ZOR KONUŞMALAR |
Hepimizi kahreden Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından televizyon ekranlarında maruz bırakıldığımız hoyratlığın içinde yeni bir deprem profesörüyle tanıştık. 24 senedir mevzunun uzmanı olarak hayatımıza giren meşhur profesörlerden farklı tonu, mütevazı anlatımı, engel olamadığı gözyaşlarıyla bir anda haber kanallarının gözdesi haline geldi.
İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü'nden Profesör Doktor Cenk Yaltırak'ı geçen yıl yayımlanan kritik önemdeki makalesi nedeniyle izlemeye başlamıştım. Makale, yerbilimci Yaltırak'ın doktora öğrencisi Murat Şahin'in doktora tezine dayanıyordu. Prof. Dr. Yaltırak önderliğindeki ekip Marmara'nın bugüne kadarki en kapsamlı üç boyutlu fay haritasını hazırlamıştı. Uluslararası akademik çevrelerde çok dikkat çeken bu çalışmaya göre yıllardır bize anlatıldığı gibi Marmara'da 7 üzeri deprem üretme potansiyeli olan tek fay değil, dört ayrı fay vardı. Yaltırak ekibinin haritası, deprem ülkesi Türkiye'nin deprem çalışmalarına temel olan Fransız yerbilimci Prof. Xavier Le Pichon'un haritasından dramatik olarak farklıydı. Tam da bu yüzden Yaltırak'ın tezlerinin devlet kurumları tarafından ciddiyetle ele alınması ve bu yeni veri analizi sisteminden hızla resmi olarak faydalanılmaya başlanması gerektiğini düşünmüştüm.
Yaltırak ekibinin çalışmasının yayınlanmasından sadece aylar sonra -Kasım 2022'de- Düzce'nin Gölyaka ilçesinde 5.9 büyüklüğündeki deprem meydan geldi. Gölyaka'dan iki buçuk ay sonra ise Türkiye, Pazarcık merkezli 7.7 büyüklüğünde ve Elbistan Merkezli 7.6 büyüklüğünde iki deprem yaşadı.
Yaltırak'a göre geçen hafta aslında iki değil üç deprem oldu. Yaltırak, Pazarcık'taki Kandilli tarafından 7.7 olarak kaydedilen deprem sırasında bir değil iki fayın aynı anda kırıldığını ve iki depremin toplamının 7.7 büyüklüğünde olduğunu söylüyor. 1999'daki Gölcük depremi sırasında da iki fayın aynı anda kırılarak toplamda 7.4 olarak ölçülen depreme neden olduğunu ekliyor. Yaltırak'ın Marmara'da dört ayrı fay olduğunu ortaya çıkartan haritası da bu yüzden çok önemli. Belki de beklenen İstanbul depremi sırasında –ki Yaltırak buna Doğu Marmara depremi demeyi tercih ediyor- birden fazla fay aynı anda kırılacak.
Yaltırak kafamdaki soruları yanıtlamak için beni pazar akşamüzeri İTÜ Maden Fakültesi'ne davet etti. Hükûmetin üniversiteleri uzaktan eğitime geçirme kararının ardından gerçekleşen randevumuza girerken öğrencilerin böyle bir zamanda yan yana çalışıp birlikte üretiyor olamayacağına hayıflanıyordum. Cenk Hoca ile geçirdiğim saatler kolektif çalışmanın bilim açısından ne kadar hayati olduğunun canlı teyidi oldu. Koskoca İTÜ Ayazağa kampüsünde ışığı yanan bir iki odadan birinde elektrikli soba eşliğinde saatlerce geliştirdikleri haritaların ne anlama geldiğini anlatmaya çalıştı.
Haritaları anlamaya çalışırken kendimi inanması zor bir akademik çekişme hikayesinin ortasında buldum. Milyonlarca insanın kaderini ilgilendiren bir araştırma sahasında bilim insanları arasındaki kişisel ego ve hırsların hayat kurtarabilecek çalışmaların önüne geçmeyeceğine inanmak istiyoruz. Ancak Yaltırak'ın kendi fakültesi içinde yaşadıkları üzerinden anlattıkları yurttaşlar olarak daima ne kadar naif bir yerde bırakıldığımızı gösteriyor.
Elbette Cenk Yaltırak'ın burada anlattıkları onun versiyonu.
Prof. Dr. Celal Şengör'ü "Zor Konuşmalar" serisi için ağırlayarak kendisine de sorularımı yöneltmek isterim.
İşin akademik arka planı için "şu an çok detay" diye düşünebilirsiniz ama bu ülkede işler nasıl yürüyor ya da yürümüyor'a dair çarpıcı bir hatırlatma bu konuşmanın bütünü. Yaltırak'ın asıl aciliyet arz eden uyarısı ise şu; AFAD ve İBB'nin değerlerine dayanarak yapılan bütün yeni binalar riskli çünkü kullandıkları fay haritası ve tarihsel ilişkiler büyük bir soru işareti.
Sizleri Yaltırak ile yaptığım söyleşi ile baş başa bırakmadan önce son bir not daha düşeyim. Yaltırak koyu bir Kemalist. Öyle ki kendisini "Kemalist yerbilimci" olarak tanıtıyor. Söyleşiyi neden bu bilgiyle okumanızı istediğimi sonlara doğru anlayacaksınız. Aydınlanma 1923 Dergisi'nde 2002'de yayınlanan "Ulusu ve Cumhuriyeti Bekleyen Tehlike; Doğu Marmara Depremi" başlıklı makalesi nedeniyle başı o dönem epey ağrımış. O da başka bir söyleşinin konusu olsun.
- Maraş'ta birinci deprem dediğimiz o anda aslında iki deprem aynı anda oldu diyorsunuz. Herkes iki deprem diye açıkladı. Ama aslında 3 deprem mi oldu?
Evet. 1999 depremi de öyledir mesela. Ama iç içe geçtikleri için onu göremiyorlar. Bunu görebilmeniz için çok hassas yer hareketi ölçen aletlere bakmanız lazım. Ground motion ölçen aletlere baktığınız zaman bunu görebilirsiniz.
Bir tane 7.4 oldu, bir tane 7.6 oldu aynı anda. İkisinin toplam enerjisi yaklaşık 7.8. Bunu tam hesaplamak için daha çalışmamız lazım ama üç aşağı beş yukarı böyle oldu diyebiliriz.
1999'de bir tane 6.9 oldu. Bir tane 7 oldu, sonra da 7.4 oldu. Bunlar arka arkayadır. 7.4 en büyük olduğu için diğerleri onun arasında kayboldu. Hala o depremi uluslararası kayıtçılar 7.6 olarak gösterir.
Biz sonra 1500 yılın tarihsel depremlerini biliyoruz. Biz Marmara'daki 38 tarihsel depremin ikiden fazla yıktığı kentlerin kapsadığı alanı biliyoruz. Mesela İzmit'e 1490, 1719, 1999. Her fayın kendine has bir tekrarlanma periyodu var. Marmara'daki faylar aynı şekilde çalışmıyorlar. Bunlar farklı büyüklüklerdeler farklı kovalar ve musluklar gibi, farklı hızlarda doluyorlar.
- Maraş depremiyle 4 tane argüman yanlışlandı diyorsunuz. Bir, tehlike haritaları yanlışlandı. İki, "büyük deprem için fayın çok uzun olması lazım" tezi yanlışlandı.
Tabii burada Amanos segmenti 150 kilometre kadar kırıldı. Kuzeydeki Çardak segmenti de 110-120 kilometre kadar kırıldı. Halbuki birçok adama göre 110 kilometrelik fay 7.7 deprem yaratmıyor. Ama görülüyor ki iç içe geçtikleri zaman yaratıyormuş demek ki.
- Bir diğer yanlış argüman da şu diyorsunuz; faydan uzak olunca etkisini az hissederim…
Osmaniye'de, Adıyaman'da, Hatay'da gördünüz. Fayda uzaklıktan daha önemli olan fayın yarattığı enerjinin sizin bulunduğunuz zeminde yarattığı ivme.
Deprem yönetmeliği diyor ki buradaki tasarım ivmesi budur, sen buna göre bina yaparsan güvende olursun.
- O zaman deprem yönetmeliği de sıkıntılı, doğru mu?
Deprem yönetmeliğinin dayandığı tehlike haritası tehlikeli bir harita. Çünkü o harita elmayı, armudu, eriği aynı yere atıyor ve bunların ortalama ağırlığını bir istatistik olarak alıyor. Sonra da senin karşına ayva çıkma olasılığı 2500 yılda bir diyor. Öyle bir sınıflama yapılamaz.
- Çok önemli bir konu olduğu için tekrar sorarak net biçimde kayda geçirmek istiyorum. Ülkenin deprem tehlike haritaları yanlış, bunlar üzerine kurgulanmış deprem yönetmeliği de yanlış. Bunu mu söylüyorsunuz?
Evet. Haritalar da yanlış, haritalar üzerinden çalışılan senaryoları da yanlış.
- Biz bugün yine sizin tehlikeli dediğiniz yönetmeliğe dahi uymadan bina yapıp oraları binlerce insana mezar eden inşaatçıları tartışıyoruz. Ama sizin dedikleriniz bana şunu düşündürtüyor; şu anki deprem yönetmeliğine uygun yapıda oturuyorum sanıp da çırak çıkabiliriz?
Siz hepsini 1'e göre hesaplıyorsunuz, buna 1.5 geldi bu yıkıldı. Ne yapacaksınız?
- Sizin haritanızda binalar yan yana bile olsa ikisine ivmenin farklı gidebileceğini görüyoruz, öyle mi?
Doğru görüyoruz. İşte ben o yüzden diyorum ki; deprem tehlike haritaları olasılıksal tehlike haritaları olmaktan çıkartmalı. Mesela Kuzey Anadolu fayında Erzincan depremi oldu. Tehlike haritasında Erzincan bölgesi hala kıpkırmızı. Ama orada 200 yıl hiçbir deprem olmayacak. Bitti orası. Orada yeniden 7'den büyük deprem olması için o fayın tekrarlanma periyodunun aşılması lazım.
- Peki yine çok tartışılan bir mevzu da şu. Oradaki bu büyük fay hareketi acaba Marmara'daki fay sistemini tetikler mi, etkiler mi?
Hiç alakası yok. Diyelim ki bu odada 7 tane kova var. Bir de koridorda ilerde Ufuk Hoca'nın odasında kovalar var. Buradaki kovalar taştığı zaman Ufuk Hoca'nın odasındaki kovalar taşar mı diyorsun bana. Hiç alakası yok, orası başka bir yer. Bu fayları birbirine bağlayarak domino gibi dünyayı dolaştıramazsınız.
-Tek harita argümanıyla mücadelenizin en başına dönelim mi? Nasıl başladı sizin bu konudaki çalışmalarınız?
Mihaloviç'in 1912 depremi üzerine kitabını Sırpça'dan Türkçe'ye tercüme ettim ama Sırpça bilmiyorum. Bilgisayara öğrettim. Öyle çevirdim. Mihaloviç'in yüzey kırığının haritalanması için gözlemleri okudum. Orada klasik çizilen dümdüz fay yerine farklı bir tarif gördüm. Çalışmaya devam ettim. Mesela Otto Gutzwiller ile Emile Wenfer'in ilk arazide yapılmış fay haritası vardır. Depremden sonra İstanbul'a geliyor bu iki İsviçreli bilim adamı. Ama onların bu haritasını da kimse dikkate almıyor. Konuşan adamların hiçbiri içeriği bilmiyor. Bu benim yaptığım bir kazı aslında.
Celal Şengör, Marmara fayını İhsan Ketin keşfetti diyor. Bu tam doğru değil. 1944'te Egeran ve Lahn "Şimali Anadolu Deprem Havalisi ve hattı" diye haritalamış ve bu fay sistemi Marmara'dan geçiyor. Ketin 1948'de Kuzey Anadolu'da olan depremlerle ilgili makalesinde bu hattın yanal atımlı olduğunu söylüyor. Ama batıya deprem göçünü Egeren ve Lahn önce söylemiş. Ketin bu hattın Marmara'ya gittiğine inanmıyor. Oysa 1943'te Nuriye Pınar doktora tezinde Marmara üç kolunu da haritasına koymuş.
Şengör'ün ilk KAF yayınlarında bu yayınlardan söz edilmiyor. Bunların bulunduğu yayınları tesadüfen odamda eski hocaların arşivinde buldum. Ketin Kuzey Anadolu Deprem Fayı kelimesini 1957 de İTÜ dergisinde üç sayfalık bir makalede kullanıyor. O da ortada yok ama aynı kutudan çıktı. Orada KAF, Marmara değil Edremit'e gidiyor. Aslında bir çok şey daha önce konuşulmuş duymadığımız ve referans verilmediğinden bilmiyoruz. Artı bunların yerine bazı adamların bir şeyleri keşfettiğini söylüyor. Marmara'da daha önce söylemiş şeylerin üzerinde kısmen 1999 dan sonra durur.
1999'da TPAO diyor ki Marmara'da tek ve basit bir fay yok. Biz TPAO olarak 4300 kilometre veri topladık. Bu verilere göre yaptığımız harita budur ve Marmara çok faylı bir alandır, öyle tek bir fay yok. Ama bunu yapan adamlar mühendis olduğu için, bu da İngilizce yayımlanmadığı için kimse bunu bilmiyor veya gündeme getiremiyor. Ve medya sadece tek fayı biliyor.
Le Pichon ve Şengör. Neyi söylüyor? Daha hiçbir haritaları yokken harita yapmamışken Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde "tek fay var" diyorlar. Oysa TPAO bile artık 1999'da "çok fay var" dedi. Sonra sınırlı sismik kesitle ben 1999'un Ocak ayında çizdiğim fay haritası çoklu fay sistemi var. Sonra toplanan sismik veriler ve batimetri haritasına dayanarak bu makaledeki fay haritasını hiç dikkate almıyorlar. Kimse bunu göstermek istemiyor.
-Neden?
E şu; asistan bunu yaptıysa profesör ne yaptı olacak.
- Bu kadar basit bir sebeple mi sümenaltı ediliyor haritanız?
Sümenaltı değil yok saymak diyelim. Ben kimim ki çizeceğim o haritayı? Hâlâ diyorlar! Ve tek fayı test etmek için Çubuklu gemisini gönderiyorlar. Bakıyorlar ki o tek fay yok bu veride. Oysa yeni batimetri haritasını TPAO'nun fay haritasının üzerine koyunca ikisi birbirini doğruluyor. Yani tek fay olmadığı ortaya çıktı.
1997'de Kanada'dan Profesör Ali Aksu Marmara verilerini toplamaya başlamış aslında, 3390 km veri var Marmara'da depremden önce Aksu'nun elinde. 1999 depremi sonrası bir mektup yazdım ve topladığı verilerden bir fay haritası yapmak istediğimi söyledim. Ali Aksu da benim makalelerimi biliyor o vakit. Beni doçent sanıyor. Araştırma görevlisi olduğumu duyunca çok şaşırdı ve Kanada'ya çağardı beni. Ben 2001 Ekim'inde eşimle birlikte Kanada'ya gittim. Memorial Üniversitesi'nin sismik laboratuvarında 3390 kilometre veriyi Ali Aksu bana verdi. Ben de onları haritaladım.
Bu arada TÜBİTAK'ın Bilim ve Teknik dergisinde 2000 yılında bizim çalışmalarımıza paralel bir makale TPAO çalışanları tarafından yayınlanıyor. Marmara fayının Le Pichon ve Şengör'ün dediği gibi bir fay olmadığını, her şeyinin farklı olduğunu anlatan bir makale. Bu makale de yine gözden uzak tutuluyor. Ne medya dikkate alıyor ne kamu.
Bu arada Le Suroit gemisi geliyor yeni veri toplanıyor ve bu ekip yepyeni bir fay haritası koyuyor ortaya. Bunu Cumhuriyet Gazetesi'nin de manşetten tam sayfa yayınlanıyor. Bu röportajda buldukları için "Marmara Denizi'nin ilk fay haritasını hazırladık" diyerek garip bir şey söylüyorlar. Oysa 1920'den 2000'e kadar bir sürü fay haritası var ama hiçbir şey yok gibi davranılıyor. Fakat daha sonra Orhan Bursalı'nın Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımladığı bu fay haritası birdenbire ortadan kayboluyor. Çünkü aslında bu harita da "tek fay yok" diyor. Heyecanla, prematüre olarak veriyi açıklıyorlar. Sonra fark ediyorlar ki o güne kadar söyledikleri her şey güme gidiyor.
- Bir anlamda kendi çalışmalarını yalanlamış olacaklar mı diye düşünüyorlar? Oysa bilim tam da böyle bir şey değil mi; deneyip yanılmak ve yine denemek…
E tabii kendilerini yanlışlamış olacaklar. Tüm söylenenler gösterilenler ve yazılanlar güme gidecek. Ama bu arada çalışmalar devam ediyor. Ve bu noktada buldukları batimetri Siyako'nun haritasının iyi bir harita olduğunu gösteriyor. O sırada Aral Okay, Le Pichon'ların kullandığı veriden sürekli bir öncekiden farklı yeni bir hat haritalıyor. Yani aynı grup aynı veriden durmadan başka haritalar yapıyor. Tam 12 farklı harita, aynı veri.
- Kendileri de artık o noktada artık Marmara'da tek bir fay olmadığını fark ediyorlar.
Evet fark ediyorlar ama nasıl çıkacaklar işin içinden, ona uğraşıyorlar. En sonunda bu grup, 2001 yılında bugün Türkiye'nin hâlâ kullandığı fay haritasını yayımlıyorlar. Daha önce yazıp çizdikleri tüm fayları siliyorlar. İzmir Körfezi'nden Adalar'a geliyorlar, Adalar'dan Ganos'a kadar tek bir fay yapıyorlar. Yani başından beri iddia ettikleri "tek fay" haritasını buluyorlar!
- Devlet kurumlarının da bu arada yanlış yönlendirildiğini iddia ediyorsunuz bu anlattıklarınızla, doğru mu?
Tabii, yanlış yönlendiriliyorlar. Yanlış yoldan doğru yere gidilmez.
- Ama sonuçta TPAO da bir devlet kurumu. Ve onlar 1999'dan beri Le Pichon ekibiyle çelişen veriler topladılar.
Ama TPAO ekibi memur ve gizlilik kuralını ihlal edemezler. Çıkıp bilimsel bir tartışmaya giremezler.
- Ya da TPAO, MTA ile kendi kafasına göre paylaşamıyor. Devlette birilerinin buna uyanmış olması lazımdı.
Evet paylaşamaz. Mesela ben istedim veriyi. Kullanabilmem için benden 118 bin dolar istediler.
Bu arada, Şener Üşümezsoy, Armijo Le Pichon'a karşı çıktığı için çıkıyor televizyonlara devamlı Armijo haritasını örnek veriyor. Halbuki Armijo'nun yaptığı tek fayı makasla ikiye kesmek. O sırada ben 16 Mayıs 2001'de Ali Aksu'nun Kanada'daki verileriyle bu çoklu fay sistemini gösteren fay haritasını yapıyorum. Ben bu haritayı 2002 yılında dünyanın bu alandaki en iyi dergisi Marine Geology'de yayımlıyorum. Ve bu Doğu Marmara çoklu fay segmentlerini 45-110 kilometre arası uzunlukta olduğunu gösteriyorum. Aslında diğerlerinin haritasında bir noktada bu fay vardı ama daha sonra bu haritalardan kayboldu.
18 Haziran 2008'de Celal Şengör beni odasına çağırdı. Marmara'nın yeni bir fay haritasını yapmamız lazım, bunu sen yap. Bütün bu bölüm bu olayı bilir. Caner İmren'den verileri alıp çalışmamı istedi. Caner'le biraz itişip kakıştık çünkü o benimle harita yapmak istemedi. Çünkü biliyor ki yeni bir fay haritası yapılırsa doktorasından farklı sonuç ortaya çıkacak. Ama Celal Şengör ısrar ettiği için bu fay haritası yapıldı.
- Peki o yapılan harita aslında sizin 2002'de yayımladığınız fay sistemi modelinin geliştirilmiş bir versiyonu mu oldu?
Evet. Zaten Celal Şengör benim o modeli 2002'de yayımladığımı bildiği için 2008'de bana o işi verdi.
- Bu izlekte devam edersek siz şunu mu söylüyorsunuz; Celal Şengör ekibi artık 2008 yılı itibarıyla kendi tezleriyle çelişen Marmara'da çoklu fay sistemini kabullenmekten başka çare yok diye düşünerek bu teoriyi sahiplenmeye karar veriyorlar.
Bunu bilmiyorum. Fakat haritayı tamamladığım akşam o ekibe güvenmediğim için bir kopyasını çalışma masasına koyuyorum, diğerini rulo yapıp doğru 4. Levent'teki fotokopiciye gidiyorum. Orijinal haritanın dijital çıktısını alıyorum kendim için. Ertesi sabah Celal Şengör'ün odasına gidiyorum. Kendisi haritaya bakarken hop oturuyor hop kalkıyor. "Ben Xavier'e söylemiştim tek fayın olamayacağını. Aferin Cenk, bu işi sen çözdün. Biz bunu dünyanın en iyi dergilerinde yayınlayacağız" diyor. Ama "sen yaz" demiyor. Makaleyi Caner yazsın, sen ikinci isim ol, Xavier Le Pichon üçüncü isim olsun, ben dördüncü isim olayım. Aradan dört yıl geçiyor dört yıl boyunca Caner İmren bu harita yayınlanmasın diye uğraşıyor. Şengör de Le Pichon'un haritayı görmesinden sonra bu olayı zorlamıyor. Çünkü Le Pichon yazdıkları onca makaleden sonra pozisyon değiştirmek istemiyor. Fransız bir Katolik o. Asla ve asla fikrini değiştirmez. Hele bir Türk'ün onu yanlışlamasını kesinlikle kabul edemez.
- Şengör ekibiyle harita çekişmesi orada bitti mi?
2014'te Celal Şengör beni tekrar çağırıyor; "Selin Grall geliyor birlikte yazacağız, bu pazar seni arayacağız" diyor. Ama aramıyor. Tabii o aşamada bilmedikleri şey, bu haritanın bir kopyasının bende olduğu. Bu arada ben Kanada'ya dönüyorum. Bir süre sonra 2014 yılı içinde bir harita yayınlıyorlar ama değiştirerek. Ve ilk defa kendi haritalarında olmayan ve benim 15 sene önce kendi haritama koyduğum fayı oraya ekliyorlar. Tek fay dedikleri yere diğerlerini de ekliyorlar ama bir ayrıntı var, gri çizgilerin yani diğer fayların artık aktif olmadığını söylüyorlar. Yani aslında bizim yaptığımız harita neredeyse ama orada ben yokum.
- Şengör ekibinin haritası sizin yaptığınız haritaya yakın artık ama sizin harita yorumunuz hâlâ farklı.
Evet. Çünkü hâlâ "Marmara'da tek fay var" diyorlar. Ama bizim yaptığımız haritayı temel alarak 2014'te yayımladıkları haritada 4 tane segment var. Bugün o segmentten birisinin üzerinde deprem olsa diyecekler ki "bizim haritamızda var". Ya da öbüründe olsa "biz onun aktif olmadığını düşünüyorduk ama demek ki aktifmiş" diyecekler. Yani her şekilde haklılar. Ama bu harita kenarda yedek duruyor. Hâlâ televizyonlara çıkıp anlattıkları harita eski tek faylı harita. Söz konusu haritayı çok göstermiyorlar ortalıkta ama bir sigorta olarak kenarda duruyor.
- Farklı haritanın pratik, bizim hayatlarımızı etkileyecek sonucu nedir?
Şimdi bizim hazırladığımız Marmara'nın 2022 model haritasında 22 bin kilometre veri var. Marmara'nın tek fay haritasının dayandığı veri 1630 km. 12 kat daha fazla veri var bizde demek. Artı denizin 10 kilometre altındaki yapıyı da haritaladık. Fayı sadece yüzeyde haritalamadık, derinliğine doğru da haritaladık. Biz böylece denizin tabanındaki 3 tane fayı derine doğruda bulduk. Fay derine doğru gidiyorsa deprem üretiyordur.
- Siz 20 Ağustos 2019'da verdiğiniz demeçte 4 fay demekle kalmamış bunların kırılmasının Marmara'da 7.5 büyüklüğünde deprem oluşturacağı tespiti yapmıştınız. Hatta tarih aralığı da vermiştiniz. Bizim İstanbul depremi dediğimiz depremin 2019 ile 2026 aralığında olacağı yönünde iddialı bir öngörü de paylaşmıştınız.
E işte bir tahminim var. Ama o tahmin sadece bir tahmin. Bu nedenle bunu tekrar etmeye gerek yok.
- Neden?
Çünkü içine girdik artık, o dönemin içine girdik.
- Sizin argümanınıza göre doğanın bir matematiği var ve aslında tarihsel depremlerin analizi bize net takvim veriyor.
Tabii. Bizim çalışmamız bunu çözdü. Bu bölgedeki bütün depremlerin nerede olduğunu biliyoruz biz. Periyotları da biliyoruz. Bu algoritmaları uygulamak için kod yazıldı. Fayların üzerinde geçen zamanı biliyoruz. 989'da 1509 arasında 520 yıl geçmiş ve o depremin büyüklüğü 7.66 olmalı. Neden? Burada yılda 20 milimetre hareket var. Yirmi milimetre toplam 9.3 metre yapıyor. 9.3 metreyi bilgisayara koyduğun vakit üretebileceği en büyük deprem bu; 7.66.
- Bir söyleşinizde şunu demişsiniz; Beşiktaş Ulus'ta oturan birinin "evimin durumu ne acaba" diye çok fazla endişelenmesine gerek yok çünkü o bölgede bizim hesabımıza göre ivme o kadar kuvvetli olmayacak.
Tabii, olmayacak. Çünkü aslında her şeyi bilebiliriz. 750x750 m pikselde etkin yer ivmesini Murat hesapladı. Bunlar bina bazında olmasa bile ada bazında fikir veriyor.
Biz Silivri depreminde kendi geliştirdiğimiz algoritmaların geçerliliğini test ettik. Sisam depreminde de test ettik bu programı. Deprem olmadan programın doğru çalışıp çalışmadığını göremezsiniz. Bir süre alet var kullandığımız. Noktasal olarak o aletlerde değer okuyoruz, o değerle bizim hesapladığımız değerler arasındaki uyuma bakıyoruz. Programımızın yüzde 95'in üzerinde başarılı olduğunu gördük.
Bu kurduğumuz sistemde herhangi bir depremde oluşacak ivmeyi her yerde hesaplayabiliyoruz. Biz herhangi bir fay haritası üzerinde atımı ve büyüklüğü biliyorsak 3D geometrisi var ise oluşan ivmeyi biliyoruz. Bu ne demek? Aynı havuzun içinde olan ivmeleriniz artık aynı havuzun içinde değil. Yani sizin evinizden iki sokak ötede bile durum farklı olabilir.
- Hepimize söyleyin o zaman bizi ne bekliyor?
Niye söyleyeyim? Benim bunu kime söylemem gerekir?
- Başta devletin ilgili kurumlarına herhâlde.
Evet. Peki devletin ne yapması lazım? Ciddiye alması lazım.
- Peki bunu devleti yönetenlere hiç mi anlatamadınız? İlk başta bir akademik klik tarafından çalışmalarınızın itibarsızlaştırıldığını anlatıyorsunuz. Ama sonuçta son üç dört yıldır çalışmalarınız medyada dikkat çekmiş durumda. Siz bunları televizyonlarda anlatmaya başladıktan sonra hiç mi "gel bize de anlat diyen" olmadı devlet içinde?
Kaç kere anlattım hatırlamıyorum. Ama tek faya göre İBB tehlike haritası yaptı. Bu haritanın üzerinden yapacağınız hesaplama ve hasar diğeriyle aynı değil. Çünkü İBB'nin haritasında bir kilometrenin içindeki herkes aynı havuzda değerlendiriliyor. Oradaki bütün evlerin üzerinde oluşacak deprem yüklerinin yanlış hesaplanmasına neden oluyorsunuz.
-İBB'nin yönetimi 2019'dan sonra AKP'nin elinden çıktı. Ekrem İmamoğlu döneminde yaklaşım değişmedi mi?
Yönetim değişti ama adamlar değişmedi. İlgilenmiyorlar. Çünkü eski adamlar her daim makbul.
- Sizin bu anlattığınız yeni deprem haritalandırma ekibi ile birlikte çalışarak devlet bir anda böyle bir sistemsel değişikliğe geçebilir mi? Çok hızlı biçimde aksiyon alınabilir mi?
Uzun zamandır ben bunu söylüyoruz. Geçen sene ilk Türkiye Jeoloji Kurultayı'nda Marmara aktif tektonik seksiyonunda çağrılı konuşmacı yaptırdılar. İlk defa. O konuşmada bugün size anlattıklarımı anlattım. Genç akademisyenlerin çok ilgisini çekti. Profesör Doktor Orhan Tatar geçen senenin sonuna doğru AFAD içinde Deprem Risk Azaltma Departmanının başına atandı. Orhan Tatar benim yaptığımı takip eden bir arkadaşımız. Bana dedi ki; "Cenk, mevcut tehlike haritasıyla bir yere varamıyoruz çünkü çok geniş bir alanın değiştirilmesi gerekiyor. Oysa sen diyorsun ki bu işler nokta atışı olmak zorunda. Nokta atışıyla yeni harita yapabilir miyiz?" Ben de bunun yapılabileceğini örneklerle anlattım. Düzce'deki deprem oldu. Orhan beni Düzce'ye davet etti. "Seni AFAD Başkanı ile tanıştıracağım" dedi. O sırada sahada AFAD Başkanı Yunus Sezer de var. Murat'ın makalesini açtım, üç boyutlu sistemleri gösterdim. Bu tehlike haritasının kendisi tehlike dedim.
Biz orada çalışma arkadaşım Dr. İrem Elitez ile birlikte bilgisayarı açıp anlattık. "Şu anda burada yeniden risk yok, bir deprem olacaksa Bolu Tüneli'nin olduğu segment bir sorundur. O da olsa olsa 6 ila 6.5 arası bir deprem yaratır" dedik.
- Sonuç?
Yunus Sezer dinledi, dinledi. Sonra dedi ki; "Hocam siz diyorsunuz ki bütün herkese din değiştirin. Herkes bugüne kadar yaptığı işi inanılmaz savunuyor. Siz de bu din yanlış diyorsunuz." Ben de dedim ki "Çok doğru söylüyorsunuz. Hazreti Nuh da her yeri sel kaplayacak dediğinde statükocuların hiçbiri ona inanmadı sele kapıldı gitti. Nuh ve taraftarları kurtuldu. Bu çağda böyle bir durum yok. Ama yeni bir yol izlemez isek tufan hepimizi süpürecek. Onun için sizin bu tehlike haritasıyla bir büyük deprem olursa Türkiye'nin herhangi bir yerinde bütün bu hesaplamaların yanlışlığı ortaya çıkacak. Çünkü mevcut haritalarınızın mantığını jeologlar, jeofizikçiler değil inşaat mühendisleri kurguladı. Onlar yerküreyi homojen, sürekli aynı şekilde davranan bir basitlikte zannediyorlar. Onlar betonarmedeki statik kuralları burada var zannediyorlar. Böyle bir dünya yok. Sizin bu haritada 0.5 denilen yer yarın 1G olabilir depremin doğasına bağlı olarak. Ve yeni bina bile yıkılabilir."
Bütün bu anlattıklarım üzerine Yunus Bey dedi ki "Şu depremin hengamesi bitsin, sizi Ankara'ya davet edeceğiz." Üç hafta önce beni Ankara'ya çağırdı. O toplantıda birkaç arkadaş dışında birkaç kişi de şu anki haritayı savundu. Ama bu değişirse deprem yönetmeliği nasıl değişecek? Efendim şu nasıl değişecek?.. O toplantıda AFAD Başkanı açıkça oradaki statükoculara "Cenk Hoca'nın dediğini yapacağız" dedi. Sonra işte bu deprem oldu. Bu deprem olmasa Yunus Bey İTÜ'ye gelecekti.
- Belki de bugünün yoğunluğu geçince gelir sizi dinlemeye. Gelirse temelde ne önereceğinizi tek cümleyle özetler misiniz?
Şunu herkesin anlaması gerekiyor; AFAD ve İBB'nin değerlerine dayanarak yapılan bütün yeni binalar riskli çünkü kullandıkları fay haritası ve tarihsel ilişkiler büyük bir soru işareti.
Cansu Çamlıbel kimdir?Cansu Çamlıbel, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını, Britanya'daki Cardiff Üniversitesi'nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi, "Türk medyası ve otosansür sorunsalı" başlığını taşıyor.NTV'de diplomasi muhabirliği, 2005-2008 arasında da Brüksel muhabirliği yaptı. 2008'den Şubat 2019'a kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı görevlerini üstlendi.Yaklaşık 5 sene boyunca, "Yüz Yüze Pazartesi" köşesinde, Hürriyet'in haftalık siyasi söyleşilerini yaptı. 2015-2016 döneminde ABD'de Harvard Üniversitesi'nin Nieman Bursu'nu kazandı.Nisan 2017-Şubat 2019 döneminde ise Hürriyet Washington Temsilcisi olarak görev yaptı.Gazetenin, siyasi baskı sonucu el değiştirmesinden sonra istifa ederek, Türkiye'ye döndü. Gazete Duvar'daki köşesinde, dış politika alanında yazılar kaleme almaya başladı. Eşzamanlı olarak Gazete Duvar'ın İngilizce edisyonu Duvar English'in kurucu Yayın Yönetmeni oldu. Bu görevi, Ekim 2021'e kadar sürdürdü.Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi üyesi olan Çamlıbel, IPI için hazırlayıp sunduğu, "Özgür Sohbetler" isimli podcast serisinde, günümüz Türkiyesinde gazetecilik yapmanın bedeline, içeriden bir bakış sunmaya çalışıyor.Ocak 2023'te, T24 ekibine katıldı.Lulu'nun annesidir. |