesi'nin ve HSYK'nın yapısını değiştirip sonuç olarak el birliğiyle yargıyı Fethullahçı Çete'ye teslim ederek 15 Temmuz'a giden yolu açmıştır. Fethullahçı Çete de bu dönemde boş durmamış ve yargı eliyle kumpas dosyalarını gündeme getirip ülkeyi yeniden dizayn etmeye başlamıştır. Ancak, önce 17 - 25 Aralık Soruşturmaları ile başlayan, yargı içi ittifaklarla kazanılan 2014 yılı HSYK seçimlerinin de belirlemesi ile devam eden süreç sonunda bu çabalar akamete uğramıştır. 2010 yılında yargıyı ele geçirme girişimi başarısız olan AKP, 2017 yılında gerçekleştirilen 16 Nisan Referandumu ile yargıya son hamlesini yapıp tamamen iktidar tarafından kontrol edilen yeni HSK ve Anayasa Mahkemesi yaratarak süreci tamamlamıştır.
"Adalet Yürüyüşü" ile buna en büyük itirazı yapan Kemal Kılıçdaroğlu, Altılı Masa'nın mimarı olarak, Altılı Masa ile birlikte Türkiye'ye yeni bir yargı reformu sunmuştur. Buna göre;
Hakimlere coğrafi teminat, hakimlik ve savcılık mesleğinin birbirinden ayrılması, hakimlerin idari görevleri açısından Adalet Bakanlığı'na bağlanmasının kaldırılması, adli kolluk teşkilatı, hukuk eğitimi, hakimlerin terfileri, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve uygulanması ile uygulamayanlara yaptırım getirilmesi gibi bir dizi yasal değişiklik ile HSK'nın yapısını değiştiren Anayasal düzenleme, Türk halkının önüne konulmuştur.
Öncelikle, hakim bağımsızlığının en önemli ilkesi olan hakimlere coğrafi teminat ile polis devletinden "hukuk devleti"ne geçişin en önemli aracı olan adli kolluk önerisi, Türk yargısının yıllarca tartıştığı olmaz ise olmaz olarak görülen ve bu döneme kadar hiçbir iktidarın gerçekleştirmek için çaba göstermediği önemli iki konudur.
Bunun yanı sıra, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun birbirinden ayrılması önerisi ise, Türk yargı tarihinde biz hukukçuların hiçbir zaman değişmeyen, ancak bugüne kadar da gerçekleşmeyen büyük hayalidir.
Her iki kurulun yapısını oluşturan üyelerin yarısının TBMM'ce nitelikli çoğunlukla seçilmesi, diğer yarısının ise yüksek yargı üyeleri, ilk derece Hakimleri, Türkiye Barolar Birliği tarafından doğrudan seçilmesi, Adalet Bakanı ve Müsteşarı (bakan yardımcısı)'nın kurulda yer almaması, hem yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığını sağlama açısından önemlidir hem de taraf olduğumuz ve BM'nin de kabul ettiği Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri ile özellikle Birleşmiş Milletler Bangolar Yargı Ettiği İlkeleri'ne, Avrupa Konseyi Hakimin Rolü Etkinliği ve Bağımsızlığı İlkeleri'ne uygundur.
HSK'nın yapısı ile getirilen öneride, yapının içinde yer alan üyelerin çoğunluğunun doğrudan hakimler tarafından seçilmeleri önemli bir husustur. Çünkü, Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) üye ülkeleri tavsiyeleri bu yöndedir ve öneri bu haliyle tavsiyeye de uygundur.
Altılı Masa'nın yargı konusundaki önerileri birkaç uzun yazının konusunu oluşturacak büyüklükte önerilerdir. Önerilerinin bütününe bakıldığında, her biri ayrı ayrı yargıyı içinde bulunduğu durumdan çıkaracak, halk nazarında yargının güvenirliğini arttıracak nitelikle önemli önerilerdir. Ayrıca, ülkemizin taraf olduğu sözleşmelere uygun, evrensel demokrasi ilkelerini gerçekleştirmeye namzet, kuvvetler ayrılığı ilkelerini hayata geçirme konusunda da önemli bir adımdır.
Ülkenin bugün içinde bulunduğu ekonomik krizden, güçlü bir yargı teşkilatı ve hukuk sistemi olmadan çıkması mümkün değildir.
Hukuk güvenliği ve evrensel hukuk kuralları, Anayasal bir demokrasi için vazgeçilmez ilkelerdir. Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının, baroların, hukuk fakültelerinin bu önerileri gündemlerine alıp gerçekleşmesi için destek olmaları ve yargı bağımsızlığının sağlanması için bu önerilerin takipçisi olmaları, ülkenin geleceği için de büyük katkı sunacaktır.
Bugün ülkemiz büyük bir ekonomik ve sistem krizi yaşasa da koşullar 1919'dan daha kötü değildir. Ayrıca ülkenin bu atılımı sağlayacak, Cumhuriyetin ikinci yüzyılını demokrasi ile taçlandıracak kadroları ve gençliği de vardır. Ülkeye ve millete güvenmekten başka bir yol da yoktur.