Tuğçe Yapıcı*
Hem İstanbul Caz Festivali'nin bu seneki mottosu, hem de bu yazı dizisinin başlığı olan "Caz ve Dahası"nın belki de en belirgin hale geldiği festival etkinliği "Gece Gezmesi." Özellikle yerli müzik sahnemizin "alternatif", "bağımsız" vs. gibi farklı şekillerde adlandırılan genç projelerini yakından takip edenler "Gece Gezmesi"nin bu anlamda ne denli kapsayıcı bir bakış açısının ürünü olduğunu hemen fark edecektir.
Bu yıl dördüncü defa gerçekleşecek olan Gece Gezmesi'nin mevzubahis genç projelere İstanbul Caz Festivali bünyesinde alan açarak nasıl büyük bir heyecana sebebiyet verdiğini Gece Gezmesi'nde yer alan grupların etkinlik öncesindeki paylaşımlarında görebilirsiniz. Benim bu yazıyı kaleme aldığım Haziran ayının ilk günlerinde bile 28 Haziran akşamı performans sergileyecek müzisyenler sosyal medyadaki paylaşımlarında etkinliğe dair heyecanlarını dile getirmeye başlamışlardı. Geçen senelerde de gördüğümüz üzere tarih yaklaştıkça heyecan doruğa çıkıyor, son haftalarda hummalı bir hazırlık içine giren müzisyenler provalardan görüntüler paylaştıkça haber kaynaklarım Gece Gezmesi coşkusuyla dolup taşıyor.
25. senesini kutlayan ve hatta geçmişi daha da eskiye uzanan bir festivalin programında henüz birkaç senelik bir projeyle kendine yer bulabilmenin ne kadar heyecan verici bir deneyim olduğunu anlamak zor değil. Festivalin köklü geleneği sayesinde sahip olduğu kemik dinleyici kitlesiyle buluşmanın müzisyenlere sunduğu şans ise paha biçilmez. Dijital devrimle birlikte müziğini paylaşmak eskisine nazaran kolaylaşırken tanıtımını yapmak, ilgi duyabilecek kitleye ulaştırabilmek ise dışarıdan göründüğünden çok daha zor bir hale geldi. Bir defa bile dinlenmemiş milyonlarca şarkı dijital servislerde ilk dinleyicilerini bekliyor. Hele buna bir de dijital dünyadaki dinlenme sayılarının çoğu zaman konserlere iştirak eden dinleyici sayılarından kat be kat yüksek olduğu gerçeği eklenince müzisyenler için işlerin pek de iç açıcı bir ahval içerisinde olduğunu söylemek maalesef mümkün değil. Dijital devrim, müzisyenlerin birincil gelir kaynağını canlı performanslar haline getirmişken müzik dünyasının romantik bir tutum içerisinde janr faşizmi yapmaktan daha gerçekçi ve acil çözüme gereksinim duyan sorunlarla boğuşmakta olduğu aşikar. Dünyanın önde gelen caz festivallerinin uzun yıllardır yarattığı popüler tartışma konusu bu yıl itibarıyla artık Türkiye'de de hararetli tartışmalar doğuruyor: "Caz festivalleri caz dışı türlere yer vermeli mi?"
2018 yılı itibarıyla bu soruyu tartışırken öncelikle dijital devrim öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı dönem üzerinden değerlendirmek elzem. Caz festivallerinin caz dışı türlere yer vermekteki saikleri dünya basınındaki tartışmalarda çoğunlukla ticari kaygılara indirgenerek açıklanıyor. Gelgelelim gözden kaçırılan bir hakikat var: Ne dünya 15-20 sene önceki dünya, ne de müzik sektörünün şartları o dönemdekiyle aynı. Dünya değişti ve bugün müzisyenlerin üretebilmeleri, üretimlerinin sürekliliğini sağlayabilmeleri için konser verebilmeleri neredeyse şart. Hal böyle olunca da kayda değer bir tanıtım gücüne sahip köklü festivallerin izlemesi gereken en vizyon sahibi strateji, değişen dünyanın koşullarına uyum sağlamaktan geçiyor. Bu anlamda hem genç projelere hem de caz dışı türlere kapısını açık tutan İstanbul Caz Festivali'nin elindeki gücü son derece bilinçli tercihlerle yerli müzik sahnesinin üretkenliğine uzun vadeli yatırım yapmak için kullanması şaşılacak bir durum teşkil etmiyor. Gece Gezmesi gibi bir etkinliğin festival bünyesinde dördüncü defa gerçekleşecek olması hem festivalin seyirci kitlesi üzerinde hem de o gece sahnede göreceğimiz projelerin geleceği anlamında dönüştürücü bir adım.
Tek bir biletle Kadıköy, çoğunlukla Moda sınırları içerisinde bulunan 9 ayrı mekana giriş hakkı tanıyan Gece Gezmesi, aynı saatlerde izleyebileceğiniz çok sayıda performans alternatifiyle kendi rotanızı çizmenize imkan tanıyan bir etkinlik. Bu yüzden mutlaka programı özenle inceleyip rotanızı belirlerken halihazırda tanıdığınız sanatçılara mı, yoksa tamamen yeni keşiflere mi yelken açacağınıza kendiniz karar vermelisiniz. Ben yalnızca Gece Gezmesi'nde yer alan 23 proje arasından, yakından takip ettiklerimi kısaca tanıtmakla yetineceğim. Teoride olmasa da pratikte bu yazın en uzun gecesinin 28 Haziran olacağından şüphem yok.
Ati Yıldıztozu, Ozan Çanak ve Durukan Yaşar'dan oluşan "ruh pop" üçlüsü Ati ve Aşk Üçgeni, geçen yılın son günlerinde yayınladığı "Beni Yanına Al" parçasıyla kendi adıma tam da yerli sahnede görmek istediğim hareketlere imza atmıştı. Gerek sözleriyle, gerekse de düzenlemesiyle 2017'nin en iyi şarkılarından birini yayınlayarak bize büyük bir sürpriz yapan Ati ve Aşk Üçgeni, bu ilk şarkısında klişelere düşmeden aşktan bahsetmenin formülünü bulmuş gibiydi. Çok geçmeden nisan ayında "Gecenin Karanlığında" adlı ilk uzunçalar albümünü yayınlayan topluluk, aşktan dem vurmaya çekinilen bir dönemde önce yeni bir aşk lügatı yazıyor, ardından da dönemin ruhunu tüm çıplaklığıyla yansıtabilen aşk şarkıları. Club Quartier'de Gece Gezmesi'nin ilk performansını sekiz kişilik kadrosuyla sahne alıp üçgenliğini unutturacak olan Ati ve Aşk Üçgeni sergileyecek.
Melike'nin sesini ilk defa Baba Zula'ya eşlik ettiği dönemde duymuş ve ne yalan söyleyeyim, canlı izleyinceye kadar da değerini anlayamamıştım. İyi şarkı söyleyebilmenin ne büyük bir meziyet olduğunu her dinleyişte yeniden hatırlatan Melike Şahin, Instagram hesabında #türlübağlardaötüyorum hashtag'i altında kendi şarkılarının yanı sıra tanıdığımız bildiğimiz pek çok şarkıya da can veriyor. Baba Zula ile verdiği sayısız konserin ardından geçen yıl grupla yollarını ayıran Melike Şahin, son aylarda solo çalışmalarını birbiri ardına yayınlıyor; gönlünde ise içine sinecek bir albüm yatıyor. Alaturka öğeler onun alametifarikası olsa da ismine aldanmayın, son single'ı "Sevmek Buysa Suçluyum" son aylarda duyduğum en pozitif sözleri ve tınıları içeriyor. Bugünlerde pıtrak gibi her köşede beliren "Sevmek Buysa Suçluyum" yazılarıyla selfie çekmenin şart olduğu Kadıköy sokaklarından geçerek varacağınız All Saints Moda Kilisesi'nde Melike Şahin tam da gün batmadan sahnede olacak.
Selin Sümbültepe'nin "Cızgan" albümü 2017'nin son günlerinde yayınlanan, senelerce beklediğimize değen bir son dakika golü oldu. Bir albümü oluşturan tüm öğeleri kalburüstü bulmam sık rastlanan bir durum değildir. "Isırganotu" manasına gelen "Cızgan" albümü ise şarkı yazımı, kompozisyon, icra, düzenleme, prodüksiyon ve elbette Selin Sümbültepe'nin eşine az rastlanır nitelikteki vokal kabiliyetiyle her anlamda geçen yılın kayıtları arasında jazzy sound'uyla hiç zorlanmadan sivriliyor. Konservatuvar öğreniminin ve flütle uzun senelerdir süren yarenliğinin yanı sıra kendine özgü kadife ses rengi ve günümüzde az rastlanan artikülasyon becerisiyle Selin Sümbültepe henüz kıymeti yeterince bilinmeyen bir sanatçı. Can suyunu edebiyattan alan nitelikli bir söz yazarı olduğunu da söylemiş miydim? Eğer siz de bugüne kadar "Cızgan" albümünden bihaber olanlardansanız Selin Sümbültepe'nin dev kadrosuyla on kaplan gücündeki sahne performansını izlemeden Gece Gezmesi'ni sonlandırmayın.
Büyük usta Taner Öngür ile ismini üyelerinin yaş ortalamasından alan 43.75 topluluğunun geçen sonbahara güneş gibi doğan "Elektrik Gramofon" albümünü anlatmaya birkaç satır yetmez. “1920’ler ile 1970’ler arası unutulmuş ya da kayıp İstanbul şarkıları”nı rock band müziğine uyarlayan Taner Öngür & 43.75'in, kayıtları Heybeliada'da gerçekleşen bu çok özel projesi başka bir zamanın hislerini, aşklarını, dertlerini hatırlamaya yaşı elverenlere hatırlatıyor; bilmeyenlere ise öğretmeye gönüllü oluyor. Taner Öngür, albümün içinde de yer alan, kıymetli dinleyenlerine seslendiği çok kıymetli mektubunda şöyle diyor: "Bu şarkıları yaparken, benim için önemli olan, şarkılardaki masumiyeti, saflığı bozmamaktı. Sanırım bir ölçüde başardım. Masumiyet ve samimiyete pek kıymet verilmeyen günümüz dünyasında Ninelerimiz ve Dedelerimizin saf ve belki bize yer yer komik gelebilecek duygularını hatırlamak önemli."
Öyleyse bir yaz gecesinde, ne de şanslıyız ki açık havada, 2018 senesinin İstanbul'unda olduğumuzu bir saatliğine de olsa unutma zamanıdır.
Dolu Kadehi Ters Tut
"Dolar 1.7'yken özgüvensizdim / Dolar 1.7'yken hiç övülmezdim / Dolar 1.7'yken, çok eskiden" sözlerine sahip "23" şarkısı vesilesiyle bugünlerde ismini sıkça andığım bir grup Dolu Kadehi Ters Tut. Şaka bir yana, "Son senelerin en genç, üretken, yaratıcı, özenli, çalışkan, orijinal ve çok yönlü projesi nedir?" diye sorulsa hiç düşünmeden DKTT'nin adını zikrederim (projenin, ismini Ömer Hayyam'ın bir dizesinden aldığını da belirtmeden geçmeyelim). Kendi yapımları olan video klipleri, muzip ve dile dolanan şarkı sözleri, neredeyse her ay yeni bir single yayınlamaları, düet çalışmaları derken gündemimi mütemadiyen meşgul etmeyi başarıyorlar. Ben bu durumdan ziyadesiyle memnunum, DKTT cephesinden yeni bir haber almak her zaman için büyük zevk. Bilen bilir, her Dolu Kadehi Ters Tut konseri yeni sürprizlere gebedir. Gece Gezmesi seyircileri için hazırlayacakları sürprizleri merak etmekten kendimi alamıyorum.
Alternatif müzik sahnesinde Nekropsi'nin davulcusu, sanat dünyasında ise uluslararası bir kavramsal sanatçı olarak tanınan Cevdet Erek'in geçen yıl Berlin menşeli Subtext etiketiyle yayınladığı "Davul" albümünü, sanatçının her iki alandaki yetkinliğini birleştiren bir proje olarak yorumlamayı tercih ediyorum. Ses yerleştirmesi çalışmalarını bugüne kadar dünyanın önde gelen bienallerinde sergileyen Erek'in "Davul" projesi, asma davulun sınırları üzerine bir deneme niteliği taşıyor. "Davul" performanslarını yarımşar saatlik akışlar (flow) şeklinde sunan Cevdet Erek, albümden alınan ve geliştirilen temalar üzerinde yaptığı doğaçlamalara yer veriyor. Moda Sahnesi'nde gecenin başlangıcında ve kapanışında iki ayrı akış için sahnede olacak, yolunuzu o tarafa düşürmekte fayda var.
Tolga Böyük'ün solo çalışmalarını davulda Eralp Güven, synthesizer ve gitarlarda Erdem Başer ile birlikte sahneye taşıdığı, ‘afro beat’ ten ‘krautrock’a uzanan bir proje Islandman. İlk defa iki sene önceki Gece Gezmesi'nde izleme şansı bulduğum Islandman'i o günden bugüne dek kaç defa izlediğimi saymam mümkün değil. Geçen yıl Danimarka menşeli "Music for Dreams" label'ından yayınladıkları "Rest in Space" albümü Islandman hakkında yalnızca sınırlı ölçüde fikir sahibi olmanızı sağlayabilir. Yerli sahnenin en aktif live elektronik projelerinden biri olan Islandman'in yerinde olsaydım "canlı tüketiniz" ibaresini hiç düşünmeden projenin sloganı haline getirirdim. Her izlediğim performansta cesur yeniliklerle karşılaşacağımı bildiğimden her fırsatta bir defa daha izlemeye seve seve vakit ayırıyorum. Islandman de beni şaşırtmayı çoğunlukla başarıyor.
Yerli sahnede eşi benzeri bulunmayan ve pek sık konser vermeyen Dub Again'e Gece Gezmesi programınızda yer açarsanız siz kârlı çıkarsınız. Zira bu, Dub Again'in bugüne kadarki üçüncü performansı olacak. Bu bilgiye dayanarak toy bir proje ile karşılaşacağınız yanılgısına düşmeyin, uzun senelerdir roots reggae ve dub'ın derinliklerinde gezinen Come Again topluluğundan evrilen Dub Again, yıllar sonra roots reggae'den uzaklaşarak dümeni tamamıyla dub yönüne kırmış bulunuyor. Come Again ekibinden Gürhan Öğütücü, Can Aydemir ve Mehmet DAS'ın dub efektleri için Aras Tüysüz ile güçlerini birleştirerek yola devam ettiği, müthiş müzisyenlerden oluşan Dub Again projesini daha önce hiç izlemediyseniz lütfen gecenin bu ağır topunu programınıza eklemekte tereddüt etmeyin. Dub ve türevlerine meraklıysanız saatler gece yarısını vurduğunda KargART'ın merdivenlerini tırmanmış ve salondaki yerinizi almış olun.
Son dönemde dikkatimi çeken başarılı yerli prodüktörlerden biri de Spotify'da şimdiden milyon dinlemelere ulaşmış olan, kendi deyişiyle müziğinde caz ve elektronik dokunuşlara yer veren Ozoyo. Ozoyo'nun, dünyaya düşen ve insanları anlamak için önünde yalnızca 333 günü olan bir uzaylıyı anlattığı "333" EP'si geçen ay yayınlandı. Orijinal bir konsepte sahip olan EP'deki 4 parça, uzaylının dünya üzerindeki ilk 4 gününü simgeliyor. İlk gün mutlu geçiyor, ikinci gün zor. Üçüncü gün dünyaya yavaş yavaş alıştığını hisseden uzaylı, dördüncü gün ise insanların ne kadar vahşi olduğunu anlıyor ve evini özlüyor. Sanırım uzaylının dünyadaki ilk dört günü, Gece Gezmesi'nin after party'sinde Ozoyo ile uzay yolculuğunu kaçırmamanız için yeterli bir hikayedir.
Vakur ve sağlam duruşuyla, kolektif çalışmalara verdiği önemle son yıllarda bağımsız müzik sahnesinin en yapıcı ve birleştirici figürlerinden birisi Nilipek. Kısa sürede iki albüm, bir remix albümü yayınlamış ve pek çok müzisyenle ortak çalışmalara imza atmış hayli üretken bir müzisyen olmasının yanı sıra on parmağında on marifet bir sanatçı. Ne yaptığını bilen hali, bundan sonraki eylemlerinin merak edilmesine yol açan en önemli etken. Yerli sahnedeki şarkıcı-şarkı yazarı ekolü temsilcilerinden gelecek senelerde kalıcı olacağını hissettiren Nilipek.'i sonundaki noktasıyla seviniz.
*Müzik yazarı
** Gece Gezmesi'nde yer alan diğer sanatçılara ve programa dair ayrıntılı bilgi sahibi olmak için http://caz.iksv.org/tr/yirmibesinci-istanbul-caz-festivali-2018/gece-gezmesi adresini ziyaret edebilirsiniz.
İstanbul Caz Festivali 25. yaşını kutluyor. Bu vesileyle her hafta sürpriz bir isim, 25 yıldır cazı ve çok daha fazlasını İstanbul’a taşıyan festivalin unutulmaz konserlerini, perde arkasını, caza dair bilgi ve birikimlerini T24 okurları için yazıyor. Yazıların ardından sohbet, #25YıldırCazveDahası etiketiyle sosyal medyada da devam ediyor. |