2012 Ocak ayında, Cumhuriyetçi Parti’deki başkan adaylığı mücadelesindeki en kritik durak olan New Hampshire önseçimlerini izlemek için Manchester sokaklarında dolaşırken ara ara ellerinde ‘Vermin for President’ yazılı pankartlar taşıyan aktivistlere denk gelince ilk kez varlığından haberim olmuştu. Günün ilerleyen saatlerinde bu ABD başkan adayını ilk kez gördüğümde, şaşkınlıktan ağzım açık kalacaktı. O’nu görür görmez, sıradışı bir politikacı ile karşı karşıya olduğunu hissetmeyecek kimse olduğunu sanmıyorum. Vermin’i ilk kez o günlerde yazmıştım.
Vermin Supreme, o günlerde Demokrat Parti’nin bir formaliteden başka bir şey olmayan New Hampshire önseçiminde Obama’ya karşı adaydı. Bir parça fark yedi. Barack Obama 48 bin 950 oy alırken, Vermin Başkan 831 oyda kaldı. Dört yıl önce aynı eyalette Cumhuriyetçi Parti’de adaylığında 43 oy aldığı düşünüldüğünde önemli bir artıştı bu. Batının en hızlı mikrofon çekebilen politikacısı olarak elinden hiç düşürmediği megafonuyla Manchester sokaklarından Obama’ya, ‘’sıkıysa, bilek güreşine çıkın benimle’’ diye meydan okuyacak ama yanıt alamayacaktı.
Peki, Vermin Supreme neden sıradışı bir başkan adayı? Onu yeni tanıyanlar ‘’kafasında şapka yerine bir çizmeyle dolaşıyor da ondan’’ diyebilir. Evet doğrudur kafasında şapka yerine ters giydiği bir lastik çizme ile dolaşıyor. Ancak, kafasında bir çizmeyle dolaşması değil, vaatleri ve politikayı yeni baştan düşünmeye sevk eden provokatif söylemi onu asıl özel yapan şey…
Her şeyden önce Vermin Başkan, dünyada açıkça, sandıktan çıkarsa diktatör olacağını seçimden önce ilan eden tek politikacı. Kendisini, “friendly fascist (dost faşist)” ve “tyrant you can trust (güvenebileceğiniz bir tiran)” olarak tanımlıyor.
Vermin Başkan, yine dünyada nadir görülen bir tür olarak anarşist bir faşist. Devlete düşman. Hayatında devlet görmek istemiyor. Dünyada, devleti ortadan kaldıracağını vaat eden tek diktatör adayı. Peki devlet olmadan tiranlığını faşistliğini nasıl yapacak? Tiran ve faşist olmadığını iddia ederken devlet kılıncı ile gün aşırı baş kesen, yaşamın her alanında buyruklar veren politikacılara şaşırmayan zekanın bunu sormaya hakkı olmadığı düşüncesinde o…
Vermin Başkan, moral değerlerin savunucusu olduğunu iddia eden diğer bütün adaylara karşı bıkmadan usanmadan oral değerlerin savunuculuğunu yürütüyor. Sandıktan çıkıp diktatörlüğüne başladığı ilk gün diş fırçalamayı zorunlu hale getirecek. Bu konuda çok hassas olduğunu yanından hiç ayırmadığı süper boy diş macunu paketinden anlıyorsunuz. Yıllardır, katıldığı panellerde mitinglerde süresinin önemli bölümünü, ağız sağlığının önemini açıklamaya çalışmakla geçiriyor. Danışmanları, yalandan pislenmiş politikacı ağzının onu oral değerlerin savunucusu yaptığını dile getiriyor.
Vermin Başkan, tanrının yeryüzündeki gölgesi olduğunu ima eden, iradesinin tanrının iradesi olduğunu ima eden, tanrının sesi olduğunu ima eden politikalacıların aksine ‘imalı konuşma’ şarlatanlığına hiç girmiyor. Zaman zaman tanrı ile konuşup doğrudan direktifler aldığını açıkça ve sık sık dile getiriyor. Tanrının diğer adaylarla ilgili kendisine söylediklerini de, diğer adaylarla katıldığı açık oturum ve forumlarda çekinmeden açıklıyor. Muhafazakarlar gülüyor haliyle bu açıklamalara… Tanrıyla konuştuğunu söyleyen Sarah Palin’e inanıyor, tanrının hakkını savunduğunu söyleyen Michelle Bachmann’ı alkışlıyor, tanrının emriyle aday olduğunu söyleyen Perry’i omuzlarında taşıyorlar ama Vermin Başkan’a gülüyorlar. Niye? Çünkü kafasında çizme var!
Vermin Başkan’ın ekonomik sorunlar için en önemli çözümü ise deyim yerindeyse bir taşla kuş katliamı gibi. Başkan seçilince her Amerikalıya bedava bir midilli vereceğini vaat ediyor Vermin. ‘At temelli ekonomi’ en başta ABD’nin petrole ve yabancı otomobil firmalarına bağımlılığını bitirecek. Bu kadar çok atın üreteceği metan gazı, ülkenin en önemli enerji kaynağı olacak ve bu büyük enerjinin neden olacağı ekonomik canlılığın yaratacağı istihdam işsizlik sorununu çözecek. Çok değerli at dışkısının gübre yapılmasıyla tarım sorunu da çözülecek. Boşuna 2012’deki seçim sloganı ‘ride our ponies into the future (midillilerimizi geleceğe sürelim)’ değildi yani.
Ekmek, aş, iş isteyen seçmenlere vatan millet sevgisi, vatan millet bağlılığı vaat eden hamasi politikacıların aksine Vermin Başkan çılgın projelerle halkın karşısına çıkıyor. Örneğin, ABD bütçesinin önemli bir kısmını zamanda yolculuk aracının icat edilmesi araştırmalarına ayıracak. Bu konuda çok istekli, çok arzulu Vermin Başkan. Ancak savunma harcamalarını da ihmal etmeyecek. ‘’Her yere asker göndereceğim’’ diyor. ‘’Irak 51’inci, Afganistan52’nci İran 53’ncü eyaletimiz olacak’’ diyor. ‘’Bütün dünya bize bağlanınca Amerika, Dünya Birleşik Devletleri olacak. Böylece bütün dünyadan vergi toplayabileceğiz ‘’ diyor. Yine ‘Zombi kıyameti’ne karşı farkındalık çalışmaları ile Zombi temelli enerji üretimi projelerine çok büyük önem veriyor. Zombilerin, ABD’ye oluşturduğu tehdide karşı kararlı mücadele vaat ediyor. ‘’Başkanlık kampanyamın bacakları açık, boyutlar arasında dengede duruyor, evrenler arasında dengede duruyor. Buna rağmen ciddi mesajlar vermekten geri durmuyorum.’’ diyor. Bu kadar da mütevazı, bu kadar da gerçekliğimize inebiliyor…
Seçildiği gün, seçimden önce bütün söylediklerini bir kenara bırakacağına ve tek bir vaadini bile hatırlamayacağına namusu ve şerefi üzerine yemin ediyor. Bu, Vermin Başkan’ın en büyük vaadi. Sırf bu vaadi için bile dikkate alınır bir politikacı o…
Şimdi bütün bu anlattıklarıma bakıp Vermin Başkan’ın ‘deli-manyak’ olduğunu düşünebilirsiniz. Tam öyle değil aslında. Vermin, anarşist bir performans sanatçısı ve aktivist. Boston’un kuzey yakasında bir yerlerde doğup büyüdüğünü biliyoruz. Hepsi bu. Gerçek adını kimse bilmiyor. Sorulduğunda ortamı terkediyor, soran gazeteciyle röportajını bitiriyor. 1990’lı yıllarda adını resmi olarak ‘Vermin Supreme’e dönüştürmüş. Annesi bile ona ‘vermin’ diye hitap ediyor artık. ‘Vermin’ kelime olarak ‘asalak’ demek. ‘Vermin Supreme’ de ‘asalakların en yücesi’. Vermin, ‘bütün politikacılar asalak, ben onların en yücesiyim’ diye konuşuyor. Peki başındaki çizme? Bazen, ‘Amerika’daki bütün güzel şeyleri sembolize ediyor’ diyor bazen de, ‘bununla bir eleştiri yükseltiyorum’ diyor.
Politik mücadelesini uzun yıllardır sürdürüyor. 1986’da küresel nükleer silahsızlanma barış yürüyüşleri hayatını değiştiren eylem olmuş. ‘’Kollektif paylaşım kültürüyle Occupy’ın ilk versiyonuydu o gösteriler’’ diyor ve ekliyor: ‘’Hiyerarşisi olmayan hareketleri o gösterilerle sevmeye başladım‘’. 25 yıl sonra 2011’de Boston’daki ‘occupy’ eylemlerinin de aktif katılımcılarından olacaktı.
Vermin, profesyonel adaylık kariyerine ise belediye başkanlığı adaylıklarıyla başlamıştı. 1990’lı yıllarda sadece birkaç ay içinde Detroit, Baltimore ve Mercury belediye başkanlıklarına aday olmuş hiçbirini kazanamamıştı. Detroit, Baltimore ve Mercury kaybedecekti hiç şüphesiz… 2000 yılında kendisini ‘Yeni milenyumun imparatoru’ ilan etti ve artık belediye başkanlıklarını bırakıp hakettiği koltuğa, ABD başkanlığına aday olmaya başladı. Her dört yılda bir, önseçim mücadelesinin ilk ve en kritik durağı olan New Hampshire eyaletinde sahne alıyor.
Ve işte mevsimi yine geldi… ABD’nin, 2016 başkan adaylığı mücadelesinin başladığı bugünlerde Vermin Başkan bir kez daha seçim meydanlarına indi. Bu kez Cumhuriyetçi Parti’de adaylık mücadelesi veriyor. En az 20 şehri kapsayan bir miting turuna çıkacak. Bu kez, Federal Seçim Komisyonu’ndan resmi yardım alma kritelerini sağlayabileceğini umuyor. Kampanya stratejisi ise aynı: Rakip adayların toplantılarına gidip onlarla birebir konuşmayı sağlamak. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyetçi Parti’nin tamamı muhafazakar 19 potansiyel aday adayı eyalete geldiğinde, 20’nci olarak platform çıkmak istedi ama izin verilmedi. Bazı gözlemcilere göre Vermin ile Ted Cruz, Donald Trump, Mike Huckabee gibi ‘gerçek’ adayları arasındaki tek fark kafadaki çizmeden ibaret ve bu Cumhuriyetçileri endişelendirmeli.
Vermin’in eylemlerinde tek bir ölçüsü var: Şiddetsizlik. ‘Herkesten hoşlanmıyorum ama herkese saygı gösteririm’ diye anlatıyor. Bu nedenle ismini bir kez daha değiştirmiş: ‘Vermin Love Supreme’ yapmış.
Bazı yorumculara göre, Yüce Vermin, performansı ile bütün seçim sürecinin nasıl bir ‘bullshit’e dönüştüğünü çok çarpıcı şekilde sergiliyor.
Kral çıplak masalından biliyoruz. Bazen bir parti, bazen ise bütün bir ülke eksiksiz bir şarlatanlığın sergilendiği bir tiyatroya dönüşür de gerçekleri sadece ‘deliler’ ve çocuklardan duyarız…