İlişileri anlamak için bu yazı boyunca yürüyüş yapma metaforunu kullanacağım. Bunu herhangi bir yürüyüşten, planlı bir doğa yürüyüşüne kadar geniş bir açıyla düşünürseniz, anlatmama yardımı olabilir. Zihinsel hazırlık için şu soruları kendinize sorabilirsiniz.
Belki yürüyüşünüze başlangıçta çok şevkle ve emin adımlarla başlarsınız, hazırlıklı olur, giyim kuşamınızın yerinde olmasını önemsersiniz, yürüyüş ayakkabılarınız, bluetooth'lu kulaklıklarınız, su mataranız yanınızdadır. Ya da belki işten dönerken öylesine bir aralıkta, dolmuştan aniden ve hiç hazırlıkla inip, kösele ayakkabınızla, sırtınızdaki bilgisayarlı çantanızla aheste aheste yürürsünüz.
Planlı ve istekli bir yürüyüşünüzü düşünelim şimdi. "Haydi bir yürüyüş yapayım bugün" dediğinizi. Bu yürüyüş nasıl olur? Yürüyüşçülerin özelliklerine göre bu yürüyüşlerde farklılıklar ve benzerlikler olabilir. Kimi yürüyüş hızlı bir başlangıç yapar; kimi yürüyüş 2. vitestedir ve hız hiç değişmez. Tempolu yürümek isteyenler olabileceği gibi serbest stil, arada koşmalı-arada oturmalı-arada yürümeli yürüyüş ihtiyaçları olanlar da olabilir.
Yürüyüşçülerin kendileri, yürüyüşün nasıl olacağını belirleyen en önemli unsurlardır. Örneğin yürüyüşçü kondisyonlu mudur? Yürüyüş deneyimi nasıldır, bir yürüyüşe ilk defa mı çıkmaktadır, buna alışık mıdır, yoksa yabancısı mıdır? Deneyimi varsa bunlar nasıl deneyimlerdir, yola ve bu eyleme dair ne öğrenmişlerdir? Yürüyüşçünün enerjisini yönetme konusunda tecrübesi var mıdır, yoksa baştan bütün enerjisini boca mı eder?
Yürüyüşlerini yalnız yapmak isteyenler olduğu gibi, çift olarak yapmak isteyenler de olur. Tek başına yürümek isteyenler, kendi içinde bir askeri düzen ile tamamen spontane olmaya giden bir yelpazede farklılıklar gösterirler. İki kişi "aynı adım" yürümek isteyenler, aynı anda dinlenir, aynı anda koşmaya geçebilir, aynı anda yorulabilir. Elele yürürler, ellerini birbirlerinden hiç ayırmazlar. Yürüyüşe birlikte başlar ve birlikte bitirirler. Sürpriz olasılığı azdır, risk yoktur, kimse kimseden uzaklaşmaz, birbirlerine kenetlidirler. Bağımsız davranmazlar ve buna gerek görmezler, blok halindedirler. Esneklikleri yoktur.
Kimi çift yürüyüşlerinde tamamen "serbest stil" hakim olabilir. Burda kişiler kendilerinin ve diğerinin ihtiyaçları konusunda hem duyarlı hem de kaygısızdırlar. Yorulan durur, coşku hisseden koşar, belki biri oturur bir çay içer veya bir süre bir başka yürüyüşçü ile yürür. Bazen birlikte aynı tempoda ve konuşarak veya birlikte susarak belki de elele yürüyebilirler. Günün sonunda veya yürüyüşün herhangi bir yerinde bir tempoda buluşabiliyorlarsa, birbirlerinden haber alabiliyorlarsa, bundan memnun oluyor ve bunu özlüyorlarsa bu birlikte yürümenin bir formu olarak görülebilir. Kimse kimseden sorumlu değildir. Özgürlük hakimdir, aralarındaki bağ gözle görülmeyebilir.
Bazı yürüyüşçüler de birbirlerini sıkıştırmadan, birbirlerine alan ve mesafe bırakarak ama birbirlerini kollayarak yürürler. Duracaklarında birbirlerine haber verirler, birbirlerinden yardım isteyebilirler, birbirlerine seslenebilir mesafeden yürürler. Eşlik etmeli, özenli kollamalı bir yoldaşlıktır. Biri durduğunda diğeri devam da edebilir, onunla birlike durabilir de. Bazen elele, bazen kolkola bazen yan yana yürürler. Kontakta kalınan, kollamalı-kollanmalı ve sınırlara saygı duyulan bir eşliktir bu. Bağımsızlık, özgürlük, sınırlar anahtar kelimeler olmakla birlikte, sevgi, sefkat, anlayış, düşüncelilik ve duygusal bağ daha ön plandadır.
Yürüyüşün önemli bir diğer unsuru kuşkusuz yürünen yolun koşullarıdır. Yol, ferah ve düz bir yol, sahil yolu, orman yolu, sakin bir yürüyüş yolu olabileceği gibi engebeli, inişli çıkışlı, dağlı, taşlı da olabilir. Yolda karşılaşılan sorunlar, başa gelen kazalar ve yürüyüşçülerden bağımsız diğer konuları (hava durumu, giyim kuşama dair değişkenler) da hesap edersek çok dinamik ve bol olasılıklı bir yolculuk bekliyordur yürüyüşçüleri.
Yolunu kaybetmekten, yoldan çıkmaktan, gözleri yolda kalmaktan bahsetmiyorum bile…
Yürüyüşlerin niteliğini ve niceliğini belirleyen çok sayıda faktör vardır.
İlişkiler gibi.
İlişkiler emek ister.
İlişkiler de çok değişkenlidir. Ve bu yüzden epey emek ister, en azından üzerine düşünülmek ister. Emek verilmeyen ilişkiler, güneş görmeyen saksı çiçeklerine benzer. Emek verilmeyen ilişkiler, ihmal edilmiş, görülmemiş çocuklara benzer; ilişkideki boşluk da o çocukların içideki boşluk gibi bir türlü doldurulamaz.
Bir ilişki için yapabileceğimiz en iyi şey onu anlamak, olabilir. Yolun neresindeyiz, birbirimize yakın mı uzak mıyız, yol arkadaşımız yoruldu mu, keyifli ve sağlıklı mı? Bir ihtiyacı var mı? Geride mi kaldı, ileri mi gitti? Birbirimizden haberdar mıyız? Boğmayan, toplumsal ve/veya geleneksel "ilişki kuralları"nın bu yolculuğu baltalamasına, ayağınıza çelme takmasına, üzerinize şimşekler çaktırmasına, ağzınızın tadını bozmasına, hayattan aldığınız şuncacık keyfi kaçırmasına izin vermeyen bir mesafeden, saygı-sınır ilişkisi içinde şefkatle gidilen bir yol mümkün. Eğer ilişkiniz üzerine düşünür ve onu kurallara mahkum etmezseniz.
Biraz daha farklı davranmamız ilişkimize iyi gelecekse bunu deneyebiliriz, ilişkiyi zorlayan, rahatsız eden davranışlarımızdan kaçınabiliriz, bunları irademizle, düşünceliliğimizle yapabiliriz. Davranışlarımızdaki küçük farklılıklar ilişkimize iyi gelecekse bunu deneyebiliriz. Bunu partnerimizden bir ölçüde bekleyebiliriz de. Ama bilmemiz gerekir insanları değiştiremeyiz. Üstelik buna hakkımız da yoktur.
Zihnimizdeki insanı karşımızdaki insandan üretemeyiz. Partnerimizin de öyle bir vaadi yoktur veya olmamalıdır. "Beni sevdiğin için, kendim olmaktan çok senin arzuladığın nesne olacağım" veya "seni sevdiğim için, sen nasıl bir sevgili arzu ettiysen ben o olacağım, yoksa beni sevmezsin" diyemez, dememelidir. Bu metod zaten uzun vadede çalışmaz. Ama kısa vadede romantik olabilir.
-Aşkımm, nasılsın? :)
-İyi...
-Özledim seni ama ben yaa, küçük tavşanım... Kalp kalp kalp
-Tmm.
-Hmm aşkitom bugün sevgi dolu :)))
-Ya yok öyle iş güç
-Çok mu yoğun benim aşkım bakiyim, üzmüşler mi onu..:))
-Öyle...
-Sonra mı yazışalım?
-Yo müsaitim
-Müsaitsin ama tripli yazışmak istiyorsun? :)
-Aa ne alaka ne dedim ki ben??
-Bir şey demiyorsun işte onu soruyorum, nedir sorun uzatmayalım hadi?
-Sorun morun yok! ilgini çekiyor mu sorunlarımız? Onu dün akşam yazdığım mesaja sabaha kadar cevap vermeyerek ve hala açıklama yapmayarak geçirdiğin zamanda düşünecektin!!
-Haydaa! Fırça zamanım gelmiş demek…
-Dalga geçme, bostan korkuluğu muyum ben? Cevap vermiyorsun, uyumadığını biliyorum uyumazsın erkenden.Yani mesajımı görüyorsun ama bana cevap vermiyorsun, geçen gün de yaptın aynısını, bütün gün içinde bir fırsat bulamıyorsun di mi bana bir kelime cevap yazmaya? Ben senin için ne ifade ediyorum he? Yoksa ayrılmak mı istiyorsun? Başka biri mi var? Benden mi bekliyorsun ayrılmayı? Sevmiyorsun artık beni…
-Olayı nerelere getirdin yahu! Sana yazmak için iyi bir zaman değilse, cevabı bekletiyorum geniş bir zamanda yazmak istiyorum. Kaç defa söyledim bunu daha önce… Bazen de biliyorsun kimseye yazmak istemediğim, kendi içime döndüğüm filan zamanlar oluyor… Bazen de görmüyorum mesajını gerçekten, okumaya dalıyorum ya da bir film izleyeme, ya da oyuna…
-Ben senin sevgilinim, insan sevgilisine bir dakika ayıramıyorsa burda bir problem vardır, oyuna ayırıyorsa daha büyük problem vardır. Sevgililer birbirlerine günaydın derler, sabah-öğlen-akşam gün içinde bir kaç defa konuşurlar, her gün olmasa da iki günde bir buluşurlar, uyumadan önce mutlaka konuşurlar, nereye gidiyor, kiminle görüşecek birbirlerine bildirirler, birinin istemediği yere diğeri gitmez. Beni daha çok ciddiye almalısın. İlişki yaşıyorsan buna uygun davranmalısın!
-Aşkım sen benim seni sevdiğimi biliyor musun?
-Tabi beni sevdiğini biliyorum, ama böyle zamanlarda sevmediğini düşünüyorum, yanlış davranıyorsun. Ne ilgisi var kaçma cevap ver...
-Peki ben normalde kaba, nezaketsiz biri miyim?
-Yok hayır, o yüzden şaşırıyorum zaten. Yapmaman gereken şeyleri yapıyorsun.
-Senin kalbini kırmak ister miyim ben, bir düşün?
-Hayır bilerek kırmazsın, da ne biliyim işte…
-Peki benim duygularımdan eminsen, benim normalde kaba olduğumu düşünmüyorsan, seni kırmak istemeyeceğimi de biliyorsan, benim sana dönmediğim zamanlardaki duygularını neden benim üzerime yığıyorsun? Neden meli-malı üzerinden ikimizi standartlaştırıyorsun. Sevgimizin bu kurallara ihtiyacı var mı? Biraz sağduyu he aşkitom?
-….Yaz ama bana… Senden haber almayınca huzursuz oluyorum ben aşkım ya, bir şeyler ters gidiyormuş gibi geliyor bana. Ne biliyim, diğer arkadaşlarımın sevgililerine bakıyorum filan… Ama sen onlar değilsin tabi de işte ne biliyim.
-Tamam tavşan uzatmayalım, dikkat ederim… Görüşünce konuşuruz...
Bu çift yürüyüşlerinin dün akşamki kısmında, aynı tempoda, aynı rotada yürümüyormuş belli ki. Biri koşarken öbürü çimenlerin üzerine yayılmış yıldızlara bakıyormuş. Biri diğerini gözünden kaçırmış bir an, ama hızlıca mahalle baskısından türeyen korku canavarlarının veya kişisel tarihinden gelen korkuların esiri olmuş. Hızlıca, bir karar ve bir puan vermiş. İncinmesinin bedelini ödemesi için yoldaşına keseceği faturaları hazırlamış. Bu ilişkide yolun belki de biraz daha esnek olmasına, serbest stilde olmasa bile "eşlik etmeli, özenli kollamalı" bir stilde yürünmesine ihtiyaç var.
Bu ilişki için ilk bakışta alan, mesafe ve haberdar edilme ihtiyaçları görülüyor, denilebilir. Yoldaşlar "sevilmiyorum, terk edileceğim, ben bunu hak etmiyorum" gibi kısayollar üzerinden değil de diğerinin düşüncelerini, duygularını ve gerçekliğini anlamak üzerinden, sağduyu ile değerlendirme yapabilir. "Sevmiyor galiba, sevse daha çok ilgi verir, daha çok ilgi vermezse ben rahat edemem" yerine "seviyorum-seviliyorum, ve bizi bir araya getirince böyle bir ilişki çıkarıyoruz, bununla ne yapabilirim, nasıl geliştirebilirim ona bakayım" daha verimli bir düşünme biçimi olabilir.
İlişkilerin bir formu yoktur ve asla olmayacaktır. Forma sokmaya çabalayan her davranış bir ölçüde rahatsızlık verecektir.
-Aşkım…
-He canım?
-Sen yine de yıldızları izleyecek olunca bana bir haber ver de seni rahatsız etmeyeyim, e mi?
-Tamam tatlım anladım, duydum, veririm, kalp kalp kalp…
TIKLAYIN - İlişkiler: Anne baba mıyız, karı koca mı?
TIKLAYIN - İlişkiler-2: "Beni taşısın istiyorum!"